YazarlarBabalık savaşı

Babalık savaşı

10.06.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Babalık savaşı

Babalık savaşı


Bugün bir erkeğin öyküsünü anlatacağım sizlere.
Babalık savaşını veren bir erkeğin. Savaş kavramını bilinçli bir biçimde kullandım. Doğal olan haklar ve sorumluluklar bir mücadele biçiminde yaşanıyordu o ilişkide. Upuzun boylu, kocaman elli bir adamın, iriliğinin ve istediğini kopartıp alır görüntüsünün aksine, içe dönük, çok yumuşak ve pasif kişiliğini canlandırın lütfen zihninizde. Kalın bir sesi dinlermişcesine kulak verin sözlerine:
“Sekiz senedir evliyiz. Komik bir nedenle gerçekleşti evliliğimiz. Üniversite bitmek üzereydi. Babamla çalışacağım için iş sorunum da yoktu. Bir sürü arkadaşım vardı ama bir flörtüm, sevdiğim bir insan, hayır.
Benden iki alt sınıfta bir kız vardı benimle ilgilenen. Bıcır bıcır, neşeli, hareketli. İlgisi hoştu. ‘Tamamlar beni’ diye düşündüm. Onun çabaları ile başlayan flörtümüz, askere gitmeden önce nişana, dönüşüm ve onun okulunun bitişi ile birlikte, evliliğe dönüştü. Tamamlar diye düşündüğüm her şey, sorun olmaya başladı ilk günden itibaren. Dağınık, dikkatsiz ve programsızdı. Alışverişe çıkar, ama peynir almayı unuturdu. Oysa ben peynirsiz kahvaltı edemem. Kızıp söylenirim, beni anlayışsızlıkla suçlar ama kendi zeytin ezmesine gösterdiği özeni, benim peynirime göstermemesindeki duyarsızlığı anlayamazdı. Arabayı alır, benzini sıfırlar, ertesi gün korku terleri içinde, benzin istasyonuna kadar gitmeme neden olurdu.
Ben hazır değildim. Benzinle, peynirle uğraşamayan, evi çekip çevirmeyen eşimin anneliğinden de şüphe ediyordum doğrusu ama karşı çıkışlarım ikna etmedi onu ve istemeden gerçekleşen hamilelik, dünya güzeli bir kız kazandırdı bize.
Tahminlerim doğru çıktı, bebekle yeterince ilgilenemedi eşim. En basit örneği, çocuk hasta olur, randevuyu ben alırım, doktora götürmek için eve gelip alırım da. Doktorda kıpkırmızı olurum utançtan, delik çoraplar, donlar. Ayıp, insan hiç olmazsa doktora giderken dikkatli giydirir çocuğu ama nerdeeee?
Kızımızın ne okuluyla ilgilendi, ne temizliğiyle, ne gelişimiyle. Üstelik o zamanlar çalışmıyordu da. Çalışmaya başladıktan sonraki durumu siz düşünün. Yürümedi tabii evlilik, boşanmak istedim. Kızımı da almak. Sanki çok ilgilenmiş, çok bakmış gibi, şimdi kızımızı bana vermemek için savaş açtı. Çocuklar annelerinin yanında kalmalıymış. Bir erkek, çocuk bakmaktan ne anlarmış. Yüz kızartıcı bir suç işlemedikten sonra, kanunlara göre çocuk anneye bırakılır, haftada birkaç saat baba görürmüş. Ne bu be? Şeytan kulağıma olmayacak şeyler fısıldıyor..."
Şeytana kulakları tıkayalım, ama baba son derece haklı. İnsan karı-kocalıktan boşanır. Anne-babalıktan değil. Evdeki tabak çatal bölüşülür istenirse, ama çocuklar değil. Hem neden illa, anne bakmalı çocuklara. Annelik içgüdüsü mü? Yanılıyorsunuz efendim. 80’li yıllarda bir şempanze doğar doğmaz, tek başına yaşamak üzere gruptan ayrılmış. Büyüyüp de çiftleşme zamanı gelince bir erkekle birleştirilmiş ve bir bebek şampanze doğmuş ama bizim soyutlanmış şempanze annelik yapamadığı gibi kötü bile davranmış bebeğine. Bilim adamları da “Annelik, içgüdüsel değil, öğrenilmiş bir duygudur" tartışmasını başlatmış. Hal böyle iken ve bir baba çocuğuna anneden daha iyi bakabiliyorken, neden çocukların annenin gözetiminde büyütülmesi doğal bir hakmış gibi algılanıyor? Daha da önemlisi, insanlar kendilerini hazırlamadan hangi akla hizmet dünyaya çocuk getiriyor? Yetmezmiş gibi bir de annelik-babalık haklarını sınırlamaya çalışıyor?
Bu çağda hâlâ bu hataların yapılmasını ise yüreğim hiç kabul etmiyor.