Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Evlerde televizyon şöyle dursun, ne radyonun, ne de buzdolabının olduğu yıllardı. Nasıl olsun ki, zaten elektrik de yaygın değildi. Gaz lambası dönemi sürüyordu henüz. Gramofon en büyük lükstü. Türkiye'nin nüfusu 15 milyondu. İstanbul'un nüfusu ise yarım milyon ya vardı, ya yoktu.
     Ne kimsenin adam başına düşen ulusal gelir biriminden haberi vardı, ne kışları kaç bin köy yolunun kapandığından...
     Reşat Nuri'nin "Çalıkuşu"ndan sonra, en benimsenmiş, en yaygın romanıydı "Akşam Güneşi" İstanbul'da...
     * * *
     İnsan ömrünün son dönemini akşam güneşine, yani guruba benzetme geleneği vardır güncel dilde de, edebi yapıtlarda da...
     Akşam güneşi... Yaşlanmış gözlerin gazete manşetleriyle ölüm ilanlarını da, aynı dikkatle süzmeye başladığı gurup vakti...
     Birkaç gün önce Tomris Uyar'ı yitirdik, derken Neşe Düzel ile Dr. Eşber Ayaydın'ın annelerini, derken Çelik Gülersoy'u...
     Doğrusu Gülersoy'un az emeği geçmedi İstanbul'a. Yıldız Parkı, Hıdiv Kasrı, Fenerbahçe Parkı türü düzenlemeleri bir yana; Sultanahmet'teki Yeşil Ev'le İstanbul Kitaplığı, yeryüzünün en görkemli kentiyle evrensel boyutlarda bütünleşebilme özenleriydi.
     * * *
     İstanbul'u yazmış dünya kalemlerinin yapıtları, bizim yazdıklarımızın çok üstündedir.
     Ve Çelik Gülersoy, bunların hemen hepsini çevirtip İstanbul Kitaplığı'na koymuştu.
     Düşünün ki, İstanbul hakkında yazılmış ilk kitap; 1204'teki 4. Haçlı Seferleri'nde, gelip İstanbul'u alan, yağmalayan ve 60 yıllık bir Latin İmparatorluğu kuran, Katolik ordularının Başkomutanı Mareşal Villehardouin'in yazdığı "Konstantinopl'un Zaptı" yapıtıdır.
     Gülersoy, İstanbul hakkında yazılmış o ilk kitabı da, Türkçeye çevirtmişti.
     * * *
     Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, hamaset klişelerinden arınmış, dengeli ve düzeyli demecinde; Ankara - Washington arasında ortaya çıkan güven bunalımının büyüklüğünden söz ediyor.
     Türkiye'de de "resmi tarih" yerine; eksisi - artısı'yla, objektif bir tarih benimsense ve bir tarih bilinci yaratılmış olsaydı; belki de bu tür krizler hiç doğmazdı.
     * * *
     Örneğin ABD'nin, Türkiye ile olan ilişkileri; Türkiye'nin ABD ile olan ilişkilerinden çok daha eski ve derinlemesinedir. Bir Amerikan okulu olan Robert Kolej, 1863'te kurulmuştur. Yani Abdülaziz döneminde...
     Abdülmecit tahta çıkar çıkmaz, Fransa'nın etkisi altında, Hariciye Nazırı Büyük Reşit Paşa'nın Gülhane Parkı'nda açıkladığı Tanzimat Fermanı'yla tellallar sokaklarda:
     - Bundan böyle gavura "gavur" demek yok, diye bağırırken...
     Ve faytonlarda imam, papaz ve haham bir arada, İstanbul sokaklarında dolaştırılırken; Washington da 24 yıllık bir süre içinde İstanbul'da okul kuruyordu.
     * * *
     Fransa'nın etkisi altındaki Tanzimat hareketi; sonra Almanya'nın etkisi altındaki İttihatçı hareketi; sonra daha Cumhuriyet kurulmadan Moskova'da Lenin iktidarıyla imzalanan Moskova Anlaşması...
     Daha sonra 2. Dünya Savaşı'na girmemek için Hitler'le aşırı yakınlaşma...
     1945'te Moskova'yla yeniden uzatılmak istenen eski Moskova Anlaşması ve isteğin reddi...
     Ankara'nın ABD'ye doğru kaymaya başlaması...
     * * *
     Derken ABD ile imzalanan birtakım anlaşmalar ve karayolları seferberliği...
     Derken İsmet Paşa'nın iktidardan düşmesi ve Kore'ye asker gönderme.
     Derken NATO üsleri yanında kurulmaya başlanan özel ABD üsleri...
     Derken Menderes'in, ABD'den bir türlü alamadığı 300 milyonluk yardım konusunda, Sovyetler'e yaklaşma eğilimi...
     Derken İsmet Paşa'nın yeniden Başbakanlığı ve Kıbrıs harekatıyla ilgili olarak gelen Johnson mektubu...
     İsmet Paşa'nın demeçleri:
     - Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini bulur. Büyük bir devletle dostluk, yırtıcı bir kaplanla aynı yatağa girmeye benziyor.
     * * *
     Derken İsmet Paşa'nın iktidardan düşmesi ve bir Amerikan firması temsilcisinin başbakan olması...
     ABD ile aşırı içli dışlı olmanın sakıncalarından söz edenlerin kahredilmesi...
     1971 askeri harekatında Sunay Paşa'nın sözleri:
     - Donumuza kadar her şeyimizi Amerika veriyor, karşı çıkmak niye...
     Derken 1982 darbesi... "Asmayalım da besleyelim mi?" vurgulamaları...
     Ve Pentagon'dan Beyaz Saray'a gönderilen not:
     - Bizim çocuklar başardılar...
     * * *
     21. yüzyıl, alışılmış şablonların çok dışındaki bir değişim dinamiğiyle başladı... "Ulus - devlet" modeli Avrupa'da aşıldı.
     Pentagon, Kuzey Irak'ta bizim askerlere karşı giriştiği inadına çirkin baskının, Türkiye'de yaratacağı tepkileri bilmiyor muydu?
     Elbet biliyordu.
     Öyleyse nereye varmak istiyor Washington?
     Bunu bendenizin kestirmem kolay değil...
     Ancak artık, hipnozlar, sanılar, demagojiler, imaj yaratmalar ve bunlara inanarak tavır almalar dönemi erimekte...
     Enseyi karartmayın; 20 yıla kadar her şey yeniden yerli yerine oturur...