Türkiye, bayrama ekonomisine, dolayısıyla ulusal güvenliğine yapılan en büyük saldırılardan birini göğüsleyerek giriyor. Bu saldırı, gerçekte yalnız Türkiye ekonomisine ve güvenliğine dönük bir saldırı değil; artık çökmekte olan, çürümüş bir kurgunun ömrünü biraz daha uzatmak için sistemin tüm meşru, açık alanlarına dönük kapsamlı bir operasyon.
Hiç şüphesiz ki Türkiye, buradan kazançlı ve kazanarak çıkacaktır; bu anlamda da Türkiye’nin kazancı tüm gelişmekte olan ülkeler için yeni bir çıkış yolu olacaktır.
Goebbels ve Luce...
Henry Luce, 20. yüzyıla “Amerikan yüzyılı” demişti. Henry Luce, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan “Amerika'sız dünya olmaz, Amerikan egemenliği mutlaktır” algısının mimarı, sahte Amerikan rüyasının Goebbels’i idi. Şimdiki Amerikan medya imparatorluğunun ideolojik anayasasını yapan, elinin altındaki medyayla başkanları yönlendiren Luce, “Amerikan yüzyılı"nın doruğunda 1967 yılında toprak oldu. Zaten Luce’nin Goebbels’in yanına gittiği yıllarda “Amerikan yüzyılı” doruktan inmeye başlamıştı. Amerika, Vietnam’da hiçbir zaman unutmayacağı bir yenilgi aldı. Bununla birlikte, Luce’nin kurduğu medya ağı da su almaya başladı.
ABD’nin 1945’ten 1971’e değin başta Vietnam olmak üzere, benzer ülkelerdeki kirli çamaşırları (Pentagon Dosyaları) Savunma Bakanlığı çalışanı Daniel Ellsberg tarafından önce New York Times sonra da Washington Post’a sızdırıldı. Luce’nin Amerikan medyası delinmişti. Kova su tutmuyordu. Aslında Ellsberg ve arkadaşlarının amacı Vietnam Savaşı’nı durdurmaktı. O zaman Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanı olan Henry Kissinger’a ulaştılar. Ancak Kissinger, adaşı Henry Luce’nin yaptığının diplomatik ve siyasi ayağını yapmakla meşgul oluyordu ve savaşı bırakın durdurmayı, Kamboçya ve Laos’u bombalayarak savaşı genişletmek üzereydi.
Esasında Nixon’ı düşüren ünlü Watergate Skandalı da buraya dayanır. Nixon, belgeleri sızdıran Ellsberg ve ekibi için “muslukçular” adı altında bir sabotaj ekibi kurmuştu. İşte bu ekip Watergate ekibi idi aynı zamanda. Ancak o zaman bütün bu pisliklerin patlayan kanalizasyon borusu gibi gün yüzüne çıkması da ABD’nin içinde bulunduğu ekonomik durumdan ayrı değildi. Vietnam Savaşı yenilgisiyle birlikte Nixon, doların altına olan bağımlılığını kaldırdı. ABD, artık dünya jandarmalığı için sınırsız dolar basabilecek ve işgal siyasetini doların egemenliğine bağlı olarak, daha inceden(!) yürütebilecekti.
Petro-dolarlar, İsrail ve IMF...
Peki, bundan sonra hangi adım atıldı? Nixon gitti ama ABD bundan sonra da kana hiç doymadı. Şimdiki dolar operasyonlarının başlangıcı 1973 petrol krizidir. Burada OPEC, Suudi Arabistan ve İran’ın (o zaman iktidarda ABD yanlısı Şah vardı) desteğiyle petrol fiyatlarını artırdı. Petrol kartelinin petrol fiyatlarını olağanüstü artırması küresel emtialarda hızlı fiyat artışına yol açtı. Önce artan petrol gelirleri nedeniyle petrol ihraç eden ülkeler, sonra da diğerleri yüksek fiyatlardan mal talebini dolarla yapmaya başladılar. Ancak birinciler ellerindeki petro-dolar fazlalarıyla diğerleri de dolar borçlanarak ve ekonomilerini dolarize ederek bunu yaptılar. Böylece ABD, Vietnam’dan çıktı ama petro-dolarlarla Ortadoğu’ya ve Körfez’e girdi. Aynı zamanda da, Türkiye dahil olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler, ekonomilerini dolara dayanan borç ekonomisine ve IMF’ye teslim ettiler.
Petro-dolar sisteminin bir diğer çocuğu da İsrail’dir. O halde şunu söyleyebiliriz: Bugün bu lanetlenmiş sistemi yalnız İsrail’in ırkçı yönelimi ve katliamları ile Trump’ın kural tanımazlığıyla açıklayamayız. Bu sistemin bir “anlatısı” ve “ideolojisi” de vardır. Özellikle iktisatta... 70'li, 80'li yıllarda IMF reçeteleriyle anlatılan bu “ideoloji”, bugün, parasalcı, neoliberal tezlerle önümüzdedir. Bu tezleri bugün de -bilerek ya da bilmeyerek- savununlar şimdi ülkemize karşı yapılan saldırıların da -objektif- iştirakçileridir.
Henry Luce’ın “Amerikan yüzyılı” şimdiye değin, Bretton-Woods denilen para sistemiyle, bu sistemin eli kanlı siyasi yapılarıyla, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi kurumlarla sürdürüldü.
İşin garip yanı, bugün ABD, eskiyi sürdürmek konusunda o kadar rasyonaliten uzaklaşmış durumda ki bir zamanlar Nixon nasıl Watergate ile kendi yasalarını çiğnediyse, Trump da tam şimdi, ABD’nin savaş sonrası düzenlediği küresel ticaret yasalarını çiğniyor ve DTÖ’nün kurallarını bile takmıyor.
Tabii ki bu, sonun başlangıcıdır.
ABD’de Bush iktidarının, Irak işgalinden sonra, Neoconların karanlık prensleri Richard Perle ve Donald Rumsfeld, tüm dünyaya, “Yeni Dünya Düzenine hoş geldiniz” diye bağırıyordu. Bu, tek kutuplu bir dünya, Luce’ın “Amerikan yüzyılı”nın devamıydı. Ancak Perle ve Rumsfeld haklı çıkmadı; Irak’ta batağa battılar ve şimdi kendi yarattıkları terör örgütleri de onları kurtaramayacak. 2008 krizinin de derinliğini hâlâ anlayamadılar, bu yaptıkları operasyonların kendi sonlarını nasıl hızlandırdığını hâlâ göremiyorlar.
Türkiye’ye gelince, bu saldırı bize iktisadi olarak sadece eksiklerimizi gösteren bir uyarı oldu. Şimdi yapacaklarımızı daha hızlı yapacağız. Bir sonraki yazıda bunları anlatacağım.
Türkiye’nin ve tüm İslam âleminin Kurban Bayramı kutlu ve zaferlere vesile olsun; barış, refah getirsin!