Omaç
Annem okuma yazmayı evde öğrenmişti. Ama benim ondan öğrendiklerim hayat pusulam oldu. Çocukluk yıllarımda ekonomik koşullarımız iyi değildi. Ama annem bunu bize hissettirmemeye çalışırdı. Örneğin evde yemek yapacak malzeme yoksa ekmeğe salça sürer üzerine de nane serperdi ve biz buna bayılırdık. Bunu sadece bize değil, sokakta oynadığımız arkadaşlarımıza da hazırlardı.
Bir misafir geldiğinde, mutfakta ne malzeme varsa onlarla harikalar yaratırdı. Asla söylenmez, asla şikâyet etmez, asla somurtmazdı. "Çok acıktık." dediğimizde "Ne yapayım evde hiçbir şey yok." deyip söylenmezdi. Mutfağa girer örneğin omaç yapardı. Bunu öylesine neşeli ve mutlu hazırlardı ki neşeyle, keyifle... Bizi de bu keyifli uğraşa dahil ederdi. Akşamları de bize sonunda hep iyilerin kazandığı masallar anlatırdı.
Hayalleri yok muydu? En büyük hayali beni avukat cübbesiyle görmekti. Bahçeli bir ev hayal ederdi. Deniz kıyısında tatil yapmayı hayal ederdi. Kardeşlerim ve ben onun hayallerini gerçekleştirmenin huzurunu yaşadık.
Yıllar sonra hayallerimin birer birer gerçekleştiğini gördüğümde hayal kurmanın beklentilerden daha önemli olduğunu anladım. İstekler ve beklentiler insanı yaralarken hayaller güç veriyordu. İşte benim annem bana şikâyet etmek yerine hayal kurmayı öğretti.
"Peki omaçtan bahsettin ama hiç olmazsa tarifini ver." dediğinizi duyar gibiyim.
İşte omaç tarifi:
Evdeki bir bayat ekmeği bir çiğköfte tepsisinin içine veya bir cam kaba küçük küçük doğrayın. Üzerine iki domates, bir kuru soğan (soyulmuş ve doğranmış), üç diş sarımsak, bir yemek kaşığı salça, yarım limon, biraz peynir, yarım çay bardağı zeytinyağı, kırmızı biber, sumak ve kimyon koyun ve 10 dakika yoğurun, sonra üzerine kıyılmış maydanoz ekleyip iki dakika daha yoğurun. Çiğköfte gibi bir tabağa sıkarak servis yapın. Yanında ayranla harika olur.
Hayatın bize verdikleri her zaman beklediklerimiz olmayabilir. Önemli olan yetinmesini bilmek ve sahip olduklarımıza şükredip olanakların verdiği en iyi hayatı yaşamaktır.
Annemi özlemle anıyorum.