23.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:
Umur Talu
Türkiye'de devlet ve siyaset geleneği "nedenler"le uğraşmak yerine "sonuçlar"la kavga etmek üstüne kurulu.
Bu ülkeye on binlerce cana, yüzlerce milyar dolara mal olan bir "PKK'yla savaş" sadece "terörle mücadele" olarak algılandı, binlerce genci "terörist" kılan, bir bölgeyi ve milyonlarca vatandaşı "yardımcı, yatakçı" konumuna iten sosyal, kültürel, siyasal nedenler üstünde hiç durulmadı.
Kolaycı bir "dış mihraklar" izahıyla yetinildi.
"Beli kırıldı" dendi ve hala hiçbir adım atılmıyor.
Bu en kanlısı ve en yüksek bedellisi.
Yoksa hemen her konu zaten böyle yazılıyor "defter"e.
. . .
Kalın bir defter var. Tüm sayfaları yılların yanlışları, ihmalleri, ihanetleri, aymazlıkları, zaafları, üçkağıtları, korkuları, ihtirasları, zavallılıkları ile kargacık burgacık çiziktirilip doldurulmuş, karalanmış.
Sanki bu hiç yokmuş gibi, sanki bunlar hiç olmamış, yazılmamış gibi son sayfasına şöyle bir bakılıyor...
Sonra defter ters çevriliyor.
En arkada kalmış boş sayfalara yeni baştan bir şeyler yazılıyor. O ilk sayfalara yazılmış olanlar orada kalıyor, ama hiç yoklarmış gibi davranılıyor.
. . .
Son "cezaevi boşaltma operasyonu"na bir bakın.
İki koldan yürüyor.
Birinde, adaletsiz bir afla "boşaltma" var.
Birinde, yılların birikimli manzarasına karşı "cebren boşaltma" var.
Birinde, katillerin serbest kalması söz konusu...
Birinde, örgüt tahakkümü var olsa dahi, devlet "şefkatli ve dikkatli" olsa dahi, "örgüt üyeliği suçu"ndan dolayı ağır ceza almış, ama fiili eylemi kanlı ve o denli ağır olmayanların kan içinde kalması söz konusu.
Ama, "adalet" adına, bu iki operasyon birlikte yürüyor.
Tersten yazılan bir defter bu.
. . .
Oysa, her iki koldan yürüyen bir cezaevi operasyonu ille de gerekliyse, bu yeni bir hukuk düzeninin ve adalet anlayışının uzantısı olabilirdi.
Suç ve cezayı orantılı hale getiren...
Düşünce ve ifade ile "eylem" arasındaki ayrımı doğru dürüst yapabilen...
Afla çıkabilenlerin sevinci ve çıkartanların "zafer"i dışında, toplumun hücrelerine yeni huzursuzluk, adaletsizlik ve "intikam" tohumları ekmeyen bir reform.
O zaman, defterin ilk sayfaları silinmiş, gerçekten oraya yeni şeyler yazılmış olabilirdi.
Hayır, bir kez daha tersten bir şeyler yazıldı deftere. Onlar "beyaz sayfalar" diye yutturulmak istendi. Halbuki, ilk sayfalardaki o kapkara satırlar aynen kaldı ve yeni yazılanlar da sadece onların üstüne tüy dikmiş oldu.
. . .
Yoksulluğu yok etmek için yoksulları yok etmek gibi bir şey bu.
Hastalıktan kurtulmak için hastaları öldürmek gibi.
Öğretimde başarısızlığı yok etmek için başarısız çocukları sokağa atmak gibi.
Deprem korkusundan sıyrılmak için sadece fay hattının yeri üstünde durmak gibi.
Başka ne gibi... ne gibi?
Her zaman, hemen her meselede olduğu gibi.
Hep aynı defterle, aynı sınıfta kalıyorsunuz işte.
Kalıyoruz yani!