Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Londra Tasarım Müzesi’nin fahri direktörü, İstanbul’u çok iyi bilen ve hatta ilk İstanbul Tasarım Bienali’nin temasını öneren Deyan Sudjic, şimdi John Pawson’ın kitabını yazdı. İşte kitabın lansman gecesinden Londra-İstanbul hattı notlar

Sadece yaratıcılık değil önemli olan, politik iklimin de yaratıcılığa uygun olması gerek.” Londra’da usta mimari tasarımcı John Pawson imzalı, Young Space adlı bir müzik stüdyosundayım. Pawson’ın her işi gibi son derece minimalist olan bina dışarıdan küçük görünüyor, ama içeri girince ne kadar farklı olduğuna şaşırıyorsunuz.

Haberin Devamı

Burası aslında bir müzik stüdyosu ve ortak çalışma alanı. Kanye West de albümlerini burada kaydediyor, ilk şarkılarını yazan genç yetenekler de. Böyle bir fırsat eşitliği var burada. John Pawson’ın büyük oğlu Caius Pawson’a ait olan müzik stüdyosunda elbette tasarımda da Pawson imzası olması şaşırtıcı değil. Caius Pawson, aynı zamanda bağımsız müzik ve menajerlik şirketi Young Turks’ün de kurucusu. İçeride sadece Londra’nın değil, global medya, mimari ve tasarım dünyasının önde gelen birçok ismi var. İç mimar Ilse Crawford’dan Wallpaper’ın efsane editörü ve tasarımcı Tony Chambers’a, Dezeen’in yeni yayın yönetmeni Max Fraser’dan Conde Nast Traveller’ın kurucu yayın yönetmeni Sarah Miller’a birçok tanıdık isim var. Herkesin hafta içi bir iş çıkışı burada toplanmasının nedeni belli: John Pawson’ın Phaidon tarafından yayımlanan Deyan Sudjic imzalı yeni kitabı “Making Life Simpler”ı (Hayatı Kolaylaştırmak) kutlamak.

“İnsanları da şehirleri de kusurlar ilginç kılar”

11 yıl önceydi…

İşte böyle bir ortamda karşımda Deyan Sudjic’i görünce aklıma ister istemez önce tam 11 yıl önceki ilk İstanbul Tasarım Bienali geliyor. Bienalin teması Deyan Sudjic’in önerisiyle “Kusurluluk” (Imperfection) olmuştu. “Böyle bir temanın içeriğini incelemek için İstanbul’dan daha iyi bir şehir olamaz. İstanbul kusursuzluktan çok uzak, buna karşın dünyadaki en enerji verici ve en hareketli şehirlerden biri.” “Bu şehrin kendine has özelliği, bu kusurluluğun doğurduğu belirsizlik ve geçicilik durumu” diye anlatmıştı o zaman Sudjic. Sudjic ile daha sonra 2017’de önce Londra’da sonra İstanbul’da bir araya gelmiştim. Kendisi Londra Tasarım Müzesi’nin fahri direktörü. Aynı zamanda Lancaster Üniversitesi’nde Seçkin Mimarlık ve Tasarım Çalışmaları Profesörü. Venedik Mimarlık Bienali’nin direktörlüğünü üstlendi ve Kopenhag, İstanbul ve Seul’de bienal ve sergilerin küratörlüğünü yaptı.

Haberin Devamı

İşte o zaman İstanbul’u tek kelimeyle anlatmak için “kusurluluk” temasını seçmesinin nedenini de şöyle açıklamıştı: “Kusursuzluk çok sıkıcı, insanları da şehirleri de kusurlar ilginç kılar.” “Şehirlerin Dili” adlı bir kitap da yazdı Deyan Sudjic. Kitapta İstanbul’dan ve AKM’den de uzun uzun söz etti. Marka’daki konuşmasının teması ise “Geleceği Tasarlamak”tı. “Akıl almaz bir hızla değişen bu dünyada geleceği öngörmek istiyorsan onu kendin tasarla” sözü konuşmasının çıkış noktasıydı. “Artık gençler yıldız tasarımcılarla ilgilenmiyor, yeni mezunlar, üniversite öğrencileri, Philippe Starck’ı ve türevlerini tanımıyor” diyordu. “Gençler yapılan tasarımın sürdürülebilir olmasıyla artık daha çok ilgileniyor” diye ekliyordu. Her zaman yükselen değerlerin farklı olduğunu anlatıyordu.

Haberin Devamı

“Peki, ama İstanbul’un, Milano ya da Londra gibi bir tasarım şehri olma şansı var mı?” diye sorduğumda ise “Tabii var” deyip İstanbul’u övüyor, hemen arkasından da ekliyordu: “Ama tabii sadece yaratıcılık değil burada önemli olan, politik iklimin de yaratıcılığa uygun olması gerek.”

“Hangi şehirler tasarımın geleceğini şekillendirecek?” dediğimde, “Eskiden Avrupa önemliydi, artık değil” diye başlayıp konuyu Brexit’e de getiriyordu. “Sanki İngiltere, Londra’yı cezalandırıyor” diye özetliyordu durumu. “Sonra tasarımın geleceğini artık Uzak Doğu şekillendirecek, Çin öne çıkacak” diyordu. Yaratıcılığın, tasarımın ne kadar önemli bir yumuşak güç olduğundan da bahsediyordu tabii. Şimdi ise Deyan Sudjic’in kaleme aldığı kitap, aynı zamanda yakın arkadaşı olan usta mimari tasarımcı John Pawson’ı anlatıyor. Hatta John Pawson’ın yaşamı ve çalışmaları üzerine tek kapsamlı kitap. Bu arada unutmadan ekleyelim, John Pawson, Londra Tasarım Müzesi’nin de mimari tasarımcısı. Her ne kadar mimar olarak bilinse de, aslında mimari eğitimini tamamlamadığı için mimar olarak söz edilmesine karşı çıkanlar da var, ama tabii bu RIBA tarafından mimari ödüller almasına engel olamamış. Bu kitap aslında bir görsel biyografi, John Pawson’ın mimarisini, yaşamını, müşterilerini, seyahatlerini, fotoğrafçılığını, tasarımını, kitaplarını ve fikirlerini bir araya getiriyor. Kitap, Yorkshire’da yetiştirilme tarzı ve Japonya’da geçirdiği zamandan moda yıllarına ve sanatın etkisine kadar Pawson’ın yaşamını inceliyor. Pawson’ın Bruce Chatwin, Calvin Klein, Karl Lagerfeld, Shiro Kuramata, Martha Stewart ve çok daha fazlası gibi müşterilerle yaptığı çalışmalar hakkında ilgi çekici hikâyeler ve anekdotlar da içeriyor. Kitap, Pawson’ın kişisel ve profesyonel arşivlerinden daha önce hiç görülmemiş görüntüler de dâhil olmak üzere belgeler ve fotoğraflar içeriyor. “Bu kapsamlı görsel biyografi, modern minimalizmi tanımlamaya gelen İngiliz tasarımcının çalışmalarına adanmış yeni bir cilt... Kendi fotoğrafçılığını ve çizimlerini içeren görüntülerle güzel bir şekilde resmedilmiş.” diye özetliyor Wallpaper dergisi.

“İnsanları da şehirleri de kusurlar ilginç kılar”

İşte John Pawson imzalı Young Space’in yüksek tavanlı, bembeyaz, minimalist salonunda bulunan herkes de aslında bir şekilde John Pawson’ın hayatının bir dönemine tanıklık etmiş.