“Eşimle 10 yıllık evliyiz. Bu evliliğimizden iki çocuğumuz var.
Eşim devamlı kaygılı ve endişelidir.
Çocuklar okuldan eve gelirken biraz gecikseler, beni on defa arar. ‘Mutlaka başlarına bir şey gelmiştir,’ der. Bana da ‘okulu ve servisi aramamı,’ söyler.Ben, trafikten dolayı biraz geç kalsam, telefon açar ve ‘Neredesin? Hangi kadınlasın?’ diye bağırır.
Beni de kendisine benzetti. Artık ben de sürekli kaygı ve şüpheler içindeyim.
‘İşten kovulurum diye korkuyorum, işe geç kalacağım diye endişe ediyorum.
İkimiz de aşırı derecede kötümseriz. Hayatın tadını çıkartamıyoruz. Çocuklarımız da rahat değil. Ben bu sorunu çözemezsem boşanmayı düşünüyorum. Ne yapmalıyız?”
***
Değerli okurum, bir an önce bir uzmandan yardım almanız gerektiğini düşünüyorum.
Yaptığımız birçok çalışmada; aşırı kaygı, korku, endişe ve şüphenin eşleri olumsuz etkilediğini gördük.
Sürekli her şeyden kaygı duyan, gülümsemeyi unutmuş insanların evliliklerinde daha çok sorun yaşandığını gözlemledik.
Ölçülü bir kaygı elbette doğaldır. Olması da gerekir. Bu bireyi tehlikelere karşı korur. Benim sözünü ettiğim kaygı abartılmış kaygıdır.
Tam tersine iyimser, neşeli, bütün zorluklara karşın gülümseyebilen çözüme odaklı insanların evliliklerinin de çok daha başarılı olduğunu belirledik.
Ben, mutsuzluğun, somurtmanın ve hatta kaygının gripten bile kolay bulaştığına inanıyorum.
Aşırı kaygının, endişenin insana verdiği yıkımı yaşayarak öğrendim.
En acıklı ve gerçekleşme ihtimali olmayan çaresizlik senaryoları yazıp, başınıza geleceklerden korkup kendinize acırsınız.
Eğer kendinizi aşırı kaygılı buluyor ve bunun da yaşamınızı olumsuz etkilediğini düşünüyorsanız bir uzmanın yardımıyla bu sorunu aşın. Bakın hayatınızda neler değişecek.
***
Değerli okurlarım, mail yoluyla gönderdiğiniz soru ve görüşleriniz için çok teşekkür ediyorum.
Sizlere mutluluk ve başarı dolu günler diliyorum.
Cengiz Hortoğlu