Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kevin Spacey, cinsel taciz suçlamalarıyla yargılandığı 6 yıllık dava sonucunda suçsuz bulundu. Şimdi, sosyal hayatını ve kariyerini bitiren bu 6 yıla mı üzülmeli, yoksa özgürlüğüne ve itibarına yeniden kavuştuğu için verilen karara mı sevinmeli?

Tam 6 yıl önce kariyerinin zirvesindeyken cinsel taciz suçlamalarıyla hayatı tepetaklak oldu. Önce popüler projedeki rolünü kaybetti, sonra proje final yapmak zorunda kaldı. Suçlamalar sonucu açılan dava ilgiyle takip edildi, ama bu süreçte kimse suçlamaların başrolündeki kişiye iş vermek istemedi. Kimse cinsel taciz ile yargılanan biriyle aynı projede yer almak da cinsel taciz ile yargılanan biriyle aynı fotoğraf karesine girmek de istemedi. Üstelik suçlamaların doğru olup olmadığı bile bilinmiyordu. 

Haberin Devamı

Peki, ama kimden bahsediyorum? Aklınıza birden fazla isim geldiğine eminim. Yerli ve yabancı. Mimarlıktan sinemaya birçok endüstride cinsel tacizle suçlanan yerli ve uluslararası birçok yıldız isim var. Hiçbirinin davası hakkında yorum yapacak ya da bir hükme varacak kadar bilgi sahibi değiliz. Evet, ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyebilirsiniz, ama günümüzde biliyoruz ki ünlü bir ismi cinsel taciz ya da şiddet ile suçlamak çok kolay. 

Çamur at izi kalsın diye de bir şey var. O yüzden peşin hükümlü olmamak gerekiyor belki de. Sonuçta herkes suçu kanıtlanana kadar masum sayılmıyor mu yargıda? İşte bu hafta çarpıcı bir örnekle bunu bir kez daha hatırladık. Kevin Spacey 6 yıldır 4 farklı kişi tarafından suçlandığı cinsel taciz davasından beraat etti. Sonuç açıklandığında kendisi bile şaşkındı. Nasıl şaşkın olmasın, bu kadar stres ve üzüntüyle geçen 6 yıla mı üzülsün, özgürlüğüne ve itibarına yeniden kavuştuğu için verilen karara mı sevinsin? 

Olan “House of Cards”a oldu

İzleyicinin ruh hali 

Doğrusu bir “House of Cards” izleyicisi olarak benim ilk aklıma gelen, olan “House of Cards”a oldu. Evet, ne kadar basit ve bencilce bir yorum, farkındayım. Bir insanın kariyeri, haysiyeti, geleceği söz konusuyken dizi seyredemiyorum diye şikâyet etmek elbette olmaz. Ama işte bu işin sonunda biz izleyiciler de arada kaynadık, “collateral damage” olduk ister istemez. 

Haberin Devamı

Davada kararın verileceği gün bir arkadaş grubu durumu değerlendiriyorduk, henüz sonuçtan habersiz. “Kevin Spacey iyi bir aktör, özel hayatı beni ilgilendirmez, ben onu sinemada, TV’de, sahnede izlemeye devam etmek isterdim” dedi bir arkadaşım. 

“#Metoo” döneminin artık kötüye de kullanılabildiği, ünlü olmak, sosyal medyada takipçi sayısı artırmak uğruna rahatlıkla koz olarak kullanıldığı bir dönemdeyiz. Tanıdığımız tanımadığımız birçok ünlü isim benzer suçlamalara maruz kaldı. Cinsel tacizden kadına şiddete birçok önemli konuda farklı örnek gördük. Hatta bazı kadına şiddet davalarında kendi tercihlerini yaşama lüksüne sahip olan kadınlarla şiddete boyun eğmek zorunda kalan çaresiz kadınların aynı kefeye konulmasının haksızlık olduğunun farkına vardık. Ama tüm bunlara rağmen davalar devam ederken Kevin Spacey özel hayatının en mahrem anlarını mahkemede bir bir anlatmak zorunda kalırken, yine de onu sevdiğim bir dizide izlemek ister miydim emin değilim. 

Haberin Devamı

Ya suçlu bulunsaydı 

Ya dava sonucunda suçlu bulunsaydı, o zaman ne olacaktı? Elbette tüm davalarda her zaman gerçek haklıların kazanmadığını biliyoruz. Finansal olarak güçlü olan taraf daha iyi avukatlarla daha iyi çalışılmış bir dosya ve daha güven uyandıran şahitlerle elbette davanın sonucunu da etkileyebiliyor. Ama yine de yargıya saygımız sonsuz tabii! Bir de işin diğer tarafı var, çok para kazanan ünlü bir isim, ün ve para için birçok benzer suçlama tehditleri de alabiliyor. 

Şimdi tam 6 yıl sonra, tiyatrodan sinemadan ve TV’den uzaklaştırılmış olan Kevin Spacey ne yapacak? Kariyerinin zirvesinde kaybedilmiş 6 yılını kim, ona nasıl geri verebilir ki? Biz “House of Cards” bitti diye bile üzüldük, peki ya 6 yıl boyunca sadece kariyeri değil, sosyal hayatı da bitirilmeye çalışılmış bir adam şimdi ne hisseder, ne yapar? İşte Kevin Spacey davası aslında birçok ünlü ismin mücadele verdiği davalara da örnek teşkil edebilecek durumda. 

“Yargıç değil, festival direktörüyüm”

Aslında yine bu hafta bu konuyla ilgili bir gelişme daha yaşandı. Venedik Film Festivali’nin başındaki Alberto Barbera, cinsel taciz suçlamalarına maruz kalmış yönetmenler Woody Allen, Roman Polanski ve Luc Besson’un yeni filmlerini festivale dâhil ettiğini açıkladı. Bu kararını “yargıç değil, festival direktörü” olduğunu belirterek savundu. 80. Venedik Film Festivali’nde bu karar tartışmalı bulundu. Bir tarafta “Sanatı sanatçıdan ayırmak cesur bir ifade” diyenler diğer tarafta ise “Bu, tacizci davranışın onaylanması” diyenler yer aldı. 

Olan “House of Cards”a oldu

Woody Allen’ın Fransızca bir gerilim filmi olan “Coup de Chance” filmi festivalde prömiyer yapacak. Yönetmenin 1992’de evlatlık kızı tarafından cinsel tacizle suçlanmasına (Allen bu konuda hiçbir zaman yargılanmadı ve kendisi de iddiaları reddetti) rağmen. 

Polanski’nin filmi “The Palace” da festivalde yarışma dışında gösterilecek. Polanski 1977’de reşit olmayan bir çocuğa cinsel saldırıda bulunmakla suçlanıyor. 

Luc Besson ve yeni filmi “Dogman” ise bu yıl Altın Aslan için yarışmak üzere seçildi. 2018’den beri çok sayıda kadın Besson’u cinsel taciz ve tecavüzle suçladı. Yönetmen suçlamaları reddetti ve geçen ay bir Fransız mahkemesi tarafından yetersiz delil nedeniyle suçlamalar düşürüldü, ama elbette yönetmenin itibarı sarsıldı. 

Festivalin direktörü Barbera, “İnsanın sorumlulukları ile sanatçının sorumlulukları arasında neden ayrım yapılamayacağını anlamıyorum” diyor. 

Elbette, kolay bir ayrım değil bu. Ama Barbera şu konuda haklı, hiçbirimiz yargıç değiliz sonuçta. Söz konusu ünlü isimler de olsa hiçbirini yargılayacak ve peşin hükme varacak kadar bilgiye de sahip değiliz. İşte o yüzden kararı yine izleyicilere bırakmak en doğrusu belki de. İsteyen izler, istemeyen izlemez.