Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Bu haftanın gündemi, ABD’nin Türkiye’ye dönük yayınladığı güvenli uyarısı ve ardından bazı Batılı ülkelerin İstanbul’daki konsolosluklarını kapatma kararıydı. Türk yetkililer, yabancı misyonların aldığı bu karara çok sert tepki gösterdi. Tartışmalar alevlenmeden önce, hafta başında ABD Başkonsolosu Julie Eadeh ile bir röportaj yapıp, bu meseleyi de sordum.

Karşılıklı açıklamalar meseleyi netleştirmekten ziyade yeni soru işaretleri üretti. Bunları yazacağım ama öncelikle şunu belirteyim; ABD Başkonsolosu sorduğum sorulara net, açık yanıtlar vermedi. Ben de bunu, “işin içinde istihbarat verileri olduğu için ayrıntıya girmek istemiyor” diye yorumladım. Ancak daha sonra Türk yetkililerin açıklamalarıyla anlaşıldı ki, 27 Ocak ile 1 Şubat arasında yaşananlarda Türk tarafını rahatsız eden şeyler var.

Haberin Devamı

Açıklamaları alt alta koyarak başlayalım. 27 Ocak’ta ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği, Avrupa’daki Kur’an-ı Kerim yakma olaylarının ardından vatandaşlarına “Teröristler, ibadet yerlerini veya Batılıların sık sık ziyaret ettiği yerleri hedef alarak uyarıda bulunmadan saldırabilir” şeklinde bir duyuru yaptı. Bu uyarıyı üç gün sonra genişletti ve doğrudan yer belirterek vatandaşlarını buralardan uzak durmaya çağırdı. Saldırıların, “Özellikle Beyoğlu, Galata, Taksim ve İstiklal bölgelerindeki kiliselere, sinagoglara ve diplomatik misyonlara yönelik olabileceği” ifade ediliyordu.

Konsolos ne diyor?

O güvenlik uyarısının yayınlandığı 30 Ocak günü biz de ABD Başkonsolosu Julie Eadeh ile tarihi iki hafta öncesinden belirlenmiş röportajımızı yaptık. Başkonsolosa, “üç günde ne değiştiğini ve ellerindeki istihbaratın ne olduğunu” sordum. Başkonsolos Eadeh’in ifadeleri şöyleydi:

“Amerikan vatandaşlarının güvenliği önceliğimiz. Herhangi bir tehditle ilgili istihbarat aldığımızda vatandaşlarımızı uyarma sorumluluğumuz var. Türk hükümetiyle çok yakın çalışıyoruz. Avrupa’da Kur’an yakılmasından ve olası misilleme saldırılarından endişe duyuyoruz. Bu sebeple 27’sinde bir güvenlik uyarısı yayınladık. 30’undaki güncellemeyse kiliselere, sinagoglara ve diplomatik misyonlara, ibadethane gibi çok sayıda yabancının toplandığı yerlere yönelik endişelerimizi yansıtıyor.” Bu cevabın ardından Başkonsolos’a “saldırı olasılığının ötesinde ABD’nin elinde somut istihbarat olup olmadığını” sorduğunda ise “Bu konuda Türk hükümetinin desteğine müteşekkiriz. Çok yoğun şekilde araştırılıyor” yanıtını verdi. Türk yetkililerle temas halindesiniz yani?” diye tekrarladığımda da, “Evet” cevabını verdi.

Haberin Devamı

İfadelerinden de anlaşılacağı üzere, Eadeh, ellerindeki somut verinin ne olduğunu paylaşmadı.

İstihbarat paylaşıldı mı?

Röportajın yapıldığı günün akşamındaysa, İçişleri Bakanlığı’ndan dikkat çeken bir açıklama geldi. Bakanlık, Kur’an-ı Kerim’in yakılmasından sonra güvenlik tedbirlerinin en üst seviyeye çıkarıldığını hatırlattı. “Bu konuyla ilgili olarak, Türkiye için güvenlik uyarısı yapan mezkûr ülkeden ve diğer pek çok ülkeden, dönem dönem tarafımıza iletilen istihbari bilgiler titizlikle kıymetlendirilmektedir. Daha önce dost bir ülkeden de gelen ve söz konusu ülkenin güvenlik uyarısı notunda da adı geçen şahıslar, gözaltına alınmıştır. Yapılan aramalarda herhangi bir silah, mühimmat ve eylem emaresine rastlanmamıştır.”

Haberin Devamı

Buraya kadar aslında süreç kendi doğasında akıyor. Ne zaman ki Almanya, Fransa, Hollanda ve Birleşik Krallık başta olmak üzere bazı ülkeler, konsolosluklarını kapatma kararı alıp, ertesi gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Psikolojik harp başlatma çabasındalar” deyince tablo farklı boyuta evrildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Bir tehdit geliyorsa kimden geldiğini bize bildirmeleri gerekmez mi? Kimden geldi kim yapacak. İçişleri’ne soruyoruz, istihbarata soruyoruz, somut bir bilgi yok” demesi daha da dikkat çekiciydi. ABD’li yetkililer “Bilgi paylaştık...” derken Türk yetkililer “Paylaşılmadı...” diyor.

Ankara’nın tepkisi

Edinebildiğim bilgilere göre, ABD, saldırı olabileceğine dönük bir istihbaratı Türk yetkililerle paylaşıyor ama bunun Türk yetkilileri tatmin edecek bir paylaşım olmadığı anlaşılıyor. Buna rağmen Türkiye’nin 27 Ocak’taki uyarı çerçevesinde yabancı misyonların güvenlik önlemlerini artırdığını anlıyoruz. Konsolosluğunu kapatan yabancı misyonlardan birinin yetkilileri de bunu “Türk tarafının diplomatik misyonlarımızın korunması konusunda gösterdiği iş birliğine müteşekkiriz” sözleriyle doğruluyor.

İşte 27 Ocak’taki uyarı sonrası güvenlik önlemlerinin artırılmasına, yapılan operasyonlara rağmen konsoloslukların kapatılması yönünde karar alınması, Türkiye tarafından art niyetli bulunuyor. Elçiliklerin kararlarını Türkiye ile önceden paylaşmaması ve Ankara’nın bunları sosyal medya hesaplarından öğrenmesi de tepkiyi artırdı. Büyükelçilerin Dışişleri Bakanlığı’na çağırılması ve “Gereğini yapmamıza rağmen, bu tablo infial yaratıyor” şeklindeki tepkinin kendilerine iletilmesinin sebebi bu. Bu arada yabancı misyonların “önlemler yetersiz” gerekçesiyle bu kararı almaları da tepkinin bir başka boyutu. Ankara bu süreçlerin birlikte yönetilmesini istiyor.

Konsolosluk bilmecesi

Soylu’nun bahsettiği isim

Sadece yabancı misyonların, Türkiye’nin önlemlerine rağmen Ankara ile paylaşmadan konsoloslukları kapatma kararı alması değil, aynı zamanda detayı paylaşılmayan o istihbaratın kaynağının da bir rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 1 Şubat’ta yaptığı açıklamada bahsettiği istihbarat elemanının kim olduğu ve ABD ile irtibatının boyutu konusunda ayrıntıya sahip değiliz; ancak anlaşılan o ki, Ankara, Soylu’nun bahsettiği kişinin istihbaratıyla yola çıkılmasına tepkili. Son bir not olarak, o kişiyle ilgili Soylu’nun açıklamalarını hatırlatalım:

“Farklı bir ülkenin istihbarat elemanı Türkiye’de DEAŞ mensubu olabileceği düşünülen birkaç kişiye elemanlık teklif etmiş. Türkiye Cumhuriyeti o anı da net bir şekilde izlemiş, elemanlık teklif ettikleriyle gezinti gerçekleşmiş, ardından bu istihbarat elamanı Türkiye’yi terk etmiş. Bu istihbarat elemanı elde ettiği sonuçları alamayınca ilk reaksiyonu veren ülkeye bu bilgileri pazarlamış. Ondan sonra da ‘Türkiye’de bir DEAŞ saldırısı olabilecek’ anlayışıyla Türkiye’ye bir psikolojik harp yürütülmeye başlanmıştır.”

Özetle hem istihbaratın kaynağı hem o istihbaratın somut olmaması, hem artırılan güvenliğe rağmen bilgi paylaşılmadan konsolosluk kapatma kararı Ankara ve Batı’yı yine karşı karşıya getirdi.