Yeni normal diye bir şey yok, her şey eskisi gibi olacak, çabuk unuturuz diyorduk. Ama öyle olmadı. Dünyanın en lüks markalarını satan en lüks mağazalar bile büyük bir değişime uğradı. İşte bu değişim, moda, perakende ve e-ticaret sektörlerinin geleceğini özetliyor
Eylül ayında şehre dönüşle birlikte ikilem de başladı. Bir yandan sosyal hayata geri dönüş bir yandan da Kovid-19 vakaları çok arttı, “İkinci dalga daha mı tehlikeli, acaba karantinaya mı girmeli?” soruları dolaşıyor aklımızda; her ne kadar sosyal mesafe, maske ve hijyene dikkat etsek de! Karantina döneminde fark ettiğimiz en önemli şeylerden biri aslında çok kıyafete ihtiyacımız olmadığıydı. Bu süreçte spor kıyafetlerle tüm günü ve geceyi geçirmeye, Zoom toplantılarına katılmaya alıştık. Şimdi, tüm bunların sonucunda bizi hiçbir şey şaşırtamaz; lüks markalar artık spor giyime, ev kıyafetlerine yönelecek, birçok yeni koleksiyon üretilemeyecek derken yine de şaşırdık! Peki, ama neden?
Eskileri yenilemeli mi yenilememeli mi?
Londra’nın en lüks dev mağazalarından Selfridges’a girdiğiniz anda daha giriş katında başlıyor, “Eski çantalarınızı getirin, yenileyelim” çağrıları. Biraz ileride bir geri dönüşüm kutusu var: “Giymediklerinizi getirin, geri dönüştürelim”. Üst kata çıktığınızda Gucci, Louis Vuitton gibi büyük ve köklü modaevlerinin yanında Oxfam’ın tabelası var. Oxfam, yoksulluğa karşı mücadele eden uluslararası bir sivil toplum kuruluşu. Kullanılmayan eşyaları toplayıp satarak ihtiyaç sahiplerine destek yaratan mağazaları var. Şimdi ise Oxfam, Selfridges’ın en lüks markalar katında dev bir köşeye kurulmuş. Moda editörü Bay Garnett tarafından seçilmiş ikinci el kıyafetleri pek de ucuz olmayan fiyatlara satıyor.
Bir kat daha yukarı çıktığınızda lüks marka ikinci el kıyafet satan e-ticaret sitesi Vestiaire Collection’ın corner’ı başköşede. İkinci el Chaneller, Hermesler burada sergileniyor, müzede sergilenir gibi insanlar gelip bakıyor ama telefon uygulamasıyla istediğiniz fiyatı teklif ederek pazarlık etme imkânı varken Oxford Street’teki bu dev mağazadaki corner’dan alan var mı, pek sanmıyorum.
Almayayım da ne satsam acaba!
Dünya çapındaki markaların ise etiketlerinde “Sustainability”, “Conscious” gibi kelimeler dikkat çekiyor; “sürdürülebilir”, “çevreye duyarlı” koleksiyonlar... Bir başka köşede ise Selfridges’ın “Project Earth” adlı çevreye duyarlı duruşunu görüyoruz, “Yeni perakende endüstrisi böyle olmalı, alışveriş alışkanlıklarımız değişecek” diyor dünyanın en önde gelen mağazalarından biri. Hatta bunun için mağazada eğitici workshoplar da düzenliyor.
Şimdi tüm bu çağrıları yapan moda ve perakende sektörleri, sanki yıllardır bizi tüketime, daha da çok tüketime çağıran, kampanyalar üstü kampanyalar yaratarak bizi daha da çok tavlamak için elinden geleni yapanlar değilmiş gibiler!
Pandemi hiç şüphesiz moda, perakende ve e-ticaret sektörlerinde büyük bir değişime neden oldu. Moda haftalarının dijitalleşmesi, sadece moda editörleri, satın almacılar ya da “front row”da oturmaya alışık ünlü isimlerin değil, tüm dünyanın artık defileleri, yeni koleksiyonları, lansmanları aynı anda izleyebilmesi de etkili.
Moda, perakende ve e-ticarette olan bütün bu hızlı gelişmeleri de Selfridges gibi tek bir mağazaya girerek bile anında görebiliyorsunuz ve şimdiye kadar aldığınız gereksiz her şey için pişman oluyor, şimdi ne almalıyım yerine acaba gardırobumdan ne satabilirim diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Şaşırtıcı mı?
Çok da değil.