İlkay Buharalı Başarı Öyküsü
Değerli okurlarım, zorlukları yenerek başarı öykülerini yazanlar her zaman dikkatimi çekmiştir. Ben, başarı ve mutluluğun da bulaşıcı olduğunu inanlardanım. Ancak, bu köşede öykülerini paylaştığım değerli insanların ortak yanları başarılarının yanında mütevazi olmalarıdır. Hayatım boyunca kibirli, başkalarını küçük gören, kendilerini başkalarından üstün gören, egosunun esiri olmuş insanlardan uzak durdum.
Bugün de sizinle değerli bir arkadaşımın başarı öyküsünü paylaşacağım.
İlkay Buharalı hem başarısı hem de pozitif enerjisiyle tanımaktan büyük mutluluk duyduğum değerli bir dostumdur.
İşte size örnek bir başarı öyküsü:
İlkay Hanım öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Nerede doğdunuz, aileniz ve mezun olduğunuz okullar...
-Seve seve... 1981 yılında Bursa’da dünyaya geldim. Anne tarafım Bulgaristan göçmeni... Dedem ve ailesi 1950 başlarında Bulgaristan’dan göç etmiş. Dedem, Adnan Menderes’e her zaman derin bir saygı ve sevgi duyardı. Baba tarafım ise Adanalı. Ben de Balkanlardan Çukurova’ya ülkesine sevdalı bir dünya insanıyım.
Öğrencilik derseniz; her zaman çok başarılı bir öğrenci oldum. Okullarımı derece ile bitirdim, lise son sınıfta üniversiteyi kazandım ve ilk tercihime yerleştim. O zamanlar da çok çalışırmışım demek ki J)) İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema Bölümü mezunuyum. Yüksek Lisansım da aynı üniversiteden...
Başarılı olmak için neler yaptınız? Nasıl çalıştınız?
-Ben sistemli olmanın, kendine güvenmenin, iyi bir kalp taşımanın ve vazgeçmemin gücüne inanırım. Bir Latin atasözü olan, “Taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir,” sözünü kendime ilke edindim.
Hep çok çalıştım. Ve hiçbir zorluk beni kendime inanmaktan vazgeçiremedi. “Merhaba ben geldim, beni işe alırsanız bu işi en iyi ben yaparım,” diye iş başvuruları yaptım. Hiçbir zaman bir destekçim, zengin ya da mevki sahibi bir akrabam ya da sevgilim olmadı. Zaten hem öğrencilik hem çalışmak derken sevgilim bile olamadı. Sonra bir baktım ki İlk flörtüm ile 26 yaşımda evlenmişim
Kısacası; kablo taşımaktan mesleğin her türlü çilesini çeken bir basın emekçisi var ise; kesinlikle onlardan biri benim. Asistanlıktan muhabirliğe, editörlükten genel koordinatörlüğe, oradan sunuculuğa 18 yılını tek kelimede anlat deseniz; “emek” derim.
Program sunucusu olmasaydınız ne yapmak isterdiniz?
-İnanır mısınız hiç düşünmedim ama anne olmadan hemen önce Kültür Üniversitesi’nde 3 yıl boyunca “habercilik” ve “programcılık” dersleri verdim. Çok keyifliydi. Öğretmen ya da milli eğitim bakanı olmak isterdim herhalde... Güzel ülkemin neredeyse tüm sorunlarının eğitim sisteminden kaynaklandığını düşünüyorum. Adaletli ve vicdanlı bireyler yetiştirebilmek; her şeyin ama her şeyin önünde olmalı...
Hayatta sizin için çok önemli üç şey nedir diye sorsam ne cevap verirsiniz?
-Yüreğimdeki iman, vicdanımdaki ferahlık ve ailem.
En çok nelerden keyif alırsınız?
-Üretmek ve öğrenmek benim motivasyon kaynaklarım. Şimdi bir de kendim için Youtube kanalı kurdum. “İlkay Buharalı” isimli kanalda 18 yıllık habercilik deneyimim ve 38 yıllık insan olma tecrübemin hepsini keyif ile paylaşıyorum. Bir de sevdiklerim ve doğada olmak inanılmaz mutlu eder beni... Bir ağaca sarılmayı, hakiki bir dostun sözü ile ferahlamayı, ailem ile vakit geçirmeyi; hiçbir şey ile değişmem.
Biraz da gelecekten konuşalım. Geleceğe dönük ne gibi planlarınız var?
-Ben hayatın, “insanın kendisini arama yolculuğu,” olduğuna inanırım. Mutlu insan ise gönlündeki muradı keşfedebilmiş olandır. Benim muradım; tüm potansiyelimi kullanabilmek. Olabileceğimin en iyisi olmak. O ne, varacağım yer neresi; hep beraber yaşayıp göreceğiz.
İlkay Hanım, sizi iyi tanıdığım için biliyorum; bütün başarılarınıza rağmen, mütevazılığınızı koruyorsunuz. Bunu başarmak çok zor mudur?
-Öncelikle böyle düşünmeniz beni çok mutlu etti. Çok teşekkür ederim. Ve bu gerçekten hiç zor değil. Hatta hakiki ve içselleştirilmiş başarının doğal getirisi... Hırçın insan, hakikatini gerçekleştirememiş olandır, hayata karşı bir kızgınlığı vardır. Ben başarıyı dışarıda ya da sahip olmadıklarımda aramam. Bana sorarsanız en büyük başarım; kendini sevip sayan, kendinden razı bir insan olmuş olmam. Kendime dolu demiş gibi algılanmak istemem ama “dolu başakların başını önüne eğerken, dimdik duranların boş başaklar olması” tesadüf değildir.
-Programlarınızda konuklarınızın sözünü bölmeden dikkatle dinliyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
-Çünkü olması gereken bu Cengiz Beycim. Ben bunun üniversitede derslerini veriyordum. Ve maalesef Türkiye’deki bazı sunucular, bu konuda rahatlıkla sınıfta kalır. Sunucu konuğunu en iyi konuşturandır. Keza muhabir haber kaynağına, kendisini en iyi ifade edebilmesini sağlayacak sorular sorar. Ne yazık ki bazılarında bir kendini gösterme hastalığı var. Oysa ki en başarılı sunucu; en çok konuşan değil, en güzel konuşturandır.
Başarmak isteyenler size, “Başarının sırrı nedir?” diye sorsalar, ne cevap verirsiniz?
-Kendinize inanın ve kimsenin size “neyi yapamayacağınızı” söylemesine asla izin vermeyin. Gerçi siz izin vermeseniz de söyleyecekler ama siz dinlemeyin ;)
Günümüz teknoloji sektörünün beyni olarak kabul edilen ve artık hayatta olmayan Steve Jobs’un çok sevdiğim bir değerlendirmesi var. Der ki; “Başarılı girişimcileri başarısızlardan ayıran şeylerin yarısının sadece sabır olduğuna ikna oldum”.
Bence sır; sabırla kendine inanmaktan vazgeçmemek.
Peki bilgisayarla, internetle, sosyal medyayla aranız nasıl? Teknolojiyi nasıl görüyorsunuz?
-Biliyorsunuz ben şu anda Youtube’da programlar yapıyorum. “Magazin Noteri” usta magazin gazetecisi Ali Eyüboğlu ile birlikte kurduğumuz Türkiye’nin Youtube’da canlı yayınlanan ilk magazin programı...“İlkay Buharalı” ise biraz habercilik tarafımı tatmin eden, daha çok taze bir kanal. Teknoloji kesinlikle insan için bir fırsat eşitliği sağladı. Artık her isteyen bir kanal sahibi olabilir. Hiçbir cevher kendi halinde sönmeye terk edilemez, bunun kararını kimse veremez. Bu müthiş bir özgürlük. Ama diğer taraftan insanı esir almak gibi bir tehlikesi de var teknolojinin...
Evde yemek yapar mısınız? Yaparsanız en çok hangi yemekleri yaparsınız?
Yapmaz mıyım? 4 yaşında bir oğlum var ve henüz hiç dışarıda yemek yemedi desem yeri. En çok fırın yemekleri yaparım.
*Bize bir yemek tarifi verir misiniz?
-Tabii... Kendi tarifimi veriyorum o zaman. Dünyanın en kolay ve en lezzetli yemeği bence... Yemek yapmak istediğiniz kişi sayısı kadar Çupra veya Levrek alın. Zeytinyağı ve biraz tuz ile onları bocalayın. Sonra dilediğiniz kadar patates soyun ve kalın halkalar şeklinde onları doğrayın. Soyulmuş patatesleri de yağla tuzla şöyle bir karıştırın. Sonra balıklar ile patatesleri pişirme kâğıdı serdiğiniz fırın tepsisine dökün. Benim fırınım 200 derecede 40 dakikada pişiriyor. Siz patateslerin üzeri kızarınca, tepsiyi fırından alın. Afiyet olsun.
Eşiniz ev işlerinde yardım eder mi?
-El mahkûm, eder tabii... Hayat müşterek...
Evde mutluluğun sırrı nedir?
-Evi insanın kalesi. Bizim kalenin kapısında, “sahip olduğun en kıymetli hazine; ailen” yazar.
İlkay Hanım televizyona ilgi duyan gençlere başarılı olmaları için ne yapmalarını önerirsiniz?
-Ne yapıp ne edip öğrenciyken sektörde staj yapmaya ya da çalışmaya gayret göstersinler. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. İyi ya da kötü anlamında söylemiyorum bunu. Hangi meslek olursa olsun öğrencilik yılları, özellikle de lise yılları, o işin iç yüzünü görüp size göre olup olmadığını anlamanız için müthiş bir zaman dilimi. Dilerim her bir genç kardeşim, gönlündeki muradı keşfetsin.
Değerli okurlarım, ben bu söyleşiden çok keyif aldım. Sayın İlkay Buharalı'nın başarı öyküsünün, başarılı olmak isteyenler için pusula olmasını diliyorum.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle...
Cengiz Hortoğlu