Londra’dan transfer Japon restoranı Zuma’nın Ortaköy’deki nefis Boğaz manzaralı deniz üstü yerinden İstinye Park’a taşınacağını duyduğumuzda hepimiz aynı tepkiyi verdik: Ne gerek var? Zuma aynı dönemde İstanbul’da açılan aynı ligdeki Çin restoranı Hakkasan’ın Kanyon’da ayakta kalamamasından nasıl ders almaz? Geceleri giyinip kuşanıp bir AVM’ye kaç kişi yemeğe gider? Üstelik de gittiğiniz yer ayaküstü değil de bir kat merdiven ya da asansörle çıkılan ve sevilen Borsa Restaurant’ın eski yeriyse.
Doğuş Grubu’na ait D.ream, Zuma’nın yerine de Il Riccio’yu getirecek söylentileri başladı aynı zamanda, daha sonra Balıkçı Sait’in geleceği de söylendi. Ama henüz netleşmiş değil, resmi bir açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Zuma’yı Boğaz’da adımbaşı benzeri olan Sait için yerinden etmediklerini umalım. Bakarsınız, Zuma’nın uzun zamandır İstanbul’da mekan arayışında olan kardeş restoranı Coya, Peru mutfağıyla gelir.
Zuma’nın İstinye Park’taki yeni yerine bunları düşünerek gidiyorum. Hafta içi bir akşam, nasıl kötü bir hava; yağmur, çamur, trafik... Kimse olmaz derken o da ne? Sanki İstanbul bu anı bekliyormuş gibi. Her masada tanıdık isimler var. Zuma, Roka ve Coya’nın içinde olduğu Azumi Group’un yüzde 50 hissesini alan Ferit Şahenk de bir masada.
İstanbullu değil, global
Bazı mekanların açılışı böyle oluyor. Mekandan çok, dönemin ruhuyla da ilgili bu aslında. Zuma’nın açılışı da öyle, her şeyden sıkıldığımız, yenilik arayışında olduğumuz bir döneme denk geldi. İçeri girdiğimde ilk söylediğim, Londra’da ya da Miami’de Zuma’da gibiyim oluyor. Dekor sayesinde ne bir AVM’de olduğunuzu hissediyorsunuz ne de İstanbul’da olduğunuzu. Pekala herhangi bir ülkede, herhangi bir büyük şehirde olabilirsiniz. Globalleşme böyle bir şey işte. Bazen hoşunuza gidiyor, bazen de her şehirde aynı şeyleri görmekten sıkılıyorsunuz.
Zuma, Ortaköy’de daha İstanbulluydu, İstinye’de daha global. Hangisi daha güzel derseniz tamamen tercih meselesi. Ama bu yeni haliyle bir süre İstanbul yeme-içme ve gece hayatının yıldızı olacağı belli. Şimdiden açık havada masa bulmak için seferberlik yaratanlar (Tabii Beymen, Hermes ya da Chanel manzarası için değil, tamamen sigara nedeniyle), istedikleri gün ve saate rezervasyon yapabilmek için araya tanıdık sokanlar oluyor.
Uluslararası zincirlerde genelde standart aynı. Şef Rainer Becker’ın yarattığı menüde suşiler, saşimilerden miso soslu morina balığı, baharatlı bonfileye artık hiç şaşırtmayan klasik lezzetler var. Kokteyllerde müdavimlerin favorisi, South-east Asian Cooler.
Bir de yanar döner bir hazırlama sürecinden geçen Japanese Penicilin (viski, yuzu, bal, zencefil, yumurta beyazı, tütsülenmiş stave). Meyve ve tatlılardan oluşan dev tatlı tabağı da her masada coşku yaratıyor. Müşterilerin gezebildiği ve tadım yapabildiği şarap mahzenleri de ilgi çekiyor.
İstanbul mutfağını takipteler
Menüye yeni eklenenler de olacak. Hatta Türkiye’den de ilham aldıklarını öğreniyorum Zuma Türkiye Müdürü William Cristanelli’den. Yeni Lokanta’dan Balıkçı Kahraman’a en çok etkilendiklerinden söz ediyor. Hatta Balıkçı Kahraman’dan öğrendikleri kalkan pişirme tekniğini Japon yemeklerinde de denediklerini anlatıyor. Belgrad Ormanı’nda porçini mantar bulduklarında ne kadar şaşırdıklarını da.
William Cristanelli İstanbul’a hakim. “Şimdilik Zuma’nın en iyi gecesi cuma oluyor” diyor, cuma yemek sonrası müzik yükseliyormuş. Perşembe daha çok iş yemekleri yeniyor. Cumartesi ise daha çok çiftlerin geldiği dikkatlerini çekmiş. Bir de önemli bilgi: Restoran haftanın her günü öğlen 12.00’den itibaren açık.
Bu yaz Yalıkavak Palmarina’da
Zuma’nın bir sonraki lokasyonu da şimdiden belli: Yalıkavak Palmarina. Bu yaz iki yıldır Nobu’nun yer aldığı alanda Zuma olacak. Nobu’nun Türkiye’deki akıbeti ise henüz belirsiz. Fiyatlara gelince, Nobu kadar astronomik değil, tamamen ne yediğinize ve ne içtiğinize bağlı, çok uygun bir hesapla da çok yüksek bir hesapla da çıkmanız mümkün.