Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

Enteresan bir yaz yaşıyoruz farkında mısınız?

Sessiz geçiyor mevsim, hani o unutulmaz aşkların, sabahlara kadar süren eğlencelerin- dansların, tatil heyecanlarının mevsimi olan yaz!

Bir tarafta tatil yörelerinin pahalılığından dem vuran, ekonomik sıkıntılardan muzdarip bir kitle varken diğer tarafta lüks restoranların doluluğu, bir lahmacunun 2000- TL’ye satıldığı beach’lerin yoğunluğu kafamı karıştırıyor. Bir mekan, içerisi dolu gözüksün diye para karşılığı dublör arıyor, bir mekanda yer bulabilmek için araya tanıdık sokuluyor! Velhasıl sevgili okuyucular, hayat bir tuhaf akıyor, para bile nereye gideceğini şaşırıyor!

Haberin Devamı

Geçenlerde yurtdışında yaşayan ve tatil için buraya gelen bir arkadaşımla buluşup yemeğe gittik. Sohbet, muhabbet derken hesap geldi. Hesabı ödemek için cüzdanımdan para çıkarırken, şu an hala üzerinde düşündüğüm şöyle bir şey dedi; ‘Ya ben artık neye, ne kadar para verileceğini, bir şeyin fiyatının ederi mi olduğunu artık bilemiyorum. O yüzden nakit para taşımıyorum, kartla ödüyorum!’ Sonra da ekledi; ‘Şimdi bu fiyat, yediğimiz yemeğe göre normal mi, değil mi?’

Valla neyin normal olduğunu bilemiyorum ki!

Eskiden açık saçık- uygunsuz denen kıyafetlere şimdi moda deniyor! Öğretmenlik- doktorluk, en saygın mesleklerdendi şimdi dövülmediklerinde şanslı sayılıyor! Cinsellik yaşı, ortaokul seviyesine indi, aşk ise çoktan çekip gitti, bilmem nerede saklanıyor!

Ayyy kendimi bir an; ‘Bizim zamanımızda böyle miydi’ diye cıkcıklayan teyzelere benzettim! Yaş kemale mi erdi, devreler hata mı verdi! Yazdan bahsediyordum ben ya, konu ne ara buraya geldi!

Neyse yaz mevsiminin başkentleri Bodrum- Çeşme’ye dönecek olursak, durum çok da parlak değilmiş oralarda! Belli sanatçılar hariç, birçok konser iptal ediliyormuş valla! ‘3 gün Bodrum’a gideceğime 15 gün Yunan’a giderim, istediğim gibi yer, içerim’ mantığı ön planda! Yunanistan açmış kollarını bekliyor bizi nasılsa, uçuk kaçık paralar niye ödeyeyim boşuna!

Ya bir de şu var, bu yazlık beldedeki esnaf; ‘Biz şurada 3 ay çalışıyoruz, fiyatları ona göre arttırmaya mecburuz’ demiyor mu, el insaf! Biz 12 ay çalışıyoruz, 10 gün tatil yapacağız diye mutlu oluyoruz. Sen, 3 ay çalışıp 9 ay yat diye mi fazladan para ödemek zorunda kalıyoruz!

Haberin Devamı

Hatırlar mısınız geçtiğimiz yıllarda televizyonda izlerdik, esnaf; ‘Parası olmayan Bodrum’a gelmeyiversin’ derdi röportajlarda! E işte gelmeyiveriyor şimdi, beğendiler mi acaba!

Hayır bir de onca paraya rağmen, kalitesizlik almış başını gitmiş, porsiyonlar ufala ufala görünmeyecek hale gelmiş. İnsanda sürekli bir kazıklanıyormuş hissi, sadece cüzdanları değil psikolojileri de ele geçirmiş!

Ezcümle, bu doyumsuz insanları, cin olmadan adam çarpmaya çalışanları gördükçe yokluğa kaygılanmaktan, yoksullara acımaktan vazgeçtim. Çünkü,

Yoksulluk, pek çok şeyin olmayışı, açgözlülük ise sonunda hiçbir şeyin olmayışıdır! 

……………………………*………………………………. 

Eski Sabahlık İçin Pişmanlık 

Pahalılık, tüketim falan bahsetmişken mevzuyu özetleyen bir kelimeyle- evet bir kelimeyle tanıştırayım sizi; ‘Onyomani’ ile!

Haberin Devamı

Yunanca satış anlamına gelen “Onios” ve çılgınlık anlamını taşıyan “Mania” kelimelerinin birleşimiyle oluşan bu kelime, alışveriş bağımlılığı anlamına geliyormuş.

Tamam bu harcama bağımlılığı ciddi bir psikolojik rahatsızlık da e tüketim olmazsa üretim de, yatırım da, büyüme de olmuyor işte! Ondandır ki tüketim, üretimin çıkış noktası aslında, olmazsa olmazı, canı ciğeri!

Bu tüketim rahatsızlığını ve sarmalını en iyi anlatan hikaye, ünlü filozof Diderot’un hikayesi bence! Hayatımıza Diderot Etkisi olarak geçen hikaye şöyle;

Ünlü filozof Denis Diderot, yoksulluk ve borç içinde yaşamını devam ettirmekteyken Fransız edebiyatına ve tarihine meraklı olan Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine, fakirlikten ve  bataklıktan kurtulması için Diderot'un kütüphanesini yüklü bir miktar ödeme yaparak satın alır. Sonrasında da Diderot'a kütüphaneyi hem geri hediye eder hem de 25 yıllık maaşının tamamını hemen ödeyerek Diderot'u kütüphaneci olarak burada işe alır. Böylece Diderot'un eline bir anda önemli bir miktarda para geçer.

Diderot, bütün borçlarından kurtulmuş ve rahatlamıştır. Bir gün paranın bir kısmıyla daha önceden alamadığı kırmızı, pahalı bir sabahlık satın alır. Filozof, sabahlığını giyinir, çalışma masasına kurulur ve keyifle çalışırken birden bu muhteşem sabahlığı ile çalışma masasının birbirine uyuşmadığını düşünür. Kasasındaki yüklü miktar paranın sarhoşluğuyla derhal çalışma masasını değiştirmek üzere çıkar ve harika bir çalışma masası alır. Ardından halının artık odaya uyumlu olmadığını düşünerek kendisine yeni bir halı alır.  Diderot, defterine şöyle yazar;

‘Artık her şey uyumsuz. Artık koordinasyon yok, birlik yok, güzellik yok!’

Ünlü filozof, eski eşyalarını değiştirdikçe diğerleriyle uyumsuzluğunun giderek arttığını hisseder ve sonunda kendisini, evdeki bütün eşyaları yenileriyle değiştirmiş ve eskisi gibi borç- harç içinde girmiş bulur. İşte Denis Diderot; "Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık" yazısında, bu yaşadıklarını ve tüketim çılgınlığını şu cümleyle anlatır;

“Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum!”

Bir döngüye girince çıkamıyor insan, alabilecek durumdaysa onu da almak istiyorsun, onu başka bir şey ile tamamlamaya çalışıyorsun. Hızını alamıyor aynı markanın tüm ürünlerini alıp takım yapayım diyorsun, kendini durduramıyorsun!

Ve bir zaman sonra sahip olduğun malın ne değeri kalıyor ne ederi!

Buradan da şunu anlıyoruz; Yoksulluğun özgürlükleri vardır, zenginliğin engelleri! 

…………………………….*…………………………… 

Mola Vakti

Her seferinde bir tuhaf oluyor içim bu yazıyı yazarken; sezonun final yazısını!

En yakın arkadaşını uzun süre göremeyecek olmanın huzursuzluğu gibi!

Hani her şeyimi paylaştığım, içimi döktüğüm dostumla bir süre için vedalaşmanın o iç sıkıntısı gibi! Okulun son günü, yaz tatiline girerken, herkes dört bir yana dağılırken, arkadaşlarınla eylüle kadar görüşemeyecek olmanın kekremsi, ekşi bir tadı vardır ya, işte onu hissediyorum ben de tam şu anda!       

Dopdolu bir sezon, sıcacık anlar ve paylaştıkça çoğalan değişik duygular! Farklı farklı konular ve hepsinin paydasında buluşan kocaman gönüllü okuyucular! Çok güzel insanlar tanıdım bu sene ben, kalbime dokundular. Beni, kelimelerimi sahiplenip sus olan kalbimle pus olan zihnimi açtılar. Sessiz çığlıklarımı sesli harflerle anlatmaya çalışırken, söyleyemediklerimi firar ettirdiler gönlümden.

Şimdi mola vakti!

Sahilime vuran mavileri toplayıp güneşe koşacağım yalınayak! Uzun uzun yürüyeceğim, kendimle yüzleşeceğim! Aldığım onlarca kitabı okumak istiyorum, yeni karakterler, yeni hikayeler keşfetmek! Dizidir, filmdir hepsini bırakmak kenarda, yerine sadece müzik dinlemek! Ruhuma yosun kokusu sürmek ve saatlerce yüzmek!

Dondurma yiyeceğim mesela külah külah, mis kokulu domatesler olacak kahvaltıda, her sabah! Uzun masalarda anason kokulu sohbetler yapacağım dostlarla! Mangallar yakılacak, güneşler batırılacak. Yaşadığım her şeye şöyle biraz uzaktan bakacağım. Bir otobüsün, arabanın, uçağın camına yaslayıp başımı, bir yerlere ama önce kendi içimde bir yolculuğa çıkacağım. Sıkan, bunaltan her şeyi yüzüstü bırakıp saçlarımı savurarak uzaklaşacağım. Kendimi bulup ona koşacağım.

“Yürüdüğün yollar hep aynı yere çıkıyorsa yeni bir yol bulma zamanın gelmiştir” demişti bir arkadaş, yıllar önce! Gerçekten de öyle! Bazen kendine gelmen için başkalarından gitmek gerek!  Yaşadıklarını, mutsuzluklarını en çok da umutsuzluklarını bırakıp usulca yola koyulmalı. Hayattan kaçmak için değil, hayatı kaçırmamak için yola çıkılmalı!

Yeni insanlar tanımak, kendimle kalmak, değişik anılar biriktirmek için bir yaz molası veriyorum burada! Dedim ya, tuhaf bir burukluk da var içimde, yeniden kavuşacak olmanın heyecanı da! Daha güzel yazılar, farklı konular bulabilmek, sizinle paylaşabilmek için bir süre olmayacağım buralarda. O zaman kadar iyi bakın kendinize. Dinlenin güzelce, beni de özleyin. Yerime başka yazarlar koyup da üstüme kuma getirmeyin. Beni üzmeyin!

En mavisinden, bol dinlenmeli, eğlenceli keyifli bir yaz diliyorum size,  tadını çıkaracağınız, anı yaşayacağınız günler!

Yeni sezonda, sonbaharda görüşmek üzere,   

Şimdilik bana müsaade! 

………………………………*………………………… 

HAFTANIN EN’LERİ 

Haftanın Boşanması: Aşkları, pozları, kavgaları ve tabiki başarıları ile gündemden düşmeyen Wanda Nara- Mauro Icardi çiftinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor! Nara, Icardi’yi Instagram’da takipten çıktı ve bir açıklama yaparak; "Kişisel ve sağlık nedenleriyle bir kez daha denedim ama olmadı. Herkes konuşsun. Hiç konuşmadığım şeyleri en sona sakladım" ifadelerini kullandı!

Ya kadın daha geçen gün kocasının duştan çıkmış yarı çıplak görüntülerini paylaşıyordu, ne ara böyle olundu! Nazar hep bunlar nazar, popüler çifte yazık oldu! 

Haftanın Partisi: Ünlü rap şarkıcısı Cardi B’nin, kızı Kulture'un 6'ncı doğum günü için düzenlediği organizasyondu! 31 yaşındaki ABD'li şarkıcı, kızına özel tasarlanmış kıyafet giydiği, özel jetle Paris'e götürdüğü lüks bir doğum günü partisi organize etti. 80 milyon dolarlık serveti olan Cardi B için, bu organizasyonun maliyeti pek bir şey değil belki ama 6 yaşındaki o kızı, büyüdükçe nasıl mutlu edeceğini bence artık düşünmeli! Çıta hayli yükselmiş, doyumsuzluk kapıda, mutsuzluk pek yakında! Kolay gelsin Cardi B! 

Haftanın Zirvesi: Çin’de gerçekleşti! Yapay zeka ile gelişen teknolojik ürünler ve robotların sergilendiği Dünya Yapay Zeka Konferansı ve Küresel Yapay Zeka Yönetişimi Üst Düzey Toplantısı, Çin’in Şangay kentinde düzenlendi! Sergilenen ürünlere bakınca, dünyanın başka bir yere evrildiği, robotların hayatın her yerine yerleştiği gayet net gözüküyor! Sizi bilmem ama bu mevzu beni baya korkutuyor. ‘Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar’ diyen Mehmet Akif Ersoy da galiba doğru söylüyor! 

Haftanın Salgını: Yazın gelişiyle yeniden hortladı! Yaz aylarında havuzların yaygın olarak kullanılmasıyla hem yetişkinlerde hem de çocuklarda enfeksiyon vakalarında ciddi bir artışın olduğu görülüyor! Özellikle küçük çocuklarda yaygın olarak görülen ‘el, ayak, ağız hastalığı’, ağız içinde, el-ayak tabanlarında ve bez bölgesinde içi sıvı dolu döküntülerin (vezikül) gözlendiği virütik bir hastalık! Bu hastalık daha çok çocuklarda görülse de maalesef yetişkinlerin de bu durumdan etkilendiği görülmeye başlamış, salgın hızla yayılmış! Tek korunma yöntemi de ‘hijyen’miş! Valla herkes dikkat etsin, bu hastalık ağrılı- sancılı bir süreçmiş! Koruyun kendinizi, koruyun minikleri! 

Haftanın Emeği: Gülümsetti! İzmir’de bulunan 8 katlı ve 52 daireli bir apartmanda, apartman görevlisi olarak çalışan 2 kardeş, 30 yıl önce çalışmaya başladıkları apartmanda dairelerin çevrelediği avluyu botanik bahçesine dönüştürerek görenleri kendine hayran bıraktı! Daire kapılarının baktığı avluda, yaseminler, begonviller, kaktüsler, kauçuk ve ejder meyvesi ağaçları ile rengarenk çiçekler, insanın gözünü- gönlünü açıyor, apartman sakinlerinin günlerini güzelleştiriyor! Ne diyeyim, hayatta bazen güzel şeyler de oluyor!