Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

Cansen Erdoğan (Avukat – Yazar)

cansen@leburo.com

Tüm Yazıları

“Bir sahilde durmuş, denize açılan bir gemiye veda ederek el sallayan bir grup insan vardı. Gemi yalnızca yelken direği görünene kadar uzaklaşmıştı. Sonra direk de gözden kaybolunca seyredenler gitti…" diye mırıldanmışlardı. Ama tam o sırada, uzaklarda bir yerde, bir başka grup insan, ufku tarıyor, direğin yükseldiğini görüyor ve "İşte geldi!" diyordu...”

Irvin Yalom’un; “Annem ve Hayatın Anlamı” adlı kitabında beni çok etkileyen bir bölümdü bu. Klasik bir uğurlama sahnesinin tasviri gibi gözüken bu yazı, hayatın ta kendisiydi aslında. Her bitişin ardından gelen başlangıç, her vedadan sonra gelen kavuşma!

Haberin Devamı

An itibariyle ben de tam bunu yaşıyorum aslında. Bir yaz molasının ardından dinlenmiş, resetlenmiş, uykusunu ve de kilosunu fazlasıyla almış yazarınız, karşınızda!

‘Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat’ diyorsanız haklısınız çünkü aldığım kiloya bakınca anlatılacak pek de bir şey yok valla, her şey ortada. Beni kandıran ‘Can boğazdan gelir’ diyenler! Varsa yüzünüz, çıkın ortaya!

Neyse ben tatil münasebetiyle yerken içerken, uykumu alıp dinlenirken memleket meselelerine de duyarsız kalmadım elbet. Dünyanın karıştığını gördüm, dehşete düştüm. Misal, Sri Lanka'da yaşanan ekonomik krizin şiddetini arttırması üzerine hükümetin Rusya’dan yardım talep etmesi, İngiltere hükümetindeki toplu istifalar, eski Japonya başbakanının katıldığı mitingde suikast sonucu öldürülmesi, İtalya parlamentosunun dağılması, neler oluyor dedirtti. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sebebiyle oluşan Tahıl Krizi'nin Türkiye’nin katkılarıyla çözümü, Türkiye ve İsrail’in dört yıl aradan sonra karşılıklı büyükelçi atama kararı almaları ise sevindirdi. Draupadi Murmu’nun Hindistan Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, bir kadın olarak beni mutlu etti. Murmu, Hindistan'nın seçilen ilk kabile mensubu kadın cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Şu ayrı kaldığımız zamanda, değişmeyen tek şey Grand Slam Tenis Turnuvaları'nın şampiyonlarıydı. Wimbledon tek erkekler finalinde Sırp Novak Djokovic, Fransa Roland Garros’da da Rafael Nadal gene şampiyon oldular. Ama bir dakika! Bence bu yazın spora dair en önemli gelişmesi, Serena Williams'ın profesyonel kariyerini, 23 Grand Slam Müsabakası ile noktalaması oldu. ‘Serena- Venüs Williams’ kardeşler, teniste dünya tarihini değiştirdi. 1990’ların ikinci yarısında ablası Venüs ile tenis sporunu sadece bir spor olmaktan çıkaran Serena, artık bir tenisçi olmanın ötesine geçerek kadın-erkek eşitsizliği ve ırkçılık konularında kanaat önderi olmuş, popüler bir kültür ikonuna dönüşmüştü. Hal böyle olunca profesyonel tenis kariyerini bitirmesi, tenis severleri üzdü. Bu arada Polonya Hükümeti’nin, II. Dünya Savaşı sırasında Naziler' in Polonya'yı işgal etmesi nedeniyle Almanya'dan 1,3 trilyon dolar tazminat talep etmesi, ağzından kan damlayan emperyalist güçlerinin hedefini de gözler önüne serdi.

Haberin Devamı

Gözleri yakan, genzimi dolduran sadece tuzlu Ege Denizi olmadı maalesef. Çocukluk kahramanımızın vedası, kalbime akan iki damla yaştı; Aşk filmlerinin romantik adamıyken süper kahraman Malkoçoğlu'na dönüşebilmiş; bazen polis bazen hırsız olabilmiş, tüm rollerin hakkını layıkıyla verebilmiş Cüneyt Arkın’ın vefatı!

Haberin Devamı

Ve tabi ruhuma dokunan büyük usta İlhan İrem! Sıcak bir yaz gününde buz kesti yürekler. Evet yoktu nicedir ortalarda ama yaşıyordu ya, yeni albümü ile gelecekti nasıl olsa. Olmadı, yetişemedi bu zamana, dediği gibi şarkısında, ‘Yazık oldu yarınlara!’

İşte böyle geçti yaz! Tatil falan güzel de hayat, paylaşınca, yazdıkça ve sizler tarafından okununca daha güzel! O halde karşınızda;

Yine keyifle yazacak, yüreğinize dokunmak için çabalayacak, hüznü-sevinci, acıyı-kahkahayı, dünü-bugünü, aşkı-ayrılığı kısaca hayatı paylaşacak bendenizzz,

Yeni bir sezona, sarı yapraklarıyla sonbahara, uzun, soğuk akşamlarıyla kara kışa, yeşillenecek umutlara, baharı karşılayacağımız satırlara, paylaşacağımız anılara, yazılarıma, hayatıma;

HOŞGELDİNİZZZ!

Mahşerde Hesap Günü;

Duydum duydum!

Haftanın, ayın, yılın hatta yüzyılın olayını, kraliçenin vefatını yazmayacak mısın dediğinizi duydum!

Canım kaç yaşına geldi, tabi artık gidecek, ne var bunda demeyin, ölümsüz olduğuna inanmaya başlamıştım ben kraliçe Elizabeth’in! 26 yaşında kraliçe olup 70 yıl boyunca tahtta kalmak, üzerinde güneş batmayan ülke denen İngiltere’yi yöneterek dünyanın kaderiyle oynamak! Ve en önemlisi de hep gönüllerin kraliçesi prenses Diana ile kıyaslanmak!

Ölümü, ‘Londra köprüsü çöktü’ parolasıyla duyurulmuş. Resme uzaktan bakınca, beklemediği anda kraliyet ihalesinin üzerine kalmasıyla gencecik yaşta koca bir devleti sırtlamak, her çağa ayak uydurmak zorunda kalmak hiç de kolay değil. Çalıştığı başbakanlarla, uğraştığı basınla, ailesini korumak için verdiği mücadeleyle, sarsılmaz görüntüsüyle bir yandan takdir ettiğim bir yandan bir yandan öfkelendiğim bir kadın Elizabeth!

Tahtta kaldığı süre, şu an var olan 113 ülkenin kuruluş tarihinden daha uzunmuş. 10 dan fazla ülkeye hükmetmiş ve halen temsil ettiği topraklar, dünyanın en güçlü siyasi, ekonomik ve askeri güçlerinden!

Yani ölümü yalnızca İngiltere’yi değil tüm dünyayı ilgilendiriyor. Öyle ya Chuchill ile çalışmış, Marilyn Monreo ile tanışmış, Micheal Jackson ile el sıkışmış kaç kişi var dünyada! Kendisinin dünyanın en ünlü kişisi olduğuna yemin de edebilirim ispat da! Kral olan Charles’ı, ‘Allah çirkin şansı versin’ sözünün doğruluğunu tüm evrene kanıtlayan nursuz Camilla’yı ve diğer kraliyet eşrafını cenaze sonrası yazacağım. Şimdilik diyeceğim;

Diana öldü(rüldü) !

Londra Köprüsü çöktü !

Mahşerde hesap günü !

……………………………………….*…………………………………………………..

Yatacak yerin yok La Fontaine !

Yeni sezon başladı, okullar açıldı. Şehir insanları, karınca misali birer birer döndü evlerine. Bir kısım daha dönmedi, onlar hala Antalya’da Ege’de yazın son demlerinin keyfini sürmekte. Kendilerini hayli kıskanarak ‘ağustos böcekleri saz çalıp eğlenmekte’ diyeceğim de işin aslı öyle değilmiş meğerse. La Fontaine yüzünden yıllardır, haşere aleminin güzel abisine, alemci böcek ağustos böceğine büyük haksızlık yapmışız. Bilirsiniz hikayede karınca yaz boyu çalışıp yiyecek biriktirirken ağustos böceği saz çalıp şarkı söylemiş, yan gelip yatmış, kışın da açlıktan karıncanın kapısına dayanmıştır. Oysa ne yanılmışız ne yanılmışız! Ağustos böceği, ağustos ayından sonra hayatta kalmıyormuş! Yani yazın çalışıp kış için yiyecek biriktirmesinin bir anlamı yok ki

Üstelik hayatları da çok dramatikmiş bu böceklerin, kıyamam ya! Toprak altında yaşayıp ağaç kökleri ve öz suyu emerek beslenirlermiş. 17 sene toprak altında kalan ağustos böcekleri, yeryüzüne çıktıktan sonra sadece 4 haftalık ömre sahipmiş ve bu 4 haftayı da eş arayarak geçirirlermiş. Tam vuslata erip eşleştikten sonra da ölürlermiş, kışı göremezlermiş yani! Ah be La Fontaine, yatacak yerin yok senin! Çocukluğumuzun masumiyetini lekeleledin!

Neyse bunca bilimsel bilgi ve kadim hayal kırıklığının ardından edebi bir görüşle bitiriyorum ve huzurlarınızdan ayrılıyorum;

John Berger'in “G” adlı eserinde der ki; ‘İnanışa göre ağustos böcekleri, sağken yazmak istedikleri şiirleri yazamayan şairlerin ruhlarıymış, o yüzden bir türlü dillerini tutamıyorlarmış!”

……………………………………..*………………………………………………………………….

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın İddiası; Avrupa’yı karıştırdı! Ukrayna- Rusya derdi, dünyayı gerdi. Birçok Avrupa ülkesinin kendisine karşı yaptırım kararı alması üzerine Rusya da tepki amacıyla vanayı kapattı! Doğalgaz akışını durdurması üzerine başta Almanya ve tüm batı ülkeleri bu kış donacak gibi gözüküyor. Rusya, yaşamak için elzem olan ısınma ihtiyacını kullanarak kendince intikam alıyor, gazı savaş silahı olarak kullanıyor. Valla Avrupa bunu da atlatır bir şekilde, açıkta da kalmaz da Hans kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz!

Haftanın Çiçeği; Karanfil! Kraliçe Elizabeth'in cenazesi İçin Türkiye'den 1.5 milyon dal karanfil gidiyormuş İngiltere’ye! Yalnız kadıncağızın gidişi, bereket getirdi. Antalya ve Isparta'daki kesme çiçek sektöründe büyük bir hareketlilik başladı, dillere; ‘Karanfil oylum oylum, gidiyor selvi boylum’ şarkısı dolandı. Biz kendi ülkemizde vefat eden ünlülerimize, sevdiklerimize götürmüyoruz bu kadar çiçek, bilmiyorum sebebi umursamamak mı! Yoksa “Biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını, lakin aç idik, yedik karanfil parasını” diyen Yılmaz Güney haklı mıydı?

Haftanın Hadise’si; Hadise ve eşi Mehmet Dinçerler’in durumu oldu. Kaç gündür Hadise konserde ağlamış, kocası yüzüğü çıkarmış, çift evleri ayırmış, mışmış da mışmış! Üzüleceğimiz bir şey kalmamıştı yakın zamanda, neyse üzülecek bir konu çıktı(!) Yahu siz ne! İster yüzüğü çıkarırlar ister ayrılırlar- barışırlar! Hem ne biliyorsunuz belki de Mehmet Dinçerler'in yeni mekanı için basit bir PR çalışması yapıyorlar. Ve görünen o ki amaçlarına ulaşıyorlar!

 

CANSEN ERDOĞAN