Bin kişilik bir dağ köyünde, tam yedi günde, stresten uzak sağlıklı yaşam hakkında neler öğrendim?
Avusturya’da bin kişilik bir köy: Altaussee. Bir doğa harikası, yeşillikler arasında bir göl ve arkada Alpler manzarasıyla resim gibi. Zaten tam da bu yüzden 6 Kasım’da vizyona girecek olan son James Bond filmini burada çekmişler. Daniel Craig ve Monica Bellucci çekimler için bir aya yakın burada kalmış.
Peki ama burada benim işim ne? Altaussee’de Viva Mayr adlı bir sağlıklı yaşam merkezindeyim. Avusturyalı efsane doktor Franz Xaver Mayr’ın yöntemini uygulayan bir merkez, hatta “sağlık hapishanesi” diyenler de var. İngiliz Kraliyet Ailesi’nden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, Lanvin’in tasarımcısı Alber Elbaz’dan Kevin Spacey’ye renkli bir müdavim kitlesi var.
Bütün hedef sindirim sisteminizi rahatlatmak
Şimdiye kadar çok niyetlendim hayatımdan bir hafta izin almaya. Yemeden-içmeden, sosyalleşmeden, hatta mümkünse online bile olmadan bir hafta sadece ormanda yürüyebilmek, sağlıklı beslenebilmek ve fiziksel olduğu kadar ruhsal detoks da yapabilmek için. Daha en baştan telefonununuzdan uzak kalın, TV izlemeyin gibi uyarılar yapılıyor ama bunu yapabilmek
mümkün olmuyor.
Daha önce denediğim bütün detokslardan en önemli farkı in cin top oynayan bir yerde bir hafta geçirmekti.
Doktor kontrolünden geçip tedavi programınız çıkarılıyor. Bütün hedef sindirim sisteminizi rahatlatmak. Önce intoleransınız olan besinlere bakılıyor. İntoleranslarınıza kan testiyle değil, kinesiyoloji testiyle bakılıyor. Bu demek oluyor ki, kas gücünüzle ölçülüyor. Dilinize her besinden bir damla damlatabiliyor ya da elinize minik bir kavanoz tutuşturabiliyorlar ve bunu yaparken doktor bacağınızı tutuyor ve sizden itmenizi istiyor, “İtebildiğiniz besinlere intoleransınız yok, bacağınızı güçsüzleştiren besinlere ise intoleransınız var” diyorlar.
Benim nelere intoleransım çıkıyor dersiniz? Gluten, laktoz, şeker, domates, patates, soya, badem ve daha aklınıza ne gelirse... Her türlü çiğ sebze ve meyveyi de yasaklıyorlar sindirimi hafifletmek için. Zaten hayat felsefesi olarak saat 16.00’dan sonra çiğ yemeyin diyorlar. Şimdiye kadar bildiğimiz akşam yemeğini salatayla geçiştirmemizin tamamen yanlış olduğuna inanıyorlar. Mayr metodu böyle diyor.
Akşam yemeklerini atlamanızı tavsiye ediyorlar, atlayamayacaksanız çorba ya da bitki çayıyla geçiştirmekte fayda olduğunu anlatıp duruyorlar. En çok da çok çiğnemenin önemini anlatıyorlar. Hatta şöyle çarpıcı bir örnek bile veriyorlar; “Çok çiğneyerek yavaş yavaş yenilen bir Big Mac, az çiğneyerek hızlı yenilen bir salatadan daha iyi” diyorlar. Tabii bu umut veriyor insana, demek ki çiğneyerek her şeyi yemek mümkün diye başlıyorsunuz.
Sonuç, bir hafta boyunca mısır krakeri, manchego adlı koyun peyniri, yumurta ve çorbayla geçiyor hayatım. İkinci gün neye uğradığımı şaşırıyorum. Korkunç bir baş ağrısı başlıyor, ayakta duracak halim kalmıyor. Yüzümü yemyeşil gören doktor, “Böyle olacağını biliyordum, çok streslisin” diyor. Bu bin kişilik nefis köyde yaşayanlara göre bir tek ben değil, herkes stresli zaten. Bir ara bizim gündemi anlatıp “Nasıl stresli olmam!” demek istiyorum ama ona bile mecalim yok.
Kendimi her bakımdan hafiflemiş hissediyorum
Uyumaya çalışarak atlatıyorum ikinci günü. Üçüncü gün biraz daha iyi oluyorum, bol bol magnezyum gibi vücudumda eksik olan vitamin takviyesi yapılıyor. Tabii aç karnına Epsom tuzlu ılık su ile güne başladıktan sonra. Aralarda da “base powder” dedikleri karbonat benzeri bir tozu suya karıştırıp içiyorum. Yemek sırasında su içmek yok. Yemekten 1 saat sonra izin var ancak.
Dördüncü gün enerjim yerine geliyor. Yüzüm gülmeye başlıyor. Gölün etrafındaki 8 kilometrelik parkuru tamamladıktan sonra hâlâ hareket edecek halim kalıyor. Akşamları ise saat 21.00 civarı yatıyorum, sabah 06.30’da güne başlayabilmek için.
Sonuç, sıvı ve çiğ yemeklerle yapılan detokslardan daha iyi geliyor bana. Kendimi her bakımdan hafiflemiş hissediyorum, sadece 1 kilo vermiş olsam da. İşin tuhafı, normalde bir haftada nasıl sadece 1 kilo veririm diye hem kendimi hem doktorları yiyip bitirebilecekken bu sefer hiç umrumda bile olmuyor. Öyle bir var ki başka
hiçbir şeyi önemsemiyorsunuz.
Şimdi ise eve dönüşte iki-üç hafta uygulanacak bir kür var. Bakalım devam edebilecek miyim? Devam edemesem bile Mayr metoduyla ilgili öğrendiklerimin en azından bir kısmını günlük hayatta uygulayabilmek bile eminim o hafiflik hissini verecek.
Mayr metodu İstanbul’da
Sağlıklıyaşam ve formda kalma hedefiniz varsa, Mayr metodunu daha iyi anlayabilmek için Avusturya’ya kadar gitmeniz gerekmiyor. Viva Mayr’ın kurucusu Dr. Christine Stossier ve Altaussee’deki kliniğin başhekimi Dr. Sepp Fegerl 29 Eylül’de İstanbul Martı Otel’de Dr. Ayşegül Çoruhlu ile birlikte Tohum Otizm Vakfı yararına bir seminer verecek. Bu seminere katılarak hem kendinizi sağlıklı yaşam konusunda geliştirebilir hem de otizmli çocukların eğitimine
katkıda bulunabilirsiniz.