23 yaşındaydım, Hukuk Fakültesinden atılmış, kurduğum işten de iflas etmiştim. Kalacak bir yerim dahi yoktu. Bazen arkadaşlarımın evinde kalıyordum. Bitmiş tükenmiştim. Para isterim korkusuyla kimse yanıma yaklaşmıyordu. Bir sabah, daha güneş doğmadan bir simit aldım bir hanın çay ocağında oturup çay söyledim. Cebimdeki param bozuk paralardan ibaretti. İçeri üzerinde eski elbiseler olan çok yaşlı bir adam girdi. Belli ki henüz bir şey yememişti. Buyur ettim. Gülerek karşımadaki iskemleye oturdu. Hiçbir şey demeden elimdeki simidi bölüp yarısını uzattım. Ona da bir çay söyledim. Uykusuzluktan göçlerim kan çanağına dönmüştü. Kendimi değil, borçlarımı nasıl ödeyeceğimi düşünüyordum. "Evlat." dedi. "Nedrir bu kadar canını sıkan?." Anlamıştı, yüzüme sinen acının ve hüznün yansımasını... Gülümsemeye çalıştım. "Derdini anlatmayan çare bulamaz." Belli ki gün görmüş bir insandı. Yaşadıklarımı ve çaresizliğimi anlattım. "Gençsin, daha çok acılar da mutluluklar da yaşayacaksın. Bu günler belki de güzel günlerin işareti ve habercisi... Yeterince karanlık olmadan yıldızlar görünmez. Hayat umut bittiğinde biter. Sen iyi bir gençsin. Elindeki simidi bölüp paylaştın. Sana dua edeceğim." dedi. Gözlerimden yaşlar sicim gibi boşalıyordu. Ellerinden öptüm. Adeta bir aydınlanma yaşıyordum. O hafta bir af çıktı ve ben okuluma döndüm. Gece gündüz çalışarak hem borçlarımı ödedim hem de okul okudum.
Değerli okurum, hangi koşullarda olursanız olun mutlaka bir çıkış yolu bulunur. Yeter ki umudunuzu kaybetmeyin.