İstanbul’da uzun zamandır böyle bir mekân yoktu. Karaköy’de açılan Frankhan, büyük bir boşluğu doldurdu.
Sessiz sedasız bir performans merkezimiz oldu. Sessiz sedasız diyorum, çünkü mekân açılış yapmadan önce dünyaca tanınan, bilinen müzik insanlarının Instagram hesaplarından İstanbul’a geldiklerini ve hatta Frankhan’da çalacaklarını görür olduk, konsere gidenlerin sosyal medyadan paylaşımlarını görmeye başladık. Sonuç, şehre, hatta Karaköy’e harika bir performans merkezi geldi, adı Frankhan.
Bina büyüleyici. Küçük bir aralıktan geçip bambaşka bir dünyaya giriyorsunuz. Karaköy’ün şu ana kadar belki de bin defa önünden geçip fark etmediğimiz bir aralığından bahsediyorum. 19. yüzyıldan Galata kıyılarında gemi trafiğiyle ticaretin hızlandığı günlerden kalma, zaman içinde gemi acentelerine, tedarikçilerin ofislerine ev sahipliği etmiş bir bina. İsmini ilk sahipleri Frenkyan ailesinden alıyor. Son 10-12 yıldan beri boş olan bina Frankhan, Galataport’un da tamamlanmasıyla mekânın yatırımcısı olan Birol Tunç’un gün yüzüne çıkarmak istemesi üzerine kapılarını renovasyon için tekrar açıyor.
Yıllardır içinde dünyanın farklı yerlerinden birçok farklı hikâyeyi barındıran Frankhan, şimdi yeni yüzüyle İstanbul’u dünyaya müzikle, sanatla bağlıyor. Tabii bunda Birol Tunç’un yaptığı yatırım ve Frankhan’ın sanatçılarıyla, ekibiyle, tüm dünyadan ağırladığı insanlarla ve dokusuyla global vizyonunun etkisi çok. Frankhan, ayrı ayrı ama birbirine entegre olabilen salonlardan oluşuyor. 600 kişilik bir ana salon, ahşap modüller ve entegre aydınlatma sistemi ile mekânı ayırt eden, hatta bu gibi performans merkezlerinde göremediğimiz özel karakteristiklerinden biri.
Babylon’un eski günleri gibi
Sound Room adı verilmiş yaklaşık 250 kişilik bir salon, arkasında backstage olarak da kullanılabilecek ve benim de geçenlerde gittiğim ve sevdiğim daha küçük bir oda olan Green Room, üst katta daha güzel bir teras var. Tabii yan sokağa da yayılan güzel bir kalabalık oluyor. Kalabalık bana Babylon’un eski günlerini hatırlatıyor. Mekânın tüm müzik kürasyonu farklı kurgulardan tanıdığımız bir isim olan Emre Garan ve İrem Toner’den oluşan Selectist’e emanet. Hedef dünya çapında festivallerde yer alan, arkadaş olarak adlandırdıkları, birlikte çaldıkları farklı her türlü müzik tarzına ev sahipliği ederken, keşfedilmiş ve keşfedilmemiş sanatçıları İstanbul ile buluşturmak, birlikte üretmek, birlikte dinlemek…
Eylülde kuvvetli bir açılış programı
Frankhan, Karaköy adına için iyi bir kazanım, hem Galataport’ta yer alan hem de çevredeki restoranlar için de büyük bir artı. Sadece aynı gecede Frankie’den, Roka’dan, Karaköy Lokantası’nda yemekten gelenlerle karşılaşmak bunun göstergesi.
Frankhan’ın yeni sürprizi ise Sound Room. Bu görece daha küçük olan, daha endüstriyel tarza hâkim bir alan ve mayıs-haziran aylarında daha lokal, küçük gruplara ve DJ performanslarına ev sahipliği edecek. Yine aslında ortak payda biraz daha müziği odağa koymak, farklı kültürlerden gelen insanlarla müzik yapmak, birlikte dinlemek. Müziğin odakta olduğu bir buluşma noktası diyebiliriz.
Geçtiğimiz 1 ay gibi kısa bir dönemde birçok sanatçı ve performans izlemeye gelen binlerce insana ev sahipliği etmesine rağmen; bu arada hatırlatalım, mekân sahibi Birol Tunç, Frankhan’ın henüz açılışının yapılmadığını, sadece Frankhan dostları olarak adlandırdıkları müzisyenlerle ve konuklarla buluşmak üzere kısa süreliğine kapılarını açtıklarını, eylül ayında çok daha kuvvetli bir programla açılışı yapacaklarını söylüyor.
Kamaal Williams, İstanbul gibi
Şans eseri, Emre Garan’ın sahnede birlikte çalacağı için çok heyecanlandığı Kamaal Williams’la da tanışma fırsatı buldum. Kamaal Williams’ın 1970’ler jazz fusion, acid jazz ve modern elektronik geleneklerden etkilenen, funk tarzında bir sounda sahip olan klavyeci, DJ ve yapımcı olması, Frankhan’da yer alacak sanatçılarla ilgili olarak iyi bir örnek aslında. Performans öncesi Emre ve ekibiyle Karaköy Lokantası’nda yemek yerken tanıştığım Kamaal, Tayvan kökenli Londra doğumlu bir Müslüman. Farklı kültürlerden beslenen bir müziği var, aynı İstanbul gibi. Sonradan öğreniyorum, Kamaal sahne aldığı gece, katılımdan, katılımcıdan ve özellikle İstanbul’dan çok etkilendiği için İstanbul’da Selectist ile birlikte uzun soluklu bir residency programını başlatmak, dünya çapındaki sanatçılarla projeler üretmek, aynı zamanda genç prodüktörleri de yine dünya çapındaki festival ve benzeri yapılarda kullanmak üzere harekete geçmiş bile… Hatta 3 Haziran’da Kamaal Williams ve Wbeeza canlı performansları olacak.