Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

- Hocam, Irak Geçici Yönetim Konseyinin, Türk askerinin Iraka gelmesine karşı çıkması, neden Ankarada hoş karşılanmadı ve "Türkiye üstünden siyaset yapmayın" uyarısında bulunuldu kendilerine?Hoca:- Çünkü demiş, Irak Geçici Yönetim Konseyi; Iraktaki aşiret, tarikat, kabile türü çeşitli gruplardan bazı temsilcilerin, Washington tarafından Konseye atanmasıyla oluşmuştur.- O nedenle mi, Türkiye üstünden siyaset yapmaları istenmiyor?- Evet...- Ama Türkiye siyaset yapabiliyor Irak üstünden?- Türkiye, ABD ile stratejik işbirliği içinde. O yüzden de siyaset yapabilir Irak üstünden. Bu hak, Washington tarafından atanmışlara değil, onunla işbirliği yapanlara aittir...- Kuzum Hocam, kim koyuyor böyle bir kuralı?- Tabii Ankara koyuyor.- Neden koyuyor?- Bizim oraya gitmemizi Iraklılar istemese de, ABD istediği için koyuyor. Biz, ABDnin stratejik müttefikiyiz.- Ne karşılığında?Hoca gülümseyerek, sakalını sıvazlamış:- ABDnin bize verdikleri karşılığında...- Ne veriyor ki ABD bize?- Önce 8.5 milyar dolar kredi, sonra da emir...***Keloğlana sormuşlar:- Kadınlarla siyasetçiler arasında ne fark vardır; her ikisi de tavlamak istediklerine cilveler yapmıyorlar mı?Keloğlan:- Evet, demiş, bir yığın benzerlik var aralarında. Siyasetçiler de, bazı kadınlar gibi severler aldatmayı; kadınlar da, siyasetçiler gibi geçmişten çok, gelecekten söz etmeyi severler... Ama asıl büyük fark başka bir yerde...- Nerede peki?Keloğlan:- Karanlıkta, demiş, tüm kadınlar eşittir güzellikte. İktidarda ise, tüm siyasetçiler eşittir çirkinlikte...***1. Dünya Savaşında, Enver Paşa, Galiçyaya da asker göndermeye karar verince; birliklerde talimler yoğunlaşmış.Bazı onbaşılar da, acemi eratı yetiştirmeye çalışıyormuş.Bir onbaşı, askere yeni gelmiş bir neferi çekmiş önüne:- Sol yanın doğu, sağ yanın batı, önün güney; söyle bakalım, demiş, arkanda ne kaldı?Nefer boynunu bükmüş:- Arkamda, demiş, genç bir kadınla, iki küçük çocuk kaldı...***Köylünün biri, kırlarda otlamaya saldığı eşeğini almaya gidince, bulamamış eşeği...Akşama kadar dağ tepe, ova bayır, aramış durmuş eşeği... Yok yok yok eşek...Derken gece olmuş. Dolaşmaktan ayaklarına kara suların indiği köylü, rastladığı bir hana girmiş.Hancı bir oda açmış köylüye. Odada bir karyola, bir masa, bir sürahi, iki iskemle falan varmış...Hep yerde yattığı için, hayatında hiç karyola görmemiş olan köylü; karyolanın altında yatacağını sanmış ve girip uzanmış, çevresi örtülü karyolanın altına...Bir süre sonra, yeni evli bir çift gelmiş hana...Hancının yardımcısı, köylünün yattığı odanın kapısını açmış; içerisini boş görünce, çiftleri buyur etmiş odaya...Çiftler soyunup dökünüp girmişler yatağa...Genç koca, karısına:- Senin gözlerinde bütün dünyayı görüyorum, diyormuş.Yatağın altındaki köylü, kulak vermeye başlamış söylenenlere. Genç koca tekrar edip duruyormuş:- Sevgilim benim, senin gözlerinde bütün dünyayı görüyorum...Köylü dayanamayıp bağırmış karyolanın altından:- Di bahayım beyim, benim eşşeği de görüyon mu?Şayet köylünün yerinde bizim iktidar siyasetçilerinden biri olsa, herhalde o da şöyle bağıracaktı:- Söyle bakalım delikanlı, 2004 Ekiminde ne durumda olacağımızı da görüyor musun?***Öğrenmek için, sözlü bir anlatımı dinlemenin yeterli olduğuna inananlar çoğunluktadır bizde... Çünkü Kuran - ı Kerim Arapçadır ve Arapça bilmeyen cemaat, camilerde hocaların anlatımıyla öğrenmeye çalışır kendi kutsal kitabını...Böylesi bir gelenek okullara da yansımış ve Türkçesi pek de anlaşılamayan ders kitapları, öğrencilere ezberletildiğinde; çocukların onları öğrenecekleri sanılmıştır.Tıpkı bir piyano resitalini dinlerseniz, piyano çalmayı da öğrenebilirmişsiniz gibi...Ah keşke dinlemek, yetseydi anlayıp öğrenmeye... Tıpkı "bakma"nın da, "yapma"ya yetmemesi gibi...Aynı saptamayı netleştiren bir atasözüyle bitirelim yazıyı; kimsenin alınmamasını da rica ederek:Bakmak, yapmaya yetseydi; köpekler kasap olurdu. c.altan@prizma.net.tr Nasreddin Hocaya sormuşlar: