Nişantaşı’nın en sakin sokaklarından Atiye Sokak’ta başladı değişim. Atiye Sokak’ta The House Cafe’nin ilk günleri mumla aranır oldu kısa sürede. Art arda açılan kafeler, barlar derken gürültü ve kalabalık semt sakinlerinin evlerinden, dükkanlarından taşınmasına bile neden oldu. Bakınız Gönül Paksoy.
Özenti yerler farklı bir kitleyi de semte getiriyor
Şimdi benzer bir değişim Nişantaşı’nın ara sokaklarında yaşanıyor. Topağacı’na inen yollarda, Teşvikiye Camisi’nin arkasında kalan dar sokaklarda yürümek giderek zorlaşıyor çünkü her köşebaşı yeni bir mekan tarafından tutulmuş durumda. Yeni mekanların açılması semt sakinlerini de sadece başta heyecanlandırıyor.
Mahallede hâlâ Zihni, Touchdown, Buz, Biber gibi bir döneme damga vuran mahalle barlarının yerini almayı başaran bir yenisi gelmedi henüz. Bugünlerde onlara en yakın mahalle mekanı havasındaki yer ise Mim Kemal Öke Caddesi’ndeki Delicatessen.
Yeni mekanlara duyulan heyecan mahalle sakinleri için çok kısa sürede bitiyor. Nedeni basit; semtin dokusuna ve sakinlerine uymayan özenti yerler, düğüne gidermiş gibi süslenip gezen farklı bir kitleyi de beraberinde getiriyor semte. Bunu yaparken de ara sokaklardaki gürültünün yanında bir de vale trafiği yaşanıyor. Zaten tek yön olan daracık sokaklarda vale meşgulken bile, yolun ortasında, neden olduğu trafiği hiç umursamadan arabasını bırakanlar oluyor.
Kapalı devre yaşamaya alışık mahalle sakinleri de ister istemez ne yapacağını şaşırıyor. Giderek daha çok içe kapanıyor, bu mekanların kapısının önünden bile geçmek istemiyor. Hava güzelse kendini Maçka Parkı’na atıyor, değilse alışık olduğu tek mekandan şaşmıyor. Sonuç, mahalle dışından gezmeye gelenler bir süre sonra sıkılıyor birbirinin kopyası ruhsuz mekanlardan.
İstanbul’da mekanları ne kadar hızlı tükettiğimiz bir gerçek. Bu durumda da sürekli bir yeni mekan açılması kapanması kaçınılmaz oluyor tabii. Yabancı işletmeciler bile şaşırıyor bu duruma, yetişemiyor hızımıza.
Marifet moda değil, uzun ömürlü mekan yaratmakta
Nasıl Atiye Sokak modası geçtiyse, Topağacı’nın da artık modası geçsin istiyoruz. Üçüncü dalga kahvecilere de, sokak arasında fahiş fiyatlı restoranlara da doyduk artık. Daha kendine has, daha mahalleye uygun, daha kendi halinde yerler açanlar kazanacak uzun vadede.
Sadece Topağacı’nın sorunu değil bu. Moda’da da aynı durum yaşanıyor. Hatta nasıl bir dönem Cihangir modası varsa, son zamanlarda da Moda moda olmuş durumda.
Bir yer çok moda oldu mu korkacaksınız çünkü zaten çok yakında, en fazla bir dönem sonra demode olur diyor büyük işletmeciler. Marifet moda değil rahat edilen, uzun ömürlü mekanlar yaratmakta.
Gizli kalmasın!
İstanbul’da en rahat edilen mekanlardan biri Pizza Emirgan / Gizli Kalsın. Bizim için kısa adıyla Pizzacı, bazıları için ise Adı Bende Saklı... La Boom ilk açıldığında, kim gece gece Emirgan’a gider diyenler oldu. Pizzacının da böyle olacağını başta kimse tahmin etmedi. Herkes içeride en doğal haliyle eğlendi. Dışarıda fotoğrafçılara yakalansalar da içeride umurlarında bile olmadı bu. Şimdiye kadar çok mekan eviniz gibi diye tanıtıldı, kendinizi evinizde hissedeceksiniz vaatleriyle gel gel yapıldı. Ama hep lafta kaldı. Pizzacıda ise durum farklıydı. En önemli ölçü, burada unutulan ya da kaybedildiği sanılan her şey bulundu ve sahiplerine teslim edildi. Bunda Ercan Gümüşkaya ve Umut Evirgen’in etkisi çok. Tam da Soho House’un yapmak isteyip de Türkiye’de yapamadığını yaptılar. Seçici oldular, yaratıcıları bir araya getirdiler, her müdavime kendini özel ve güvende hissettirdiler.