İstanbul, New York ve Londra’da ofisleri bulunan Emre Arolat’ın Rizzoli Electa yayınevi tarafından tüm dünyada yayımlanan “Global and Local/New Projects/EAA Emre Arolat Architecture” başlıklı yeni kitabı, Türkiye, İngiltere, Portekiz ve ABD’den tam 32 projesini anlatıyor
Son zamanlarda beni en çok etkileyen kitap Rizzoli Electa yayınevi tarafından tüm dünyada yayımlanan, Emre Arolat’ın projelerinin anlatıldığı “Global and Local/New Projects/EAA-Emre Arolat Architecture”. Philip Jodidio ve Suha Özkan’ın imzasını taşıyan kitabı Emre Arolat nazik bir notla paylaşmış: “Emre Arolat Architects: Context and Plurality isimli kitap, Rizzoli Yayınevi tarafından 2013 yılının son günlerinde basılmıştı ve öznesi Türkiyeli bir mimarlık bürosu olan ilk monografi idi. İlk baskısını gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Şimdi tam yedi yıl sonra, yine Rizzoli Electa tarafından yayımlanan ikinci kitabı aynı heyecanla paylaşmak istedim. İçinden geçtiğimiz zor günlerde bir nebze ışık olmasını dilerim.”
İstanbul, New York ve Londra’da ofisleri bulunan Emre Arolat’ın yeni kitabı Türkiye, İngiltere, Portekiz ve ABD’den tam 32 projesini anlatıyor: Bol ödüllü Sancaklar Camisi, The Museum Hotel Antakya ve İstanbul Resim Heykel Müzesi de kitapta yer alan projelerden.
Mimarın çizim ve planlarına çarpıcı fotoğraflar da eşlik ediyor.
Değer verilmezse
Geçen yıl Londra’da Royal Institute of British Architects’de (RIBA), RIBA ve VitrA iş birliğiyle izlemiştim, üç yıl önce Yale Üniversitesi’ne konuk profesör olan Emre Arolat’ın konuşmasını:
“Bir müşteriyle toplantı yaptım, ‘Hangi projelerimi beğenip benimle çalışmak istediniz, hangi projelerimi beğenmediniz?’ diye sordum.”
“‘Hiçbirini’ dedi, ‘Hiçbirini bilmiyorum’”.
“İşte en iyi müşteri!” demişti Emre Arolat gülerek, “İşlerinizi bilmiyor ama adınızı biliyor.”
İşte, Türkiye’deki çirkin yapılaşmanın en önemli sorunlarından biri; mimariye, tasarıma yeterince değer verilmemesi. Dev binaların yatırımcılarının bile mimari ve tasarımla hiç ilgilerinin olmaması ve zaman zaman da zevksizliği.
Değer verilirse
Elbette, hiç ilgilenilmemesi ve haliyle karışılmaması, zaman zaman da mimariye çok olumlu yansıyor. Örneğin Emre Arolat’ın Büyükçekmece’deki Sancaklar Camisi eseri. “Tipik bir Osmanlı camisi replikası yapamayacağımı en baştan söyledim; kendi yorumumu yapabileceğimi görünce projeyi kabul ettim” diye anlatıyor Emre Arolat. Tabii caminin yer aldığı uçsuz bucaksız alanın fotoğrafını görmek de etkilemiş Emre Arolat’ı.
The Museum Hotel Antakya’nın yerini görmeye gittiğinde ise bu tarihi mozaiklerin üstüne otel yapılamayacağını düşünmüş, ama uzun uğraşlar sonunda mozaikleri koruyarak dünyanın en orijinal otellerinden birine imza atmış.
Sancaklar Cami, 2013 yılında Emre Arolat Architecture (EAA) tarafından Büyükçekmece Gölü’ne bakan arazi üzerine inşa edildi.
Global bir mimar
Amerikan Mimarlar Enstitüsü tarafından geçen yıl, mimarlara sıra dışı çalışmalarıyla mimarlık ve topluma uluslararası düzeydeki katkılarından dolayı verilen Onursal Üyelik’e layık görülen Emre Arolat, kendisini global bir mimar olarak görüyor.
Türkiyeli bir mimar olarak sınırlandırmıyor, iyi mimarların kendilerini tek bir coğrafyayla sınırlandırmalarını doğru bulmuyor.
Suha Özkan da, Emre Arolat’ın 2010’da İpekyol Tekstil Fabrikası ile prestijli Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanmasıyla Frei Otto, Jean Nouvel, Norman Foster, Charles Correa gibi çağımızın önde gelen uluslararası mimarlarıyla aynı kulvarda anılmaya başladığını yazıyor kitapta.
Türkiye’de hâlâ birçok alanda olduğu gibi mimaride ve tasarımda da yabancıların bizden daha iyi olduğunu düşünenler var. Oysa bu kitap, Türkiye’de ne kadar iyi projeler yapıldığını ve Türkiye’den ne kadar değerli global mimarlar çıktığını gösteriyor.