İKSV ve Defne Ayas arasında yaşananları tam olarak bilmemiz mümkün değil.
Ancak İstanbul Bienali’nin ve İKSV’nin uluslararası basında başarıları yerine, küratör seçimindeki soru işaretleriyle yer alması elbette düşündürücü ve üzücü.
İşin politik boyutu değil konumuz.
Kaldı ki Türkiye’nin kültür-sanat hayatına yön veren, bilgi ve birikime sahip kitlenin zaten politik iklimi de okuyabilmesi ve aldığı sorumluluğu sanatı ve sanatçıyı koruyarak ama kendisine ve sanatçılara bu imkânı tanıyan kurum ve kişileri de zor durumda bırakmayarak yönetebilmesi gerekiyor.
İKSV kadar önem ve değer verdiğimiz bir kültür-sanat vakfından beklentilerimiz yüksek.
Aslında bu, başta İKSV Genel Müdürü Görgün Taner olmak üzere İKSV yönetimini mutlu etmesi gereken bir şey.
İKSV takipçileri için burada en çok rahatsız edici olan 2 şey aslında.
1-İKSV’nin açıklaması:
“İstanbul Bienali küratörü, bienali düzenleyen İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) yönetimi tarafından belirlenir. İstanbul Bienali Danışma Kurulu, bienale olan diğer katkılarının yanında küratör seçiminde değerlendirilecek adaylar için önerilerde bulunur. Tüm kurul üyeleri tarafından da bilindiği gibi bu bir seçici kurul değildir ve nihai atama her zaman İKSV tarafından yapılır.”
İKSV gibi kamuya hizmet etmek amacıyla kurulmuş bir kültür-sanat vakfına böyle bir açıklama yakışmaz. Bu, ancak bir aile şirketinin yapabileceği bir açıklama olabilir. Çünkü İKSV’nin danışma kurulunun önerilerini dinlememiz gerekmiyor, her zaman İKSV karar verir demek İKSV’nin danışma kuruluna da, yönetim kuruluna da ihtiyacı yok, zaten kararı veren belli anlamına geliyor. İşte bu durumda bağışlarla ve sponsorlarla yaşayan, uzun yıllardır Türkiye’nin kültür-sanat hayatına yön veren bir kurumdan beklentimiz size ne, biz canımız kimi isterse onu seçeriz demesi değil. Böyle de olamaz. Danışma kurulunda yer alan 3 kişinin (Sarkis, Selen Ansen, Agustin Perez Rubio) istifası elbette şaşırtıcı değil. Bu kibirli açıklamadan sonra kim İKSV’nin danışma kurulunda yer almak ister? Zaten ‘nihai karara’ hiçbir etkisi yoksa danışma kurulunun olmasının da ne anlamı var? Türkiye’nin kültür-sanat alanına uzun yıllardır büyük katkılarda bulunan, her biri uluslararası sanat dünyasında önemli koleksiyonerler olarak sevilen ve sayılan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, İKSV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Kocabıyık ve İKSV Mütevelliler Kurulu Başkanı Ömer Koç bu konuda ne düşünüyor acaba?
2-Danışma kurulunda yer alan kişi kendi kendini seçemez: Bu elbette sadece Türkiye’de değil, uluslararası medyada da en çok eleştirilen şey. Elbette hiçbir kurum zorla kimseyle çalışmaya mecbur bırakılamaz, ama danışma kurulunda yer alan kişinin bu göreve seçilmesi demek danışma kurulunu seçen kişilerin kararını sorgulatıyor ister istemez. Madem böyle bir karar alınacaktı, o zaman Iwona Blazwick’e neden danışma kurulunda yer verildi? Uluslararası kültür-sanat dünyasında İstanbul Bienali’nin küratörlüğünü üstlenebilecek yerli ve yabancı bu kadar az sayıda isim mi var gerçekten?