Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Contemporary İstanbul nedeniyle bu hafta yoğunuz. Fuarın 10’uncu yılında eserlere ayırdığımız zamandan daha fazlasını parti ve davetlere ayırmamız gerekti. İşte geriye kalanlar... Bir de hatırlatma: Bugün fuarın son günü!

Bir gecede kaç kapı yapılabilir? İşte bu sorunun cevabını zorladığımız günlerdeyiz. Özellikle saatlerce Lütfi Kırdar’ı arşınlayıp karşılaştıklarınızla sosyalleşmek yerine sanat eserlerine konsantre olmak için itinayla çaba gösterdikten sonra... Tabii dev bir sanat fuarını Louboutin’lerle gezme deliliğinde olmayanlardan söz ediyoruz -ki gözlerimizle gördük, sayıları az değil.

Haberin Devamı

Contemporary İstanbul’a 10 yıldır gidiyorum, ilk defa bir açılış günü böyle bir kalabalık görüyorum. Kabul etmeliyiz, bu haftanın olayı Contemporary İstanbul.Cem Yılmaz’ın “Ali Baba ve 7 Cüceler”i ve “Muhteşem Yüzyıl-Kösem Sultan”a rağmen. Gündem değişmiyor. Önce fuara uğranıyor, sonrası spontane ilerliyor, tabii sürekli akıllı telefonlardaki programlara bakarak.

Sanatsal gezintiler


Çağlayan’a sponsor aranıyor

Contemporary İstanbul ve Akbank’ın Suada’da düzenlediği gala yemeğiyle başlıyoruz. Suada’da İKSV Genel Müdürü Görgün Taner’le konuşma fırsatım oluyor. Hüseyin Çağlayan’ın Londra’da sahneye koyduğu dans performansı “Gravity Fatigue”in Türkiye’ye getirilmesi için hâlâ sponsor arayışlarının devam ettiğini öğreniyorum. Şaşırıyorum. Hüseyin Çağlayan gibi kendini dünya çapında kanıtlamış tek bir sanatçı/moda tasarımcımız var. Sponsorların peşinde koşması gereken bu projeyi nasıl kimse sahiplenmez?

Gülümseten bir “başyapıt”

Ankaralı galeri Siyah Beyaz’da Ardan Özmenoğlu’nun post-it’lerle yaptığı Türk işi Kate Moss eserinin karşısında kalıyorum. Kate Moss’un olmalı bu eser diye düşünüyorum ama daha fuar açılır açılmaz satılmış bile. Ardan Özmenoğlu’nun “Güvendesin” adlı, kenarları fistolu beyaz yastığında ise “Kapat gözlerini hadi uyu artık” yazıyor neonla. Çok romantik. Umarım
bu eser de romantik bir koleksiyonere gider diye düşünürken romantizmden beni uyandıran ise “başyapıt” dediğimiz “Zurnanın zırt deliği” eseri oluyor. Bakıp bakıp gülüyorum.

Haberin Devamı

Akşam Soho House Embassy Club’daki Contemporary İstanbul partisinde karşımıza DJ olarak çıkıyor Ardan Özmenoğlu. Soho House, Soho House olalı ilk defa Türkçe şarkılarla inliyor. Sezen Aksu’nun “Sarışınım”ından Ayşe Hatun Önal’ın “Çeksene Elini”sine savruluyoruz. Gecenin sonunda herkes hemfikir, Ardan’ın artık ek bir işi daha var. Hangi kulüpte çalsa o kulübü doldurur. Hatta Soho House’da resident DJ bile olabilir.

Sanatsal gezintiler

Ardan Özmenoğlu imzalı “Zurnanın zırt deliği” bir “başyapıt”. İsviçreli galeri Licht Feld’deki, Marck’ın bir video heykeli.

Backyard-Lucca trafiği

Aynı saatlerde Zorlu Center’da Cem Yılmaz’ın son filmi “Ali Baba ve 7 Cüceler”in galası var. Gala sonrası parti ise Bebeköy Backyard’da. Soho House sonrası Backyard’dayız, gecenin başında Sotheby’s’in Contemporary Tehran için düzenlediği davetten gelenlerle de karşılaşıyoruz, film ekibiyle de... Galadan gelenler Ozan Güven’e takılıyor, “En iyi sendin filmde” diye. Peki ama neden? İşte onu da filmi izleyince göreceksiniz. Spoiler’a gerek yok.

Haberin Devamı

Yine aynı saatlerde Lucca’da Karaköy Junk’ın sergi açılışı ve partisi var. Lucca geceye yeni menü tadımıyla erken başladı ama gece her zamanki gibi uzun sürüyor. Lucca-Backyard arası giden gelen trafiği yoğun.

Gecenin finalini Emirgan Gizli Kalsın’da yapanlar da oluyor. Erken kalkıp fuara gidecekler ve önünde kaçırmaması gereken daha çok Contemporary İstanbul partisi olanlar ise geceyi Bebek hattında bitiriyor.

Birbirinden ürkütücü işler

Fuarda Türkiye’den en çok Bahadır Baruter’in “Mukadderat” adını verdiği işlerde vakit geçiriyorum. Hepsi birbirinden gerçek ve ürkütücü. Tek sorun, aynı anda çok fazla adet sergilenmesi. Her köşede farklı bir versiyonu karşınıza çıkınca etkisini yitiriyor işler. Oysa birkaç eserle sınırlı kaldığında gözlerinizi alamıyorsunuz. “Daha az ama öz olmalı” diyor sanat eleştirmenleri.

Mamut’tan yükselen sanatçılar

Fuarda beni en çok şaşırtan, uygun fiyatlı sanat fuarı Mamut Art Project ile tanıdığım birçok sanatçının işlerini görmek oluyor. Mamut’un böyle bir kapı açması tabii ki sanat dünyası için olumlu bir gelişme. Ne yazık ki fuarın genelinde olduğu gibi bu sanatçıların eserlerinin çoğu da beni heyecanlandırmıyor. Daha önce görmediğimiz, şaşırtıcı işler yok. Belli ki Contemporary İstanbul’a katılan galeriler bu yıl temkinli davranmış, hiç risk almamış.

En çok sevdiğim işler, İsviçreli galeri Licht Feld’de gördüğüm Marck’ın video heykelleri oluyor. Havuzdan fırlayacak gibi görünen kadını saatlerce hiç sıkılmadan izleyebilirim. Bir de konserve kutularının içine video yerleştirmeleri yapmış. Onlar da izledikçe insanı epey mutlu ediyor.