Kişiliğimizi genler mi yoksa içinde yaşadığımız çevre mi belirler? Psikoloji biliminin süregelen tartış-malarından biri de budur.
Bizim değişmeyen doğuştan gelen bir mizacımız var mı? Yoksa içinde yaşadığımız çevre ile bu mizaç değişir mi? Bizi biz yapan genetik kodlarımız mı yoksa içinde yaşadığımız çevre mi?
Bu sorunun tek bir cevabı olmadığı görülmüştür. Bizim kim olduğumuzu sadece genlerimiz belirlemediği gibi sadece çevrede belirlemiyor. Çevre ve genetik yapı etkileşim içindedir.
Bu konuyu anlamak için en çok tek yumurta ikizleri incelenmiştir. Doğduktan sonra birbirlerinden ayrılmış ve hiç görüşmemiş ikizlerin yıllar sonra bir araya geldiklerinde benzer kişilik özellikleri gösterdikleri görülmüştür. Bu genlerin etkisini vurgulamıştır.
Ancak yine ikizlerle yapılan çalışmalarda onların, birbirlerine hiç benzemeyen yanları ve kişilik özellikleri olduğu da görülmüştür.
Davranışları tamamen genler belirleseydi, bu iki çocuğun birebir aynı davranması beklenirdi.
***
İnsanın kişiliğinin gelişiminde çevrenin, en önemlisi ailenin, ailenin tutumunun, eğitim ve sosyo-ekonomik durumunun rolünün de önemi kanıtlanmıştır.
Mesela sevgi dolu bir ailede büyüyen bir çocuğun, sevgisiz ve ilgisiz bir ailede büyüyen bir çocuğa göre daha az sorun yaşadığı veya sorunlarla baş etmede daha dayanıklı olduğu gözlemlenir.
Çocuk birçok şeyi görerek öğrenir. Bu da yaşadığı çevrenin önemini vurgular. Annesinden-babasından görerek edindiği davranışlar vardır.
Kimi zaman anneler “bana çekmiş” diye çocuğunun bir davranışıyla övünür veya bu davranışa hayıflanır. Anne bu davranışın çocuğa genetik olarak geçtiğini düşünse de sohbetimiz sonunda çocuğun aslında bu davranışı annesinden görerek öğrendiği ortaya çıkar.
Aile içindeki tutumlar genlerden gelen etkinin üzerine çıkıp çocuğun huyunu belirleyebilir.
Genetik olarak enerjik, sosyal bir çocuk; baskıcı ve aşırı otoriter bir ailede bu özelliğini geliştirme şansı bulamayabilir.
Veya mizaç olarak utangaç olan bir çocuk, sosyal ve sevgi dolu bir ailede bu utangaçlığını yenebilir. İlgi ve sevgiyle genlerin baskın ve olumsuz yanlarını bertaraf etmek mümkün olabiliyor!
Biz davranışlarımızı hem genetik hem de psikolojik mirasla ediniyoruz.
İkisini keskin bir çizgiyle ayırmak mümkün değil! Benim inancım çevrenin biraz daha ağır bastığı yönünde! Belirli bir mizaca sahip olsak da onun ne kadar keskin olacağını çevre belirliyor diye düşünüyorum.
Bu sebeple yaşadığımız çevre, çevremizde gözlemlediklerimiz, öğrendik-lerimiz, öğrenemediklerimiz, yetiştiğimiz çevrenin tutumu bizi çok etkiler.
Kimi davranışları öğretelim
Çoğu davranış öğreniliyorsa, olumlu davranışları geliştirmek için öğretmeye özen gösterelim.
Örneğin; temiz olmak, çevreyi temiz tutmak genetik olarak kodlanan değil öğrenilen bir davranıştır.
Çocuklara bu gibi sosyal beceriler içeren davranışları eğitim programları içinde daha çok yer vererek öğretmekten yanayım.
Akademik olarak donanımlı olmalarını istediğimiz kadar toplumsal becerilerinin de gelişmesini istemeliyiz.
Örneğin; küçük yaştan öğretim yılının sonuna kadar doğayı ve çevreyi korumak adına projelerde yer alıp, eğitimlere katılsınlar. Mesela mezun olmadan, her çocuk böyle bir projede aktif olarak yer alsın!
Doğaya atılan çöpleri her gördüğümde bu düşünceler aklımdan geçiyor! Kumsalda yediği her şeyi -bardak, tabak, plastik-cam şişe, çerez- kumsala bırakıp giden bir kişi, eğitim hayatı boyunca doğayı koruma dersleri almış olsa, yine aynı şeyi yapar mı?
Oturduğu yerden kalkıp giderken arkasında bıraktığı çöplerin ardından içi rahat olur mu?
Teoride kalmayıp pratikte de bu gibi sosyal becerilerini geliştirseler, bu davranışları öğrenebilirler ve kendilerinden sonra gelenlere öğretebilirler.
Çocuklara öğretebileceğimiz her olumlu davranışın peşinde olmalıyız. Tabii ki mizaçlarıyla çatışanları onlar eleyecektir.
Fakat onların ve toplumun faydasına olacak davranışları edinmelerinde çok katkımız olabilir, bunu unutmayalım.