"Vuslat"
Sözlük anlamı; 1. (Arapça) kadın ismi. 2.Ulaşma, erişme, kavuşma, buluşma, beraber olma.
Tam da oturmadı mı sanki bu yazının başlığına?
“Sizi çok özleyen, sözcüklerde buluşmayı dört gözle bekleyen hatta şu an yazarken heyecandan parmakları titreyen kadın”
Evet, benim o, bennn!
Hüzün kokan sessizliklerimin biraz sarı biraz kızıl mevsiminde, güz yağmurları düşerken şehire, sağanak duygular yaşıyorum sezonun ilk yazısını yazarken, gecenin bir vaktinde.
Ne çok özlemişim bu köşeyi, kelimeleri, sizleri! Sabahlara kadar yazıp heyecanla okumanızı, yorumlarınızı beklemeyi! Binlerce kişiyle burada bir araya gelip birbirimizi tanımadan belki de herkesten çok tanıyarak bağ kurabilmeyi! Her hafta aynı heyecanla yazabilmeyi!
Hayatın farklı izdüşümlerinden farklı rüzgarlarla uçup buraya konduk. Tanışmıyoruz sizinle belki, anılarımız, duygularımız, hayallerimiz bambaşka ama kalp atışlarımızın ritmi aynı! Hani dedim ya, herkesin hikayesi ayrı diye işte ben de anlatmaya çalıştım size kendi hikayeme değen hayatı. Bazen risk aldım yazarken ama inancınız umut verdi, satırlar arasında tünemiş kalbime!
‘Yapabilir miyim acaba’ diye sorarken kendi kendime, ‘Yapabiliriz’ demeyi öğrendim birlikte!
Yalnız ne çok özlemişim ben bu köşeyi, kelimeleri, sizleri! Çenem düştü resmen, düşüp parmaklarımdan süzüldü. Dumanı tüten bir fincan kahve var elimde şu an, yağmur vuruyor cama aralıksız!
Ben ise karşımda en yakın dostum varmışçasına anlatmak istiyorum yazarak, konuşmak istiyorum susarak! O karşımdaki dost sizsiniz işte, beni dinleyen, okuyan, paylaşan! Aynı duyguları yaşayan, aynı acılarda buluşan, aynı mutluluklara ortak olan!
Kısa bir yaz molasından sonra birlikteyiz işte! Geçen zamana bolca konu, çokça hikâye ve de özlem sığdırdık. Artık kaldığımız yerden başlama zamanı değil mi ?
O halde yaslanın arkanıza, açılsın perde;
Başlıyoruz hadi!
……………………………..*………………………………
Rota, yeniden oluşturuluyor
Hayli kaotik, kah yükseklerde kah diplerde bir ruh haliyle geçti bu yaz! Merkür uzunca bir zaman geriledi, suçlu oydu- başa ne geldiyse ondan bilindi! Bu yaz ortalığı kavurdu geçti, öyle ki cehennemin fragmanı denilebilirdi. Mecazi demiyorum ha, Avrupa Birliği’nin (AB) Copernicus uydu izleme sistemi, 2024 yazının dünya genelinde “en sıcak yaz” olarak kayıtlara geçtiğini anons etti. Hem içten hem dıştan yanmalıydı ruh halimiz. En büyüğü İzmir'de olmak üzere ülkenin 72 farklı noktasında çıkan yangınlar, ciğerlerimizi kül etti. Maalesef yanan sadece dışımız değildi. Diyarbakır Tavşantepe'de kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın bir derede üzeri taşlarla örtülü, ölü bulunması psikolojimizi mahvetti. Koca bir yaz geçti, sonbahar geldi, mevsimler değişti failler hala cezasını çekmedi. Toplum olarak beklemedeyiz, bunu yapan vicdansızlar, yaptıklarının bedelini fazla fazla ödemeli!
“Ya yeni sezon başlamış, göçmen kuşlar gurbete, tatil kuşları şehre dönmüş, ne güzel kavuşmuşuz, niye karartıyorsun içimizi” derseniz, haklısınız! Ama nicedir ayrıyız, olaylar olmuş paylaşamamışız, benim de dilim şişmiş ama ya, anlayınız! Paylaşmayınca sizinle, içime sinmiyor galiba, ondan bu ayrılık zamanlarını telafi etme telaşım. Hem ne demiş şair, hayat paylaşınca güzel!
Neyse çıkalım şu kasvetten, yürüyelim aydınlığa!
Dünyanın ilk akciğer kanseri aşısı Türkiye dahil 7 ülkede denenmeye başladı mesela!
TSK tarihinde ilk kez Kara, Hava ve Deniz Harp Okulları birincileri kadın teğmenler oldu, göğsümüz gururla doldu! Türkiye'nin ilk yerli ve millî haberleşme uydusu Türksat 6A, SpaceX işbirliğiyle uzaya gönderildi. Her masada olan biz, uzayda olmayacak mıydık yani! 13 yaşındaki Yağız Kaan Erdoğmuş, Uluslararası Satranç Federasyonu tarafından Büyükusta ünvanı verilen en geç satranç oyuncusu oldu. Bizden geçti belki de yeni nesil umut oldu! Bir ara meşhur sosyal medya platformu İnstagram’ a erişim engeli getirildi, memleketin yarısı üzüntüden yataklara düştü. Neyse ki mevzu çok uzamadı da Z kuşağı, intiharın eşiğinden döndü.
Rusya- Ukrayna bir türlü kaynaşamadı, Ortadoğu fokur fokur kaynadı. İsrail, kana doyamadı, Amerika yumruğunu vuramadı. Tüm sevapları, günahlarıyla bir yaz daha geldi geçti böyle! “Eylülde gel! diyen Alpay’ı da kırmadık geldik işte!
Ayrı kaldığımız dönemi konuştuktan sonra sıra geldi bugüne!
Haberler, hikayeler, olaylar yükleniyor, rota yeniden oluşturuluyor,
Yeni sezon başlıyor!
…………………………………………………*………………………………………………
Katran karası tutku
Eylül toparlandi gitti, ekim geldi bile! Sonbaharı ayrı bir seviyorum ben, hava bunaltmıyor, üşütmüyor. Herkes dönmüş şehre, kavuşmalar yaşanıyor. İlk yağmurlar düşmeye başlıyor, dökülen sarı yaprakların hüzünlü hışırtısı kulaklara geliyor. Dumanı tüten bir fincan kahveyle, yağmuru izlemenin tadına doyulmuyor.
Kahve, her mevsime ama güze ayrı bir yakışıyor. Belki de ondan 1 Ekim, “Uluslararası Kahve Günü” olarak kutlanıyor. Kahveyi bir içecek olarak tanıtmanın ötesinde, kahve kültürü hakkında bilgilendirmenin amaçlandığı bu gün aynı zamanda kahve yetiştiricilerinin çalışma koşulları için bir farkındalık yaratmayı da hedefliyor. Gün boyunca kahve ticaretinden demleme çeşitlerine, kahve ekipmanlarından çekirdek üretim noktalarına kadar pek çok konu, çeşitli tadım etkinlikleri ve workshoplarla birlikte kahveseverlerle buluşuyor.
Ekim sarısı günlerin ikindi zamanlarında bir şiir ısmarlanır kahvenin yanına.
Kahve bahanedir aslında, yarendir muhabbete. Mesela çay ayaküstü içilendir, yoldan çevirirsin üç-beş kişiyi; ‘hadi gelin bir çay için’ dersin. Gazoz içersin herkesle, meyve suyu, meşrubat ama kahve herkesle içilmez. 10 dakikada 3 bardak çay içilir de kahve günde 2 bilemedin 3 içilir ancak. E kolay değildir tabi, başını döndürür adamın, kalbini çarptırır.
Çaylar bitince, boşlar toplanır hemen, kahve fincanları ise durur öyle. Daha fallar bakılacak, umut dağıtılacaktır. Kara telvelerin arasında birikmiş koyu ayrılıklar konuşulacak, gidenler anılacak, yeni gelecekler karşılanacaktır.
Tadı hep aynıdır; Fransa’da porselen fincanlarla içildiğinde de, hızla işe yetişirken elinde duran karton bardakla da, bir fakirin toprak çanağında da! Farkı, kiminle ne zaman içtiğindedir.
Kahve sadece bir içecek değildir ayrıca, aynı yastıkta paylaşılacak bir ömrün ilk durağıdır da! Erkek tarafı, kızı istemeye gidince ikram edilendir kahve! Sahi neden kahve, yoksa gelin adayının vermek istediği bir mesaj vardı da yüzyıllardır anlaşılamadı. Mesela gelin adayı; ‘Bak canım, benimle geceleri sana uyku muyku yok, öyle devrilip yatmak yok, enerjik ol’ mu demek istiyor ya da içirilen tuzlu kahve, bu evlilik meselesinin tuzlu olacağının mı alamet-i farikası?
Valla sevgili okuyucular, kahve farklıdır diğerlerinden, usuldür, adaptır. İşte o yüzden,
Bir seveceğin kişiyi, bir de birlikte içeceğin kişiyi iyi seçeceksin!
Ve unutmadan, bir Kolombiya atasözü;
Kahveyi gece kadar siyah, cehennem kadar sıcak ve kadın kadar tatlı içeceksin!
……………………………..*……………………………….
Ocağınıza incir ağacı dikilmesin!
Sonbahar geldi çattı, e haliyle okullar da çoktan açıldı! Bir yandan özel okul fiyatları diğer yandan kırtasiye, defter- kitap masrafları, bütçeleri darmaduman yaptı. Ailece oturmuş konuşurken bunları, ‘valla ne zormuş çocuk okutmak! Ocağımıza incir ağacı dikildi resmen’ deyiverdim. ‘Hepimiz bu yollardan geçtik, bu işler hep sırayla hem parayla’ diyen babam, “o değil de, ocağına incir ağacı dikilmesi meselesi, nereden geliyor biliyor musun?” diye sordu? Bilmiyordum valla! Şöyleymiş;
İncir ağacı, suyu çok severmiş. Diğer ağaçların kökleri gibi engel karşısında engelin etrafını dolanmak yerine engel neyse delip geçermiş. Beton da olsa bu engel, plastik de olsa geçermiş. Bu yüzden evin yakınına incir ağacı dikmek o evi batırmak demekmiş. Çünkü bu ağacın kökleri, evin su borularını, kanalizasyon kanallarını, temelini, zaman içinde büyüyüp uzayarak delip geçermiş. İncir suya koşar, su nerdeyse onu illa bulurmuş. Eğer incir ağacını evinize yakın dikerseniz mutlaka evin su giderini bulur, yıllar sonra bir bakarsın mutfağınızdan, banyonuzdan hatta lavabonuzdan incir kökü çıkmış. Daha da kötüsü, ağacık kökleri, ahtapot gibi çoğalarak evin borularını sarar, tıkar, hatta parçalarmış. Başınıza da büyük iş açarmış. Yani ocağınıza incir ağacı dikilirmiş. İşte “ocağına İncir ağacı dikmek’ sözü de buradan gelirmiş.
Ben duydum, öğrendim, sizinle de paylaştım. Şimdi siz bu bilgiyi ne yaparsanız yapın!
……………………………………*……………………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Savaşı: Tabiki kana doymayan İsrail tarafından başlatıldı! Gazze’den Suriye’ye ardından da Lübnan’a saldırdı, İran da artık kendini tutamadı! Ağır bir füze hareketıyla İsrail’e saldıran İran, pek de duracağa benzemiyor! Hayır anlamadığım, onca çocuğun, masum sivillerin katledilmesine, dünya nasıl sessiz kalabiliyor! Eskiden cehennemi merak ederdim, şimdilerde kalmadı öyle bir merak, bizzat içindeyiz çünkü, yerin bin kat dibindeyiz, vicdanımızı kaybetmişiz!
Haftanın Zengini: Çim sahadan geldi! İngiltere Premier Lig ekiplerinden Manchester City'de kariyerini sürdüren Norveçli golcü Erling Haaland, 200 milyon Euro değere ulaşarak dünyanın en değerli futbolcusu oldu! Henüz küçükken, evde- bahçede- bulduğu her yerde top oynarken annesi; ‘aklın fikrin topta, bu gidişle senden bir şey olmaz yazıyorum buraya!’ demiş miydi acaba? Adam dünyanın en pahalı futbolcusu olmuş, hey maşallah! Bizim takımlar alır seni Haarland usta, görüşeceğiz pek yakında!
Haftanın Tedavisi: Dünyada ilk kez gerçekleşti! Tip 1 diyabetli bir hasta, dünyada ilk kez uygulanan kök hücre nakliyle tamamen iyileşti. 25 yaşındaki hasta, yeniden programlanmış kök hücre naklinden sadece 2,5 ay sonra kendi insülinini üretti! Dünya genelinde yarım milyar insanı etkileyen diyabet, tedavi seçeneklerinin kısıtlılığı nedeniyle büyük bir küresel sağlık sorunu iken bu başarı, kök hücre araştırmalarında önemli bir dönüm noktası oldu! Savaşmak yerine enerjilerini böyle şeylere harcasalar devletler, öldürmek yerine yaşatmak olsa hedefleri, dünya ne güzel bir yer olacak aslında değil mi!
Haftanın İsyanı: Çenemize vurdu! Çenemiz derken bizzat sözlük anlamından bahsediyorum, mecazi değil yani! Taahhütleri sona eren sabit internet ve mobil aboneler, operatörlerin yüzde 300'e yaklaşan zamlarıyla karşı karşıya kaldı. Bu zamlar, Ağustos 2022-Ağustos 2024 dönemindeki yüzde 141.5'lik 2 yıllık enflasyonu da katladı. Operatörler kârlarını katlarken hem geçen 2 yılın hem de gelecek 2 yılın enflasyonunu, tek seferde faturalara yansıttı. Vatandaşlar tepkilerini sosyal medyadan gösterirken paylaşılan faturalar, ‘pes’ dedirtti! Yahu zaten gezemiyoruz, pahalılıktan tatile gidip eğlenemiyoruz bari kendi aramızda sohbete mani olmayın, telefonla konuşmamıza karışmayın! Valla gençler çok kızgın bu duruma, ateşle yaklaşmayın!
Haftanın Adımı: Meclisten geçti! TBMM Genel Kurulunda, yapay zekayla ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulması kabul edildi! Tarımda, sanayide, sağlıkta, eğitimde, sanatta ve ekonomide yapay zekanın yoğun kullanılmasıyla yapay zeka pazarı 300 milyar dolara ulaşmıştır. Bu pazarın, 10 yılda 2 trilyon dolara ulaşacağı öngörüldüğünden bu sektörün geliştirilmesi, önümüzdeki 10 yıl içerisinde ülkemiz ekonomisine yüzde 5 katma değer sağlayacaktır. O sebeple atılan bu adım, önemli bir başlangıçtır ve takdire şayandır!