Meta’nın Twitter’a rakip çıkardığı yeni uygulaması Threads 5 gün içinde 100 milyondan fazla kullanıcıyı geçmesiyle dikkat çekti. Peki ama Threads gerçekten Twitter’a rakip olabilecek mi?
2009’dan beri Twitter’dayım, dile kolay tam 14 yıl olmuş.
Hiçbir zaman fikirlerimi Twitter’da paylaşmadım, sadece yazılarımı paylaştım, ama takip ettiğim görüşlerine katıldığım katılmadığım çok kişiden çok şey öğrendim.
Elbette Twitter’da paylaşılan her şey gerçeği yansıtmıyordu, ama farklı görüşlerin de olduğunu bilmek bakımından önemliydi.
Twitter’da kendi kendinize bir dünya yaratıp sadece kendinizin haklı olduğunu düşünmek de mümkündü, ama aynı görüşte olmasanız bile kendi alanlarında saygı duyduğunuz kişileri takip ettiğiniz zaman da kendi dünyanız dışında dünyalar olduğunu kabul etmek bakımından iyiydi. Geçen hafta ise hayatımıza Meta’nın yeni uygulaması Threads girdi, elbette Threads’i ilk günden indirdim.
İlk gün 30 milyon, 5 gün içinde de 100 milyondan fazla kullanıcıyı geçmesiyle Threads şimdiye kadar en çok kullanıcıya en hızlı şekilde ulaşan uygulama oldu.
Tabii bunda 44 milyar dolara Twitter’ı satın alan Elon Musk’ın Threads’in çatısı altında olduğu Meta’nın kurucusu Mark Zuckerberg’e attığı tweetler de etkili oldu.
Threads’ten medet umdular
Elon Musk’ın Twitter’ı almasına bozulanlar da, yine Musk’ın kariyeriyle mavi tık alanların ellerinden biricik statü sembolleri mavi tıklarını alıp aylık ücrete bağlamasına bozulanlar da anında Threads’ten medet umdu. Aslında bir kez daha gördük ki, çok da düşünmeden yeni çıkanı hemen takip etmeye başlayabiliyoruz.
Söz konusu sosyal medya olunca hepimizde bir geri kalma korkusu olduğu için hemen hiç sorgulamadan neye ne izinler verdiğimize bile bakmadan giriyoruz. Örneğin Threads’i yüklerken Threads hesabımızı silebilmek için Instagram hesabımızdan da vazgeçmemiz gerektiğini bilmiyorduk.
Ya da Threads’in hangi verilerimizi topladığını…
Sonuçta al birini, vur ötekini.
Zaten kullandığımız tüm uygulamalar tüm hayatımızı takip ediyor, istesek de istemesek de, izin versek de vermesek de...
Burada asıl sorun, Threads uygulamasını indirirken Instagram’da takip ettiklerinizi Threads’te de takip etmek isteyip istemediğinizi soruyor. İlk gün heyecanıyla, ben de bu soruya birçok kişi gibi evet dedim ve elbette çok pişman oldum.
Peki ama neden? Instagram’da sadece görsel olarak takip ettiğiniz hesaplar güzel yerler, güzel insanlar, güzel tasarımlar, güzel yemekler görmek üzerine kurulu.
Twitter’da ise tamamen görüşlerini takip ettiğiniz ayrı bir dünya var. Instagram ahalisini alıp da Threads’e koyunca işte o yüzden olmuyor. Çünkü görsel olarak takip ettiğiniz hesapların fikirlerini, görüşlerini merak etmiyorsunuz aslında.
Zaten o hesaplar da Threads’in hala yazıya dayanan bir mecra olduğunu kabul etmiş değil, hala Instagram kafasıyla birçok fotoğraf, video paylaşıyor.
E bu durumda Instagram’da takip ettiğimizi neden Threads’te de takip edelim ki?
Yerli dizilerin zaman zaman yaptığı gibi her şeyi iki kere üst üste yayınlayıp bilgimizi pekiştirmek istedikleri için mi?
İşte bu yüzden, Threads’i açmaya elim gitmiyor.
Hayır uygulama kötü olduğu için ya da Elon Musk’a ve Twitter’a olan saygımdan değil, tamamen Instagram dünyasının Instagram dışında ilginç olmamasından ve farklı bir mecrada içerik yaratamamasından.
Bu durumda Threads’te ilk günden takip ettiğimiz hesapları ayıklayıp gerçekten yazdıklarını, paylaştıklarını okumak istediklerimizi takip etmek gerekiyor.
İşte ancak o zaman Threads’in Twitter karşısında bir şansı olabilir.
Verileri korumak mümkün mü?
Ekonomide altın kural, ücretsiz hiçbir şey yok, ücretsiz sandığınız bir servisin bedeli de ağır oluyor işte.
Hem ayak izimizi hem zihin izimizi takip ediyorlar, biz sosyal ağlarda birbirimizi bulup oturduğumuz yerden kımıldamadan bir telefon ekranı üzerinden sosyalleşebiliyoruz diye sevinirken.
Elbette Mark Zuckerberg değil bunun tek sorumlusu.
Çünkü durum ortada, bugün teknolojiyle pek ilgisi olmayan kişiler bile kullandıkları uygulamalar sayesinde bütün bilgilerinin kayıt altına alındığının farkında.
Sadece Facebook değil tüm datamıza sahip olan.
Google da her şeyimizi biliyor, Instagram ve Twitter da, hatta sadece adımlarınızı saysın diye kullandığınız MyFitnessPal uygulaması da, kahve falımıza bakan Falaaddin uygulaması da...
İnternetin tüm faturasını Zuckerberg’e çıkaracak bir durum yok aslında, sadece şirketi en büyük olduğu için.
Bunun yerine konunun uzmanları bir araya gelip tüm aplikasyonların datalarımızı korumasını sağlayacak önlemler ve daha sonra bunları zorunlu hale getiren yeni, evrensel kanun tasarıları hakkında çalışması gerekiyor.
İşte asıl önemli olan bu.
Musk mı Zuckerberg mi?
Elon Musk, 245,6 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanı. Mark Zuckerberg’in ise net servetinin 108,7 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor ve bu onu Forbes’un milyarderler listesinde 7. sıraya yerleştiriyor.
Mark Zuckerberg, Facebook’u kurduktan sadece 4 yıl sonra, 2008’de ilk kez milyarder oldu. 23 yaşında, o zamanın en genç kendi servetini sıfırdan yapan milyarderiydi. O zaman 1,5 milyar dolarlık net servetiyle Forbes listesine 321 numaradan giriş yaptı. Elon Musk ise Forbes’un listesine 4 yıl sonra 2 milyar dolar değerindeki servetiyle giriş yaptı ve 634. sırada yer aldı.
Zuckerberg, ABD’nin en cömert hayırseverleri listesinde yer alırken, Musk listede yer almıyor. Musk, Tesla hisselerinin bir kısmını geçen yıl bağışladı, ancak bunların gerçekten hayır kurumlarına ödenip ödenmediği belli değil.
Zuckerberg, yaklaşık 1500 dönüm arazi ve Hawaii’deki eski bir şeker plantasyonu dahil tahmini 300 milyon dolar değerinde bir emlak portföyüne sahip. Musk, 2 yıl önce gayrimenkulünün neredeyse tamamını satma sözü verdi.
Musk daha fazla şirkete (Tesla, Twitter, SpaceX, Neuralink dahil) liderlik etti ve dikkatinin dağıldığı konusunda eleştirilildi. Zuckerberg ise yaklaşık 20 yıl önce başlattığı Facebook’tan Meta’ya çevirdi dikkatini.
Musk, Tesla hisselerinin yaklaşık yüzde 20’sine sahipken, Zuckerberg Meta’nın yüzde 15’inden biraz daha azına sahip.
Musk, Kanada ve Güney Afrika’dan ABD’ye göç etti, 1997’de Pennsylvania Üniversitesi’nden mezun oldu. Zuckerberg New York’ta büyüdü. İkinci yılında Harvard’ı bıraktı.