“Bir trilyon var elimizde” dese biri.
Ve sorsa:
- Bu parayı yaşadığımız şehirlerin onarımı için mi harcayalım yoksa kişilerin arasında tek tek elden mi bölüştürelim?
Sanırız ki yanıt, “Kişiler arasında tek tek bölüştürelim” olur.
*
Bizim toplum için ömür serüveninde “hayat kalitesi” ön planda gelmemekte.
Peki, öyleyse bizim toplum için ön planda gelen nedir?
Kişilerin gizli kalmış iç eğilimleri kurcalanırsa, herhalde ön planda gelen tutku, “yerelin önemlisi” olmaktadır.
“Ben kimim biliyor musun?” sorusunu her rastladığına gerine gerine patlatabilme pozisyonu.
*
Böyle bir pozisyona sahip olabilmenin yöntemleri nedir peki?
Büyük sermaye sahipliği pek kolay görünmediği, önemli bir bürokrat olmak da en az üniversite diploması gerektirdiği için en kestirme yol siyasetçiliktir.
*
En kestirme yol siyasetçiliktir ama orada da kendinden yana seçmen ve yandaş bulma zorunluluğu vardır.
Bu nasıl sağlanacaktır?
*
Bizim toplumumuzdaki insanların büyük bir kısmının mesleksel bir kimliği yoktur.
O nedenle de ne emekçi yığınlarına, ne durmuş oturmuş burjuvaziye, ne teknokrat kesime vaatlerde bulunup onlarla daha çok bütünleşmiş görünmenin oy toplama açısından bir kıymet-i harbiyesi bulunur.
*
Öyleyse?
Öyleyse Türklük ve Müslümanlık gibi doğuştan edinilen etiketleri pompalamak gerekir.
*
Şark feodalizminin koşullanmalarıyla, mesleksizlikten kökenlenen “yerelin önemlisi olma” tutkusu, toplumca paylaşılan “kaliteli bir hayat” isteğine nasıl dönüşebilir?
İki bin küsur yıl önce yaşamış olan Büyük İskender sağ olsa:
- Yabancılarla evlenerek, derdi.
Çünkü kendisi daha o zamanlar İskenderiye Uygarlığı’nı kurduğu dönemde, ordusuna yabancılarla evlenme emrini vermişti.
*
Bizim toplumun insanlarının ise doğarken edindikleri etiketler dışında, gelişmiş mesleksel bir kimlikleri olmadığından, kendilerini genellikle ırk ve inanç açısından değerli bulmak zorundadırlar.
Kendi çabalarıyla insanlığın yararlandığı üstün yetenekler gösterememişliğin ezikliği ancak böyle rahatlayabilmektedirler.
Belki de o yüzden yabancı evlilikler, başka toplumlardakinden daha azdır bizde.
*
Despotik bir “bencillikten” insanların daha kaliteli bir hayat sürecinden geçmesine endeksli “bireyci” bir anlayışa hiç mi atlanamayacak?
*
Bizde de bütün toplumu değiştirecek düzeyde olmasa da, epeyce insan kendilerini sarmalayan üst düzey bir hayat kalitesi yarattı...
Bu bir yandan kültür çatlamasını derinleştirirken, bir yandan da gizli bir imrenme modeli oluşturuyor.
*
21. yüzyılın göbeğinde bizim toplumumuz da ister istemez buluşacaktır kendi çağının kalite düzeyleriyle...
Enseyi karartmayın.