Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları

TV ekranlarında miting nutukçularına gözüm iliştikçe, önce aklıma eski bir halk deyimi geliyor:
-Kıçına güvenen borazancı başı olsun.
* * *
Neler söylendiği kulağıma çalındıkça da, halk mizahının klasik bir örneği olan “Sinek hikâyesi”ni anımsıyorum:
-Sana bir sinek hikâyesi anlatayım mı?
-Anlat...
-Anlat demekle olmaz ki...
-Ya ne ile olur?
-Ya ne ile olur demekle olmaz ki...
-Buraya bak, kafayı mı yedin sen?
-Buraya bak, kafayı mı yedin sen, demekle olmaz ki...
* * *
Nasreddin Hoca’nın, “ziyarete gittiği 2 oğlu” fıkrası da, en sevilen fıkralarından biri olmamış boşuna...
* * *
Nasreddin Hoca, 2 oğlundan önce büyüğünü ziyarete gittiğinde, büyük oğlu:
-Varımı yoğumu tuğla yapımına yatırdım, demiş; havalar yağışlı giderse, anamın ağladığı gündür.
* * *
Arkasından küçük oğlunu da ziyarete gitmiş Hoca; küçük oğlu da:
-Varımı yoğumu üzüm bağlarına yatırdım, demiş; havalar kurak giderse anamın ağladığı gündür.
* * *
Nasreddin Hoca, dönüp eve geldiğinde karısı sormuş:
Çocuklar nasıl?
* * *
Nasreddin Hoca:
-Sen hanım, demiş; havalar yağışlı da gitse, kurak da gitse, hep ağlayacaksın.
* * *
Seçim kampanyasıyla, siyasetçi nutuk ve açıklamaları; gelip “çeki taşı” gibi ajans haberlerine oturduğundan; Simav’daki depremzedelerin durumu, gündemden düştü...
* * *
12 Haziran seçimlerinin sonucu ne olursa olsun; acaba Simav’da, kameralara karşı bağırlarını döverek ağlayan kadınlarla, dünyaya geldiklerine pişman olmuşçasına boynu bükük bebeklerin ve ufacık çocukların durumu ne kadar değişecek?
* * *
Hemen bir tartışma:
-Çok çabuk değişecek...
-Kolay mı o kadar çabuk değişmesi?
* * *
Epey bir zaman önce, büyük hastanelerden birine kapılanmış 30 yaşlarındaki bir “diyetisyen”:
-Bizde, diyordu; tıp, Almanya’dakinden çok daha ilerde.
* * *
3-5 gün önce de sevimli dost bir kebapçı, ilk kez Paris’e gittiğini ve oraları çok pis bulduğunu, hiç beğenmediğini anlatıyor:
-Burası gibi yer yok dünyada, diyordu.
* * *
Berlin duvarı yıkılmadan önce, Berlin’de; lokantasının duvarı, kılıçlar, mızraklarla dekore edilmiş bir dönerci dost da:
-Bırak şu Alman gâvurunu, demişti; polisini bile rüşvete bağladım ben...
* * *
Dönerci dosttan ayrıldığımda, akşam oluyordu Berlin’de; yürümeye başlamıştım.
Yaşlıca bir karı koca, kaldırım kıyısında birlikte, opera aryaları söylüyorlardı ve önlerinde küçük bir “bahşiş kutusu” duruyordu.
* * *
Madem torunum Sanem Altan da, dünkü yazısına Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’a değinerek başlamıştı; bakalım dedesi, vaktiyle “Tarihin Saklanan Yüzü” kitabında neler yazmıştı.
* * *
“Kanuni Sultan Süleyman’ın, büyük oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurtmasına; damadı ve vezir-i azamı Rüstem Paşa neden olmuştu.
Şehzade Mustafa’nın, babası aleyhine İran şahıyla mektuplaştığını iddia ederek, altına Mustafa’nın imzasını taklit edip attığı, birtakım uydurma mektuplar yazmıştı.
* * *
Bu yetmemiş, ayrıca Mustafa’nın yeniçeriyle bir olup Kanuni’yi devirme hesapları içinde olduğu haberlerini uçurmuştu padişaha.
* * *
Rüstem Paşa, Hürrem Sultan’ın da damadıydı. Kanuni’nin, Hürrem Sultan’dan olma kızı Mihrimah Sultan’ın kocasıydı.
* * *
Ve Hürrem Sultan, kendi oğullarından Şehzade Beyazıt’ın tahta çıkması için, damadıyla birlikte hazırlıyordu bütün bu kumpasları.”
* * *
“Tarihin Saklanan Yüzü”nde, Rüstem Paşa’nın çevirdiği bin bir kanlı entrika sayesinde, sağladığı servetinin küçük bir dökümü de var:
“1.700 köle.
2.900 savaş atı.
1106 deve.
700.000 sikke-i hasane (altın).
5000 dikilmiş kaftan ve elbise.
600 gümüş eğer.
500 altın eğer.
1.500 gümüş at başlığı.
130 çift altın özengi.
Kalıp altın, nakit altın ve gümüşle karışık altın, gümüş eşya ve mücevherat bunların dışında...”
* * *
Miting nutukları da; vatanı milleti, işsizleri yoksulları, öğrencileri öğretmenleri, köylüleri emeklileri, kimsesizleri yaşlıları, engellileri hastaları, haksızlığa uğramışları, uğrayacakları kurtarma yarışları da süre dursun...
* * *
Bize de ne düşer bir cumartesi günü?..
Ahlaka aykırı bulunduğu için siyah poşetlere konması kararlaştırılan mizah dergilerine üzülmek mi düşer; yoksa şoven dostlarla, “frengistan”ı hiç beğenmemiş ve çok pis bulmuş dostlardan uzakta, 500 yıl önce yaşamış Nesimi’nin hatırasına -Solmaz’ın izniyle- tek bir kadehçik kaldırmak mı düşer havaya:

Haberin Devamı

Softalar haram demişler aşkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne