Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Dinyeper nehri üzerindeki Kahovka Barajı’nı, 6 Haziran gecesi kimin tahrip ettiği, çevre felâketine sebep olacağını bile bile bunu neden yaptığı hâlâ muamma. Bunu soruşturmak için bir Birleşmiş Milletler Komisyonu kurulması için çabalar sürüyor. Bir yandan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres diğer yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tarafları (Rusya ve Ukrayna) buna ikna etmeye çalışıyor.

En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Bu komisyonun kurulması hiç kolay değil. Çünkü özellikle Rusya’nın Birleşmiş Milletler’e olan güveni çoktandır sarsılmış durumda. Aşağıda ayrıntılarını paylaşacağım, ama anlaşılan o ki, tıpkı Temmuz 2022’de “tahıl koridoru” anlaşmasında olduğu gibi iş yine başa düşecek, yani Rusları ikna etmek yine Türkiye’nin çabalarına bağlı olacak.

Haberin Devamı

Rusların BM travmaları

Rusya böyle bir komisyon kurulmasına ‘Evet’ demek için geçmişteki hataların tekrarlanmayacağının garantisini istiyor. Moskova’ya göre o hatalardan ilki, Buça katliamı sonrası BM İnsan Hakları Konseyi bünyesinde oluşturulan komisyonun raporu. Eylül 2022’de tamamlanan raporda, “Ukrayna askerlerinin Rus askerlerine yönelik iki kötü muamele vakasına karşı, Rusya tarafında savaş suçu teşkil eden çok sayıda olay tespit edildi” denilmişti.

Rusya’nın Birleşmiş Milletler’i sorgulamasına sebep olan ikinci olaysa Mart 2023’te gerçekleşmişti. Moskova, Kuzey Akım boru hattına yönelik sabotajlarla ilgili bir soruşturma komisyonu kurulmasını istemiş ancak BM Güvenlik Konseyi üç ‘Evet’e karşı (Rusya, Çin, Brezilya), 12 çekimser oyla tasarıyı reddetmişti.

Rusya şimdi barajın tahrip edilmesiyle ilgili bir komisyon kurulacaksa kendisine bazı garantilerin verilmesini isteyecektir. Gözlerin Türkiye’ye çevrildiği yer ise burası. Çünkü Ankara Temmuz 2022’de herkesin zor dediği ‘tahıl koridoru” anlaşmasının imzalanmasını sağlayabilmişti. BM Genel Sekreteri Guterres, bizimle röportajında tahıl mutabakatına Türkiye sayesinde ulaşılabildiğini açıkça söylemişti (24 Temmuz 2022 tarihli yazım.) Sonrasında anlaşma süresinin defalarca uzatılabilmesi de yine Türkiye sayesinde oldu. BM, şimdi Türkiye’den benzer bir çabayı baraj komisyonu için de bekliyor.

Haberin Devamı

Ukrayna’nın ilk şartı

Ukrayna penceresinden sürece bakınca, baraj saldırısının sorumlusu belli: Rusya. Ukraynalılar bu sebeple “saldırının araştırılacak bir boyutu olmadığını” düşünüyor. Ayrıca “Bu saldırı araştırılsın” dese, çıkan sonuç Rusya aleyhine olsa bile yaptırımı olmayacağını biliyor. Bu yüzden bunu bir zaman kaybı olarak görüyorlar.

Ancak Ukrayna, uluslararası toplumun baskısını hissederse böyle bir komisyona “Evet” diyebilir. Ukrayna’nın, komisyonun kurulmasından daha öncelikli bir talebi var: Baraj suları altında kalan yerleşim yerlerinden insanların tahliyesi. Kiev, Rusya’nın kontrolündeki bölgelere hâlâ ekiplerin giremediğini ve insanların buralardan çıkarılamadığını iddia ediyor (Ruslar bu iddiaların tümünü reddediyor.) Ayrıca baraj felaketinin önümüzdeki yıllarda tarım üretimine ve ekonomiye vereceği zararın tespiti de Ukrayna için önemli olacak.

Haberin Devamı

Baraj komisyonu kurulabilecek mi

Turuncunun sırrı

Bu hafta yaşanan bir diğer çevre felâketi Kanada’daydı. Ülke, tarihinin en büyük yangınları ile mücadele ederken ekipler 400’ün üzerinde farklı noktadaki alevleri kontrol altına almaya çalıştı. Yangınlar öylesine büyüktü ki New York kentinde gökyüzü turuncuya boyandı…Adeta Mars’tan görüntülere benzeyen fotoğraf kareleri dünya manşetlerine taşındı. New York şehrinin hava kalite endeksi 402 olarak ölçüldü. Olması gereken veri 50 altıydı. Peki gökyüzü neden kırmızıya yakın turuncu renge boyandı? Bu sadece alevlerin rengi ile izah edilebilir mi? Cevabı basit: Hayır! Uzmanlar bu durumu şöyle açıklıyor:

“Gün ışığı gökkuşağının tüm renklerini içerir ve dünya atmosferinden geçerken havadaki tüm molekül ve parçacıklara çarpar. Orman yangınlarının dumanı sarı, yeşil ve mavi gibi daha kısa dalga boylarını bloke eder ve sadece kırmızı ve turuncunun geçmesine izin verir.”

Baraj komisyonu kurulabilecek mi

Avrupa’da sığınmacılar için yeni dönem

Avrupa Birliği (AB) yeni bir iltica ve göç sistemi konusunda oy çokluğuyla anlaşmaya vardı. Yeni anlaşmaya göre yabancı ülke vatandaşları, vardıkları AB ülkesinde kayıt altına alınacak, sığınma talebinde bulunan ama kabul edilme kriterlerine uyma ihtimali düşük olanlar hemen geldikleri yere geri gönderilecek. Kalmasına karar verilenlerse AB ülkeleri arasında adil bir şekilde dağıtılacak.

Anlaşmanın özeti bu ama bugün bunun siyasi boyutundan farklı olarak terminolojiye değinmek istiyorum. Belli ki bu meseleler bizi gelecekte fazlasıyla meşgul edecek. Zira bu konular ne zaman gündeme gelse kimi mülteci, kimi göçmen, kimi sığınmacı ifadesini kullanıyor. Oysa biliniyor ki, bu tanımlamaların hepsinin farklı bir karşılığı ve uluslararası hukuka göre her bir statünün getirdiği farklı haklar var.

 Uluslararası hukuka göre

Uluslararası hukukta göç kavramı ikiye ayrılıyor: Düzenli ve düzensiz göç. Bir kişi vatandaşı olduğu ülkeden başka bir ülkeye göç etmeye karar, verip bunu da vize veya ikametgâh izni gibi yasal yollardan yaparsa “düzenli göç”, bunu yapan kişiye de “göçmen” deniliyor. Ama o ülkeye yasa dışı yollardan yani vizesiz veya ikametgâh izni olmadan girilmesi “düzensiz göç” olarak tanımlanıyor. Savaş, siyasi gerilim, toplumsal düzenin bozulması, doğal afet gibi zorunlu sebeplerle ülkesini terk etmek zorunda kalan kişilerin ihtiyacı olan şey ise ‘uluslararası koruma’ altına girmek. İşte burada ‘mülteci’, ‘şartlı mülteci’ ve ‘sığınmacı’ tanımları karşımıza çıkıyor.

 En basit haliyle mülteci, “Avrupa dışından ırkı, dini, belirli bir sosyal ya da siyasi görüşü sebebiyle ülkesinde zulme uğrayacağını düşünen ve bu sebeple vatandaşı olduğu topraklara dönmekten korkan” kişiye verilen ad. Temeli 1951 tarihli “Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi”ne dayanıyor. “Mülteci” statüsünü sığınılan ülkenin makamları verebiliyor. Zorunlu haller yüzünden başka bir ülkeye gidip, gittiği ülkenin koruması altına girme talebi olmayan ama vatandaşı olduğu ülkeye de dönmek istemeyen kişiler için bulunmuş ara formül ise “şartlı mülteci”…

Üçüncü ülkelere gönderilene kadar bu kişiler böyle tanımlanıyor. Ama çok da detaya girmeden ülkelerin ulusal pozisyonları olabildiğini de hatırlatalım. Örneğin Türkiye, Cenevre Sözleşmesi’ne 1961’de “coğrafi sınırlama” şerhi koyarak taraf oldu. Yani Türkiye Avrupa ülkelerinin dışından Türk topraklarına yasa dışı yollardan girenlere “mülteci “ statüsü vermiyor. Bu gibi ulusal pozisyonlar da bu konuda derinleştikçe öğrenilecek ayrıntılar. Biz şimdilik detaya girmeden bırakalım, en çok karıştırılan kavramları bilenler için bir hatırlatma, bilmeyenler için de bir başlangıç yapmış olalım. 

Baraj komisyonu kurulabilecek mi