İster romantik deyin ister melankolik, bir başka seviyorum ben sonbaharı valla!
Bitişlerin mevsimi denir sonbahar için, bitiş demeyelim de yalnızlıkların diyelim bence!
Ayrılıkların da mevsimidir derler sonbahar için, Madam Despina’ya sofrayı kurdurtup; ‘Yine mi güzeliz yine mi çiçek’ diyerek kadeh kaldırmak en çok bu mevsime yakışıyor.
Ayrılıkların değil kavuşmaların mevsimi bilakis! Göçmen kuşlar giderken sıcak memleketlere, tatil kuşları(!) döner şehirlere- evlerine. Okullar açılır, arkadaşlıklar ısınır, sosyal hayat tüm görkemiyle başlamaya hazırdır. Hep bir köşede öksüz kalsa da bu ürkek, narin hazan mevsimi, sanatın adıdır hatta ta kendisidir bence! Şaire göre, ucundan yaş damlayan kafiye, bestekâra göre hicaz makamında beste, ressama göre sarılı- kızıllı renk cümbüşü saman renkli bahçede, heykeltıraşa göre umutsuzluğun sessiz çığlığı çamurdan yapılmış ıslak düşlerde! O yüzden etkinliklerin, kültürel faaliyetlerin mevsimindeyiz hem de tam göbeğinde!
Kişisel gelişimi, entelektüel birikimi falan geçtim, acıya en iyi gelen şey sanat! Aşk acısına da merhem, dost kazığına da! Stresli bir günün ardından, tüm yorgunluğunu fuaye salonunun girişindeki vestiyere bırakıp izlediğin tiyatroda unutmak dertlerini gibisi var mı! Kızdığın patronuna öfkeni, konserde şarkılara avaz avaz eşlik ederken kusmak, seni boğan düşüncelerden, rutin dertlerden bir sergide gezinirken kısa bir zaman için de olsa uzaklaşmak! Tamam şair olan yürektir de, sanatın görevidir koyup kelimeleri yan yana, dizeler kurmak!
İstanbul, devasa limanlarıyla bir ticaret şehri! Görkemli camileriyle iman şehri de ama cihana nam salmış tarihi ile en çok da sanat şehri! Çok katmanlı geçmişi, hemen her köşede harmanladığı dün ile bugünü, bugün ile geleceği hele de gelenek ile modernliği ile ne eşi var ne de benzeri! Müzelerde, saraylarda, sokaklarda kendini gösteren inanılmaz zengin bir kültürel mirasa sahip antik bir kent İstanbul! Modern, çağdaş sanat galerileri, sergi ve konser yerleri, sanat ve kültür etkinlikleri, çeşitli festivalleri ile 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş olmasının hakkını fazlasıyla veriyor.
Üsküdar- Eminönü- Süleymaniye ile Mimar Sinan’ın İstanbul’unu, antik çağ akropolünün içinde yer alan, Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı, hanedan ikametgahı Topkapı Sarayı’nı, ülkemizin ilk müzesi olan ve 3 bölümden oluşan İstanbul Arkeoloji Müzesini, Osmanlı’dan günümüze geleneksel sanatlardan örnekleriyle Caferağa Medrese ’sini, Osman Hamdi Bey’in meşhur “Kaplumbağa Terbiyecisi” de dahil olmak üzere, yabancı elçiliklerin İstanbul tablolarını da barındıran geniş bir koleksiyona sahip Pera Müzesi’ni, Sabancı Müzesi’ni, saymakla bitmeyen sanat galerilerini hangi birini sayayım bilemedim. Yazarken bile daldım gttim Kapalıçarşı’nın tarih kokan sokaklarında, yasladım sırtımı Ayasofya’ya, uzattım bir elimi İstanbul Boğazı’na diğerini Yerebatan Sarnıcı’na!
Ruhun aynasıdır sanat, ekim de bu aynadan kendine bakma ayıdır işte!
Hayatın sıradanlığını, büyüleyici bir şekle dönüştüren sihirdir. İstanbul da sihirli bir şehirdir. Utanmaz bir şeyden, kural tanımaz!
O yüzden hazır mevsim sonbahar iken bırak saçlarını, rüzgarlarına İstanbul’un!
Bu şehirde aşksız, rüzgârsız ve de sanatsız yaşanmaz!
……………………………..*…………………………………….
Pera’da Frida
Sanatın mevsiminde, sanatın şehrinde özel bir sergiden bahsetmek istiyorum size!
Grand Pera Tarihi Bina’da epik bir yolculuğa çıkmak ister misiniz?
Cevabınız evet ise bu yolculuk, hayata karşı duruşu, hastalıklarına ve fiziksel acılarına teslim olmayışı, anarşik karakteri, alışılmışın dışında fiziksel güzelliği ve çarpıcı resimleri ile tüm dünyada ikon haline gelen ünlü ressam Frida kahlo’nun enteresan yaşamına olacak!
İstanbul Kültür Yolu Festivali kapsamında sergilenen Frida Kahlo’nun Günlükleri Sergisi
onun içsel dünyasına ve sanatsal yolculuğuna dair benzersiz bir perspektif için düşün derim Pera yollarına!
Frida Kahlo’nun diğerlerinden farklı bir aurası var, en azından benim için öyle! Güzel desen güzel değil, seksi ya da sevimli desen o da değil! Bizim Antep’in sokaklarında sıkça rastladığımız kadınlara benziyor bence, kan mı çekti ne! Yabani bir güzelliği var Frida’nın, Alman baba ile Kızılderili anneden almış fiziksel özelliklerini ve ruhu gibi güzelliği de ehlileştirilmemiş. Frida deyince akla ilk gelen, tek kaşlı ve bıyıklı olması! Öğrendim ki bunun da ardında hüzünlü bir sebep saklı! Frida Kahlo'nun babası hep bir erkek çocuğu istediği için Kahlo'yu da erkek gibi büyütmüş. Bu nedenle Frida, çocukluktan beri tek kaşını ve bıyıklarını uzatmış ve genellikle erkeklerle arkadaşlık etmek zorunda kalmış. Dünyaca ünlü ressamın talihsiz hayatı çocukken başlamış. Kendisinden önce ölen bebek kardeşinin yasından kurtulamayan annesi, depresif ve intihara meyilliymiş bu yüzden anne sevgisi ve ilgisinden uzak yetişmiş. Frida 6 yaşındayken çocuk felci geçirince bir bacağı daha kısa ve zayıf kalmış ve bu durum arkadaşları arasında hep alay konusu olmuş. "Tahta Bacak Frida" lakabı, hayat boyu yakasını bırakmamış. Frida’nın hayali doktor olmakmış. Bunun için çok çalışmış ve 6 yaşında, ülkenin en iyi okulu olan Escuela Nacional Preparatoria’ya kabul edilen 2000 öğrencinin içinde, ilk 35 kızdan biri olmuş.
Frida’nın hayatının değiştiği olay, bir trafik kazası! 18 yaşındayken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sırasında kalçasına demir bir tırabzan girip diğer tarafından çıktığında neredeyse ölüyordu. Omuriliği, köprücük kemiği, kaburgaları, pelvisi ve sağ bacağı11 yerden kırıldı. Bu sebeple 35 ameliyat geçirdi yıllarca ağrı çekti. Hastanede yattığı süre boyunca sıkıntıdan resme başladı, aynaya bakarak otoportrelerini yaptı. İleride, bu kadar çok otoportre yapmasını “yalnızlık” olarak açıklayacaktı. 2 yıl sonra ancak ayağa kalkabildi ama bir tesellisi vardı, o artık bir ressamdı.
Ancak Frida Kahlo’nun ‘hayatımın en büyük kazası’ dediği bu değildi, Diego Rivera’ydı! Meksika’nın o dönem en meşhur ressamı olan kendisinden 21 yaş büyük Diego Rivera ile evlendi. Frida, Diego’dan çocuk sahibi olmak için çok uğraştı. 5 defa hamile kaldı ancak o otobüs kazasında rahminden aldığı hasar sebebiyle çocuğu olamadı. Çiftin aşkları kadar sadakatsizlikleri de ünlüydü. Diego başlattı, Frida devam ettirdi. Birbirlerine sağdık kalamıyorlardı ama birbirleri olmadan da yaşayamıyorlardı. Yaşadıkları değişik bir ilişki, tuhaf bir evlilikti.
20. yüzyılın popüler kültür ikonu hâline gelen Frida, yaşadığı acıları resimlere ve de sözlere dökmüş. Belki de o yüzden ona yakın hissediyorum, söylediklerine bayılıyorum;
“Birinin beni çok sevmesi, benim için pek bir şey ifade etmiyor. Ben daha çok nasıl sevdiğiyle ilgileniyorum. Mühim olan yormadan sevmek, güzel sevmek!”
Ne güzel söylemiş ya, aynen katılıyorum. Ama canım Frida! Kendimi en çok şu sözlerinde buluyorum;
“Beni kim merak ediyorsa, onu seviyorum!
Derdimi kim dert ediniyorsa, kim gülmemi istiyorsa, Kime sığındığımda canım yanmıyorsa onu seviyorum!”
Hafta sonu görüşeceğiz inşallah, Grand Pera’daki sergine geliyorum!
………………………*………………………
Ey insanlık! Nereye saklandıysan çık ortaya
Bir yandan ekonomi yerlerde, tarumar olmuş bir yandan adeta 3.Dünya Savaşı başlamış, ortalık alev alev! Umutsuzluk rüzgarı sarmış başımızı, ‘Güzel günler göreceğiz, güneşli günler’ artık uzaklarda kalmış bir şarkı! Güneş açmış, ısıtmıyor yorgun yürekleri. Kimse gülmüyor, düş kurmuyor, umut etmiyor.
İçimdeki iflah olmaz Pollyanna ile tanışmıştınız değil mi; Büyümeyi inatla reddeden, kalıpları kabul etmeyen, asi ama ne istediğini bilen Pollyanna ile!
Benim o çakma Pollyanna! Hanımefendi, ağırbaşlı, akıllı duruşumla tezat, kaçık bir devrimci! Toplumun dayattıklarını kabul etmiyor, mutsuz eden mecburiyetlerden kaçıyor, hayat diye verileni değil hayatını yaşamayı seçiyor. Kızamıyorum kendisine; Kör kuyularda merdivensiz kaldığımda o beni çekip kurtarıyor. Her şeyin mutlaka bir çaresi vardır deyip rahatlatıyor. Umudumu hep ayakta tutuyor. Hah işte o Pollyanna da bozuldu sonunda! Hep pozitif olan, neşesini hep koruyan Pollyanna’yı da tinerci yaptılar valla!
Hadi diyorum, hadi olumsuz bir şey yazmayayım bari bu hafta ama gündem izin vermiyor buna!
Sokaklarda güpegündüz kadınlara tecavüze yelteniliyor, gencecik kızlar parçalara ayrılıyor, kundaktaki bebek cinsel istismardan ölüyor.
Ve hayvanlar! Daha birkaç önce sokaklara dökülmüşken hayvanseverler, sahiplenilmeyen hayvanların öldürülmesine dair yasa kaldırılsın diye uğraşılırken Gebze’deki katliamla sarsıldı ülke! Kocaeli'nin Gebze ilçesindeki Gebze Belediyesi Rehabilitasyon Merkezi içinde bir çöp kutusunda çok sayıda ölü ve baygın köpek, zehirlenmiş kediler bulundu!
Daha gözü açılmamış kedi yavrularını bile öldürmüşler anneleriyle! Hatta çoğu hayvanı daha ölmeden çöp poşetlerine koymuşlar, zavallı hayvanlar can çekişerek boğulmuşlar.
Görüntüleri izlerken fenalaştım ben! Kalbim ağırlaştı, gözümde yaş kalmadı! Hangi dinde var öldürmek, cehennem denen şey bu olsa gerek! Nasıl bir nefrettir bu, hiç mi yürekleri acımadı, vicdanları sızlamadı! Ülkece delirdik bence, şebeke suyuna falan acil antidepresan falan katılmalı!
Sokak hayvanlarının 'uyutma' adı altında öldürülmelerinin önünü açan yasanın gerekçesi olarak, ‘güvenli sokaklar istiyoruz’ diye bağırdılar! Oysa çocuklarınızı öldürmeye yeltenen, kadınlara tecavüz etmek isteyen sapıklarla dolu o sokaklar! Psikopatlar yaşamlarına devam ederken, köpekler- yavru kediler işkenceyle öldürülüyorlar!
Her canlının yaşama hakkı vardır. Haksız yere hayvan öldürmek cinayettir!
Bazı insanlara hayvan demek onları yüceltir. Hayvan olmak için masum olmak gerekir!
…………………………….*……………………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Paniği: Travmamızı tetikledi! Yaşanan en büyük depremlerden biri olan 6 Şubat depreminin hasarlarını henüz giderememişken merkez üssü Malatya’nın Kale ilçesi olan ve civar illerden de yoğun şekilde hissedilen bir deprem meydana geldi. 5.9 şiddetinde yaşanan deprem sebebiyle Malatya, Elazığ, Şanlıurfa, Adıyaman ve Batman'da okullar 1 gün tatil edildi. İyi haber herhangi bir can kaybının yaşanmaması ve depremin meydana geldiği fayın Doğu Anadolu Fay hattının, 2020 yılında yaşanan Elazığ depremi nedeniyle büyük ölçüde kırılmış olması, şu an için de endişe verici bir durumun görülmemesi! Allah bir daha o acıları yaşatmasın kimseye inşallah!
Haftanın Ödülü: Umutlarımızı yeşertti! Dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olan İsveç Kraliyet Bilimleri Akademisi, 2024 Nobel Ekonomi Ödülü, ulusların refah toplumlarına dönüşmesi üzerine çalışmalarından dolayı için Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson'a verildi. Ülkelerin zenginleşmesi konusunda, coğrafi ve ekonomik açıdan farklı özelliklere sahip ülkeleri kıyaslayarak, kurumların yapısının bu süreçte belirleyici faktör olduğuna ilişkin çıkarımlar yapan Türk asıllı Daron Acemoğlu’nun bu çok kıymetli ödülü alması, göğsümüzü kabarttı! Ekonominin düzelebileceğine dair inancımız arttı! Yolu açık olsun;
Hem Acemoğlu’nun hem Türk ekonomisinin!
Haftanın Kaybı: Değerli bir dans sanatçımızın zamansız vefatı! Anadolu Ateşi'nin simge dansçısı Hasan Yalnızoğlu, yakalandığı amansız hastalıktan maalesef kurtulamadı. Türkiye'nin tanınmış dans gruplarından Sultans of the Dance ve Anadolu Ateşi'nde baş dansçı olarak yer alan Yalnızoğlu, 50.yaşgününe 5 gün kala hayatını kaybetti. 7 yaşında bir çocuğu da olan sanatçının ailesine ve tüm sevenlerine sabırlar diliyoruz.
Haftanın Saldırısı: Pes artık dedirtti! İstanbul Etiler'de bulunan Levent Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde bir öğretmen, tartıştığı okul müdürüne silah çekti. Silah ilk seferde patlamayıp doldur-boşalt yapınca bu kez ateş aldı. Okuldaki öğrenciler tahliye edilirken şükürler olsun yaralanan olmadı! Cahil ve eğitimsiz kesimin bu mafyacılık oyunlarına sık rastlansa da İstanbul’un göbeğinde hem de elit semtlerinden birinde bir öğretmenin başka bir öğretmene silah çekmesi inanılır gibi değil! Öğrencilerine örnek olması gereken bir öğretmen de bunu yaparsa eyvah eyvah!
Silah patladığında bir çocuk yaralanabilirdi hatta ölebilirdi, bunun hesabı nasıl verilecekti!
Allah’ım sen evlatlarımızı koru!
Haftanın Çaresizliği: Bir annenin feryadıyla ortaya çıktı, üstelik anne ünlü bir sanatçı! Ünlü şarkıcı Umut Akyürek, sosyal medya üzerinden, yasaklı madde kullandığını açıkladığı kızından korktuğu için kendini odaya kilitlediğini açıkladı! Akyürek, yasaklı madde kullandığını açıkladığı kızının psikolojik sorunları olduğu, kriz geçirdiği için bilinçsiz davranışları nedeniyle ne yaptığını bilmez halde olduğunu belirtti! Bir annenin çaresizliğinden daha acı bir şey yok bu dünyada! Allah yar ve yardımcısı olsun, tüm çocukları bu lanet illetten korusun!