Şeytanın gör dediği Ne çare ki, susuzluğa muska olacak kadar değil.Dibi görünmeye başlayan barajların dolması için, 20 gün boyunca gecesi gündüzüyle 24 saat hiç durmadan yağması gerekiyormuş yağmurların.* * *Lâtif Demirci'nin, 1 Ağustos tarihli Hürriyet'te çıkan karikatürü, Atatürk'ün bayraklar üstündeki kalpaklı resmi kadar anlamlıydı.Bir camide musalla taşı üstüne yatırılmış büyükçe bir pet şişe su.İmam, cemaate soruyor:- Hakkınızı helal ediyor musunuz?Cemaat hep bir ağızdan yanıt veriyor:- Helal olsun.* * *Oligarşik bir yapılanmada "Türke Türk propagandası yapa yapa", kendi kendine övünüp durma hamasetçiliğiyle, avutulup avunmanın da parantezi kapanmaya başladı sonunda.* * *Dünkü Milliyet'in manşeti bunun somut kanıtıydı:"Projeler rafa, halk duaya - Atık suyu arıtarak ihtiyacın 3'te 1'ini karşılayacak projeyi bürokrasi yüzünden 13 yıldır rafta bekleten İstanbul, bugün müftülük kararıyla yağmur duasına çıkıyor."* * *Bundan 60 yıl önce ise, ilkokul çocuklarına şöyle manzumeler ezberletiliyordu:Türkün güneşleriyle dünya ufku ağardı,Türk olmasa tarihe yazılacak ne vardı?* * *Başkentin bugünkü garip ve acıklı durumuyla; Nebil Özgentürk'ün, Cumhuriyetçiler döneminde de hemen cezaevlerine tıkılmaya başlanmış şair, yazar, ressam, müzisyen belgeseli şöyle bir karşılaştırılsa...Acaba en buzlanmış beyinlerde bile jeton düşer mi, düşmez mi?Düşmezse de düşmesin, ne yapalım.* * *Bendenize sorarsanız temel sorunlardan biri, İstanbul'un zaptı yanında; İstanbul gibi evrensel bir kentin 4 bin yıllık tarihsel çizelgesine kimlerin layık olup kimlerin layık olamadığında...* * *İstanbul'a gelen turistlerin en çok nerelerde odaklandıkları, öteden beri dikkatimi çeker bendenizin...En başta Sultanahmet...Sultanahmet Meydanı gibi, binlerce yıllık bir tarihin anılarıyla donanmış bir meydana, dünyadaki hiçbir kent sahip değil...* * *Üstündeki hiyerogliflerle Dikilitaş, oraya getirildiğinde tarih 395 idi ve o tarihte Dikilitaş tam 1500 yaşındaydı.Ayasofya'nın, yenilene yenilene son doğum tarihi 536.Sultanahmet Camii'nin doğum tarihi 1618.3. Ahmet Çeşmesi 1720.Alman Çeşmesi 1915.* * *İstanbul'da doğmak da, İstanbul'a yerleşmek de, İstanbul'da yaşamak da; yetmiyor İstanbul'a layık olmaya.İstanbul'un tadıyla, tınısıyla, ihtişamıyla gönülsel bir özdeşleşmenin boyutlarında; ona layık olmaya çalışarak geçip gitmek dünyadan...* * *Bu açılardan Çelik Gülersoy, imrenilecek bir dosttu.Onun Sultanahmet'te ve Soğukçeşme Sokak'ta, yeniden restore edip değerlendirdiği mekânlara bir bakın.Bunlardan biri de, 1984'te yenilenen ve özgün bir otelle, bahçeli, şadırvanlı bir lokantaya dönüştürülen "Yeşil Ev"...Fransa'nın başkanlarından Mitterrand'ın da, İstanbul'u ziyaretinde gelip kaldığı "Yeşil Ev"...* * *O ev 19'uncu yüzyılın sonlarında Reji Nazırı Şükrü Bey'in konağıydı, 19 odalıydı.Geçip giden yıllar ve değişip duran kuşaklarla tam bir çöküntüye uğramıştı.* * *Bazılarının nasıl acıklı bir harabeye dönmüşlüğünü hâlâ daha gördüğüm o eski Osmanlı konakları...Kimbilir kimler yaşadı o konaklarda, kimbilir neler konuşuldu?* * *Yusuf Ziya'nın da, aynı düşsel sorgulamaya takılmış bir şiiri vardır:Dedemden yadigar olan bu eviKışın fırtınası, yazın aleviDaha ben doğmadan ihtiyarlatmış.Bazan bir hülyaya fikrim dalar da,Düşünür derim ki bu odalardaKimbilir kimler oturup yatmış.* * *Her aklına esen, halı silkeler gibi silkelemeye kalkarsa İstanbul'u...Sürekli değiştirilirse sokak adları...Ve sürüp giden göçlerle, Türkiye nüfusunun neredeyse 4'te 1'i, gelip biraz da yağmalamaya girişirse İstanbul'u...* * *İstediğin kadar ilkokullarda çocuklara, topluca sürdür hep bir ağızdan ant içirmeyi:Türküm, doğruyum, çalışkanım...Bir yandan başkent de susuzluktan kavrulmaya başlasın; salgın hastalıkların baş göstermesi kaygısı düşsün yüreklere...* * *Ha evet bir de, Meclis Başkanı seçimiyle, Cumhurbaşkanı seçimi sorunu var.Birtakım siyasetçiler ise öcülük etmeye çalışıyorlar;- Şöyle yapılmazsa çatışma olur, böyle yapılmazsa gerilim olur, diye...* * *Tuzla'da Balıkçı Mustafa'nın yeni bir torunu oldu, Nisan.Annesinin kucağında yumucuk yatan 3 aylık Nisan, parmağını uzattığında minicik eliyle öyle bir tutuyor ki parmağını ve kocaman koyu lacivert gözleriyle çok şaşkın bakıyor yeni geldiği dünyaya...Dileriz salt mutlu günlerle örülsün hayatı Nisan'cığın.* * *Övünmeler, şişinmeler, "kodum mu oturturum" nağralanmaları ve sonunda kuruyan göller, ırmaklar, barajlarla başkentin susuzluktan Kerbela'ya dönmesi ve kapıları tıkırdatan elektrik kesintileri...* * *"Takke düştü, kel göründü" diye bir deyim vardır; hatırlamak, bilemiyorum kızdırır mı kimseyi? c.altan@prizma.net.tr Oh... Nihayet havalar biraz serinler gibi oldu. Bir önceki gece 1 saat kadar yağmur bile yağdı Göztepe'ye.