Doha Forum için bulunduğum Katar’dan, elbette gezmeden de dönmüyorum. Burada en dikkat çekici şey, hem dünyanın en iyi mimarlarına kalıcı eserler yaptırıyorlar hem de güncel kalabilmek için global kültür-sanat dünyasını sık sık şehre getiriyorlar. Katar Müzeler Müdürlüğü’nün başında Katar Emiri’nin “ArtReview” dergisi tarafından her yıl yapılan Sanat Dünyasında En Güçlü 100 İsim listesinin birinci sırasında yer alan kız kardeşi Şeyha El Mayassa, tam adıyla Al Mayassa bint Hamad Al-Thani var. Kendisinin liderliğinde hem Katar devletinin hem de bireysel yatırımlarla şehrin kültür-sanat ve sosyal hayatına büyük yatırım yapılıyor. Böylece yumuşak gücün öneminin altı daha da çiziliyor.
İslam Eserleri Müzesi: Mimar Ieoh Ming Pei imzalı müze, Doha Limanı kıyısından 60 metre ileride kurulan yapay bir ada üzerinde. Louvre Piramidi’nin de mimarı olan Pei, ilhamını Kahire’deki Tolunoğulları Camisi avlusunda bulunan 13’üncü yüzyıl yapısı sebilden almış. Bina bir Türk firması olan Baytur İnşaat tarafından 2006’da tamamlanmış. Burada Katar kraliyet ailesinin 1980’lerden beri İspanya, Mısır, İran, Irak, Türkiye, Hindistan, Orta Asya’dan topladığı 7’nci yüzyıl ile 19’uncu yüzyıl arasındaki el yazmaları, dokumalar, cam ve seramik objelerden oluşan bir koleksiyon var. Hatta geçen ay müzede Ara Güler fotoğrafları da sergilendi.
M7: Msheireb bölgesinde Doha’nın en yeni tasarım-moda-teknoloji merkezlerinden John McAslan&Partners imzalı müze benim favorilerimden. Daha önce burada Christian Dior: Designer of Dreams sergisini gezmiştim, şimdi “Chaumet ve Doğa” başlıklı mücevher sergisini geziyorum.
Mathaf: Arap Modern Sanat Müzesi: Doha’nın modern sanat müzesi, süreli sergileriyle dikkati çekiyor. Şu anki sergi, yakında açılacak olan Lusail Müzesi tarafından Mathaf: Arap Modern Sanat Müzesi iş birliğiyle düzenlenen “Görmek İnanmaktır: Gérôme’un Sanatı ve Etkisi.” Yaklaşık 400 eserden oluşuyor.
Katar Ulusal Kütüphanesi: Müzeler kadar etkileyici. Tabii bunda Hollandalı mimar Rem Koolhaas imzalı açık bir kitabı andıran bir bina olmasının da etkisi çok. Kütüphanede havaalanındaki bagaj bantlarına benzer bir sistem kullanılıyor. Fast foodcularda olduğu gibi arabadan hiç inmeden kitapları geri verebildiğiniz bir drive-thru sistemi de var. Bu arada kütüphanede herkesin çalışabilmesi için her türlü ayrıntı düşünülmüş; ister bir müzik albümü kaydedebiliyorsunuz, ister profesyonel fotoğraf çekebiliyorsunuz; isterseniz 3 boyutlu baskı yapıp tasarladığınız ürünün prototipini yaratabiliyorsunuz. Alt katta ise eski kitaplar ve haritaların arasında Türkiye tarihiyle ilgili birçok kaynak da yer alıyor. Ayrıca İslam dünyasında kadın sanatçılara ve yazarlara ayrılmış özel bir bölüm de var.
Katar Ulusal Müzesi: Fransız mimarJean Nouvel’in imzasını taşıyan, çöl gülünden ilham alan müze görülmesi gerekenlerden. Katar tarihini anlatıyor; inci avcılığının Japonya’da kültür incisinin bulunmasıyla bitişi ve daha sonra doğalgazın bulunmasıyla ülkenin kaderinin nasıl değiştiğini daha iyi anlıyorsunuz. Burada sergilenen birçok şey maket aslında, orijinal eserler kapalı kapılar ardında korunuyor. Müzenin içinde Jiwan adlı bir de restoran var.
Katara: Katara bir kültür köyü. Mavi Cami olarak da bilinen Katara Camisi ve Altın Cami burada. Bu camiler bir Türk kadını tarafından yapıldı diye anlatıyorlar. Şakirin Camisi ile ilk cami projesini gördüğümüz Zeynep Fadıllıoğlu’nun eseri.
The Ned Doha: Pritzker ödüllü İngiliz mimar David Chipperfield imzalı The Ned, Soho House Grubu’nun Doha’daki ilk otel ve üyelik kulübü. Eski İçişleri Bakanlığı binasını David Chipperfield’in yenilediği bina da müze gibi gezilebilecek, görülmesi gereken bir yer olmuş.
Yerel kültürü koruyan çiftlik: Heenat Salma
Doha’nın 30 kilometre dışında bir çiftlik. Tarım, mimarlık ve toplum gelişiminde bütünsel yöntemlere adanmış çok disiplinli bir proje bu aslında. “Misafirperverlik, sağlıklı yaşam, yaratıcılık ve tarıma yönelik etik yaklaşımlar aracılığıyla insanları doğayla buluşturuyoruz” diye özetliyorlar. Aslında tam 4 yıl önce, Venedik Bienali’nde Caravane Earth Vakfı sayesinde ilk kez haberdar oldum Heenat Salma’dan. Caravane Earth, sanat, zanaat, mimari, tarım ve eğitim ile etik girişimciliği ve refahı teşvik etme misyonuna sahip uluslararası bir vakıf. Sosyal, kültürel ve ekolojik alanlarda olumlu sistemli etki yaratmak için çalışıyorlar. “Yerel kültürün değerini bilen, doğayla etkileşimin sorumluluğunu üstlenen, sağlıklı toplumların olduğu bir gezegende yaşamak istiyoruz” diyorlar. Yerel zanaatkârlığı, yerel mimariyi, geleneksel tarımı ve bütünsel eğitimi canlandırarak toplulukları güçlendirmeye çalışıyorlar. Bunun için de kültürel programlar oluşturuyorlar, birçok farklı ülkeden sanatçıları, zanaatkârları konuk ediyorlar. Al Attiya Ailesi iş birliğiyle hayata geçirilen Heenat Salma Çiftliği de bu vakfın bir uzantısı. Yemekleriyle de, konsept mağazasıyla da dikkatleri çekiyor.
Geleneksel mimarinin son otoritesi
Heenat Salma ve Büyükelçi Fahad Al Attiya sayesinde usta mimar Abdel-Wahed El-Wakil ile tanışma şansım oluyor. Geleneksel İslam mimarisinin yaşayan son usta mimarı kendisi. Hem Ağa Han ödüllü hem geleneksel mimarlık dünyasının Pritzker’i sayılan Driehaus ödüllü. Mısırlı mimar Abdel-Wahed El-Wakil, Suudi Arabistan’da 15’ten fazla cami tasarlamış ve birçok kişi tarafından İslam mimarisinin önde gelen çağdaş otoritesi olarak kabul ediliyor. Geleneksel üsluplarda, tasarımlarda yeni klasik mimarinin de temsilcisi. İmzasını taşıyan birçok cami ve ev var. Kendisi daha önce İstanbul’da Kemer Country projesine de imza atmış. Oxford Üniversitesi’nin İslam Araştırmaları Merkezi’nin binası da onun imzasını taşıyor. Kendisini bu görev için öneren isim de İngiltere Kralı Charles. 81 yaşındaki usta mimar, Türklerin çalışkanlığından ve yeteneğinden bahsediyor. Türkiye’de her detay için çalıştığı ustaları anlatıyor. Hatta kütüphanesinden Türkçe mimarlık kaynak kitapları da gösterip benimle paylaşıyor. Doha seyahatinin en çok iz bırakan anılarından biri oluyor kendisi. Bu da başlı başına ayrı bir yazı konusu.