Nusret, dünya çapında bir fenomen. 40 milyon takipçisi var. Londra’da Nusr-et Steakhouse’u açar açmaz İngiliz gazetelerinin manşetlerine çıktı; hatta Times, Nusret’i yeni kabinede yer alması gereken isimler arasında gösterdi. Nusret’le Londra’da yeni restoranında buluştuk ve merak edilenleri konuştuk
Nusret ile dostluğumuz Günaydın Kasap’ta çalıştığı yıllara dayanıyor. İşte o yüzden çocuk yaşta kasap çıraklığından başlayan şimdi neredeyse 40 milyon takipçili bir fenomene dönüşen yolculuğunda ne kadar çok özveri ve insanüstü bir çalışma olduğunu çok iyi biliyorum. Minimum uykuyla sabah erken saatlerde başlayan gece yarısından sonra restoranı kapanana kadar hiç durmadan bir koşturma temposu var.
Londra’daki Nusr-et Steakhouse’da ziyaret ediyorum Nusret’i. Taksiye binip de adresi söylediğimde şoförün gözleri açılıyor, “Saltbae de orada olacak mı?” diyor, “Altın kaplı etten yiyecek misin?” diye devam ediyor. “Daha sabah 11” diyecek oluyorum, Nusret’i taklit ederek “O zaman cappuccino içersin” diyor İngiliz taksi şoförü. Malum, 50 sterline altın kaplı cappuccino da var menüde.
Nusr-et Londra, Knightsbridge’de Sheraton Park Towers’ta, Harvey Nichols ve Harrods’ın çok yakınında, Hyde Park’ın Mandarin Oriental’in karşısında. Nusret hiç durmadan çalışıyor, spor yaptığı saatlerin dışında, Park Towers’ın dışında bir tek Hyde Park’a gidiyor spor yapmaya.
Las Vegas’ta şov gibi
Buluştuğumuzda, “Bu Türkiye’nin uluslararası markası, Amerikalılar Yunanlar herkes sahipleniyor, en acımasız Türkler eleştiriyor” diyor. Marka diye bahsediyor restoranlarından, “Marka sensin” diyorum, gülümsüyor; hedefinde 100’lerce yıllık kültürel mirası olan markalar var. Sosyal medyada insanların 10 bin takipçiyle bile yürüyüşlerinin değişmesinden, hemen havaya girmelerinden konuşuyoruz. Nusret’in bugün 40 milyon takipçisi var, Madonna’nın takipçi sayısı 16 milyon, öyle düşünün! Buna rağmen Nusret değişmiyor, hâlâ vefalı, hâlâ eski dostlarını, müşterilerini hiç unutmuyor. Yeni hayranlarını da hiç kırmıyor, 2 dakika rahat bırakmıyorlar onu, sürekli fotoğraf çektirmek istiyorlar. Restoranda her masaya kendi gidip servis yapıyor. “Bu olmayan bir şey” diyor, gerçekten de bir restoranın yaratıcısının hem hâlâ mutfağa girmesi hem de her masayla tek tek ilgilenmesi imkânsız.
“Altın kaplama eti de daha önce kimse yapmadı” diyor. İngiliz basını fiyatlarını eleştiriyor, “fahiş” diyor, ama restoran dolu. Times gazetesi, “Yeni kabineye Nusret mutlaka girmeli” diye başlık atıyor. Artık böyle bir ünü var, her İngiliz gazetesinde Nusret var. Peki, bu kadar şan şöhret; PR ajansının mı gücü? Öncelikle bu sektörü iyi bilen biri olarak şundan eminim, hiçbir PR şirketinin böyle global bir etkisi olamaz. Restoranda çocuklar gelip Nusret’in boynuna atlıyor, hiç ummayacağınız yetişkinler gelip fotoğraf çektirmek için sıraya giriyor.
Yapamayacağım ne yapabilirsin?
Nusr-et’te yemeğe gitmek Las Vegas’ta şova gitmek gibi bir şey. Nasıl Celine Dion’u, Britney Spears’i sahnede canlı izlemeye yüksek paralar veriliyorsa Nusret’te de aynı etki var; üstelik tüm yıldızlardan daha çok takipçisi var ve de etleri de kırmızı et sevmeyenleri bile tavlayacak kadar iyi.
“Hiç PR’cıyla çalışmadım, bir kere PR’cı bir hanım çok ısrar etti, çok çalışmak istedi, bir kere görüştüm, “Benim için benim yapamayacağım ne yapabilirsin?” dedim ve sonra da gerek olmadığına karar verdim. Tam da o günlerde tuz serpme hareketim patladı, iyi ki PR’cıyla çalışmamışım, o zaman onun sayesinde diyeceklerdi” diyor. Tuz hareketinin patlamasının en önemli nedenlerinden biri Bruno Mars gibi ünlülerin sosyal medyada paylaşması.
Nusret’in New York’ta çalışanlarıyla sorun yaşadığı haberlerine geliyor konu. “Bırakın bu işleri! Bu markayla benim adıma değil, Türkiye’miz için biraz gurur duyun. Başka dünya markamız yok.” demişti Instagram’daki açıklamasında. “Ben kimsenin hakkını yemem, ekibimin asla” diyor. “Ekibi özenle seçiyoruz, yetiştiriyoruz. Ben markamı ekibime emanet ediyorum, kendim orada olamadığımda -aynı anda her yerde olamam ki- elbette onlara en iyi imkânları sağlıyorum” diye devam ediyor. Hatta ABD’deki restoranlarda servis elemanlarının kazandığı paraları da söylüyor; orasını yazıp da bugünlerde moralimizi bozmayalım. Sorunun çalışanların vize sürelerinin dolmasından ve ABD’den ayrılmak istememelerinden kaynaklandığını anlatıyor.
Hayatını yazacak mı?
“Peki, ama kitap ne oldu, hayatını yazacak mısın?” diye soruyorum. “Kitaptan vazgeçtim, bir documentary projemiz var” diyor. 40 milyon takipçisi olan bir fenomenin belgeseli de elbet izlenme rekorları kırar.
Türkiye’de ne kadar acımasızca eleştirilirse eleştirilsin Nusret yoluna devam ediyor, Türkiye’yi de her zaman sahiplenerek. Uluslararası başarılara imza atarken 29 Ekim’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tanıtım filmlerini paylaşıyor Instagram hesabında.
Maçka Palas’ı her geçen gün daha da güzelleştiriyor, önce Türk bayraklarını yenileyerek. Şimdi de evim dediği oteli Maçka Palas’taki Park Hyatt’ın altına ünlü İtalyan restoranı Cipriani’yi açmaya hazırlanıyor. Giuseppe Cipriani ile imzaları bu hafta Londra’da attı. Nusret’in sürprizleri bitmiyor, yolu daha çok açık. Özetleyelim, restorandaki wifi şifresi gibi “I love Nusret!”