Türkiye’nin yeni dönemde ekonomi-politikaları nasıl şekillenecek? Şu sıralar bu soru en çok duyduğum sorulardan bir tanesi. Ancak bu sorunun cevabını, son yıllarda ekonomide atılan adımlar, Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ve dünya ekonomisindeki temel dinamiklere bağlı olarak Türkiye’nin iktisadi ve sosyal dinamikleri kendiliğinden veriyor bizce.
Öncelikle, Türkiye’nin 2001 krizinden sonra AK Parti iktidarlarıyla elde ettiği çok ciddi kazanımlar var. Bunların en önemlisi dalgalı kur rejimine geçiştir.
Bilindiği gibi Türkiye, 2001 krizinden önce, kuru hedefleyen sabit kur rejimi başlığı altında değerlendireceğimiz kur rejimini uyguluyor ve finansal istikrarı yüksek faiz-değerli TL aritmetiğiyle sağlamaya çalışıyordu. Ancak dışa açık ve küresel piyasalarda rekabet eden bir ülke için bu tuzaktı ve bu tuzak, 2001 krizinin temel nedenlerinden biri olarak karşımıza çıktı. Türkiye, 2002’den beri dalgalı kur rejimi uyguluyor ve artık ithalatı ve borçlanmayı önceleyen, sabit kur rejiminin geçerli olduğu kapalı -dolayısıyla sağlıksız- bir yarı sömürge ekonomisine sahip değiliz.
Son günlerde gündemimizde olan kur meselesine gelirsek:
Genel olarak dalgalı kur rejimlerinde kurun, hızlı bir şekilde denge kurundan yukarı çıkması istenen bir durum olmadığı gibi, aynı şekilde aşağıya gelmesi de istenen bir durum değildir. Ancak yalnız istenen bir durum değildir; bu aynı zamanda, tek başına bir kriz halini anlatmaz. Burada finansal bir kriz hali için a) Kamu döviz borcuna b) Hane halkları döviz borcuna c) Özel sektörün kısa dönemde çevireceği döviz açık pozisyonuna d) Banka-finans kesiminin döviz açık pozisyonuna bakarsınız. Aslında bu kalemlerdeki bozulma ya da iyileşme birbirinden çok ayrı değildir. Şu an Türkiye ekonomisinin, bu temel başlıklardaki verileri bize kur artışı kaynaklı bir finansal krizden uzak olduğunu söylüyor. Burada özel kesimdeki kur etkisinden dolayı gözlemlenen bilanço bozulması ise, döviz bazı borçları çeviremeyecek düzeyde değildir. Özellikle kamu bankaları ve genel olarak bankacılık sistemi, açık pozisyon kaynaklı döviz borcu darboğazından uzaktır. O halde son günlerdeki TL’nin hızlı değer kaybı, hiç şüphesiz ki anormal ama seçimlerden sonra da hızla normale dönecek bir durumdur.
Temel yaklaşımlar...
Burada TCMB, enflasyon hedeflemesi yaptığı için ve enflasyon verisi ekonomi geneli içinde çok önemli bir veri olduğu için para ve maliye politikalarının, enflasyon hedefi -beklentileri- konusunda çok sıkı ortaklığı gerekir. Bugün Euro Bölgesi’ndeki krizin en önemli nedeni, tek para ve bu paraya bağlı tek para politikası olmasına rağmen ortak bir maliye politikasının olmamasıdır. O halde, yeni dönem için, şunu söyleyebiliriz;
1) Dışa tam açık bir ekonominin gereği olan dalgalı kur rejiminden kesinlikle taviz verilmeyecek, tam aksine, TCMB’nin gerçek anlamda dalgalı kur rejimi uygulaması için, TCMB’ye ekonominin diğer birimleri de tam destek verecek ve TCMB, örtülü de olsa kur hedeflemeyecek, yalnız enflasyon hedeflemesi yapacaktır. 2) Para ve maliye politikaları tam olarak ortaklaşacaktır. Böyle olunca enflasyon beklentileri daha da iyileşecek ve hem bütçe gerçekleşmeleri hem de finansal istikrar konusunda tek elden kararlı bir yönetim ortaya çıkacaktır. 3) Cari açık meselesi de büyük ölçüde kur, kamu genel dengesi ve ihracat/ithalat oranlarına bağlı bir dinamiktir. Para ve maliye politikalarının, en üst düzeyde, ortaklaşması öncelikle iç fiyatlarla dış fiyatlar arasındaki göreli bozulmayı ve zamanlama hatalarını en aza indirecek ve ihracat tarafına fiyat bazında güçlü destek verecektir. Öte yandan, yeni dönemde, en büyük ithalat kalemlerimizden biri olan ara malı ithalini daha düşük seviyelere indirmek için ara malı sanayiine ve genel olarak sanayiye, yatırım ortamının iyileştirilmesi çerçevesinde, daha güçlü destekler verilecektir. 4) Varlık Fonu’nun piyasalarda etkinliği söz konusu olacaktır. 5) Kredi Garanti Fonu (KGF) KOSGEB gibi finansal ve reel sektörü, piyasa koşulları doğrultusunda, regüle edecek kurumlarımız, yeni dönemde, daha etkin olacaktır. 6) Düzenleyici ve denetleyici kurumlarımızın ilgili piyasalardaki regülasyon gücünün en üst düzeyde olması için gerekli idari düzenlemeler yapılacaktır.
Yarını inşa ediyoruz...
Bütün bunlara bağlı olarak, Türkiye’nin tasarruf gücünü ortaya koyacak önlemler, kurumsallaşarak devreye girecektir. Örneğin altın birikimlerinin finansal sisteme dâhil olması için gerekli kurumsal adımlar da atılacaktır.
Biliyorsunuz, geçen gün Rusya Devlet Başkanı Putin de gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki dolar baskısından söz ederek, “Buradan çıkılması için gerekli adımları atmalıyız” dedi. Esasında 1944’te 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD egemenliğine bağlı olarak oluşturulan dolara dayalı para sistemi bitiyor. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın da çeşitli defalar ifade ettiği gibi, ekonomisini dolar baskısından kurtarmak için gerekli adımları atacaktır. Ama en önemlisi de Arjantin’in tam şimdi düştüğü duruma Türkiye çok uzaktır. Türkiye ekonomisi, bu küresel finans çetesinin önünde diz çökmeyecek kadar da güçlüdür; bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Seçim sonrasında, daha etkin, bürokrasinin en aza indiği bir ekonomi yönetimi göreceğiz. Buna bağlı olarak,Türkiye, güçlü ve kapsayıcı bir büyümeyi ısrarla sürdüren, ihracatını devamlı olarak artıran ve yeni sanayi devrimini 2023 hedefleri çerçevesinde yakalayan bir ülke olacaktır.