Önceki günkü ‘İKSV’ye yakışmadı’ başlıklı yazımdan sonra birçok değerli sanatçı ve mimardan mesajlar aldım.
Bir kısmı kendi yaşadıkları kötü tecrübelerle ilgili, bir kısmı ise sadece İstanbul Bienali küratör seçimi konusunda İKSV’yi haksız bulmaları ile ilgili.
23 yıldır İKSV ile ilgili sayısız yazı yazdım, övgü dolu olanlara her zaman büyük bir incelikle teşekkür eden İKSV yönetiminden ilk defa hiç ses çıkmadı.
Daha sonra, 60. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu küratörü Esra Sarıgedik Öktem’in istifa açıklamasını okuyunca İKSV yönetiminin neden meşgul olduğu belli oldu.
“Sevgili dostum ve meslektaşım Defne Ayas’ın etrafında gelişen tartışmalar beni olağanüstü üzdü, daha şeffaf bir seçim sürecine duyulan ihtiyacı ve karşılıklı iletişimin eksikliğini de gözler önüne serdi. Sadece bir profesyonel olarak değil, gelecek kuşaklara, çocuğuna ne bıraktığının farkında olması gereken sorumlu bir birey olarak, alınan tüm kararları yeniden değerlendirmemi elzem kıldı.”
Sanatçıyı temsil etme durumunun ileriye dönük problem yaratabilir endişesiyle başlayan ve yukarıdaki satırlara yer veren istifa mesajını okuyunca sevineyim mi, üzüleyim mi doğrusu bilemedim.
Bir kez daha okudum, sonra Instagram’da yazılan yorumları da okudum.
Şaşırdım, çünkü biz istifalara alışık değiliz.
Büyük hatalar yapıldığında bile omurgalı davranıp istifa edebilen kimseyle karşılaşmıyoruz.
İşte o yüzden Esra Sarıgedik Öktem’in kendi isteğiyle bu görevden çekilmesi, artık hiçbir şeye şaşırmam dememe rağmen beni şaşırttı.
Bu kararını destekleyenler de...
Elbette, bir küratörün bu kadar hayal ettiği bir görevden istifa edebilme cesaretini göstermesi takdir edilecek bir şey.
Ama unutmamak lazım, bizimki ‘tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış’ durumuna doğru gidiyor.
İKSV’ye küsme lüksümüz yok, aynı şekilde İKSV’nin de biz takipçilerine ve Türkiye kültür-sanat dünyasına küsme lüksü yok.
Tam tersine bienallerde sık sık vurgulanan diyaloglarla çözmemiz gerekiyor bu yaşanan krizi.
Susmak yerine daha sağlıklı bir iletişim kurmaya çalışmamız gerekiyor, bundan sonrası için hep birlikte daha iyi sonuçlar alabilmek için.
Burada istifa etmesi gereken biri varsa, bu Esra Sarıgedik Öktem değil.
Gülsün Karamustafa gibi bir sanatçının birlikte çalıştığı, sevdiği, güvendiği bir küratörle çalışmak istemesi son derece olağan.
Zaten kimsenin de Esra Sarıgedik Öktem’in bilgi ve donanımına söyleyecek lafı yok.
Söz konusu Defne Ayas’la dayanışmaysa, evet bu hiç alışık olmadığımız bir durum.
Ama ortada çözülmesi gereken bir sorun var ve bu Defne Ayas’la ilgili değil aslında.
Tamamen İKSV’nin tutumuyla ve iletişim eksikliğiyle ilgili.
Kimse kimseye tepeden bakmazsa kolaylıkla da çözülebilecek bir sorun.
İşte bu aşamada İKSV’nin doğru bir yol izleyerek Esra Sarıgedik Öktem’i kararından vazgeçirmeye ikna etmesi gerekiyordu.
Her zaman dokunulmaz olarak gördüğümüz İKSV, eleştirileri duymazdan gelmek yerine dinlemeli ve nasıl iyileştirebiliriz diye çalışmalı şimdi.
İşte bu krizde ilk istifa etmesi ya da görevden alınması gereken 18. İstanbul Bienali’nin atanan küratörü Iwona Blazwick.
Çünkü kendisi de danışma kurulunda küratör olarak Defne Ayas’ı önerenler arasındaydı.
İstanbul Bienali, sadece İKSV’nin değil, İstanbul’un, Türkiye’nin korunması gereken bir değeri ve markası.
İstanbul Bienali Ana Sponsoru Koç Holding de 2036’ya kadar sponsorluk anlaşmasına imza atarken böyle düşünmüştür eminim.
Hepimiz gibi İKSV de hata yapabilir, ama önemli olan hata yaptığınızda bunu kabul etmek ve hatayı düzeltmeye çalışmak.
Çünkü ‘nihai karar’ her zaman yönetimin değil.
Topluma mal olmuş bir kültür sanat vakfında kamuoyu da hâlâ etkili.