Turizmin rotası gastronomiye yöneliyor; otellerden devasa tatil köylerine, şef restoranlarına kadar odak noktası gastronomi. Peki, Türkiye nasıl gastronomi destinasyonu olabilir?
Turizm ve ağırlama sektöründe artık ayrıştırıcı nokta tartışmasız gastronomi. Bu konuda sektörün önde gelen isimleri geçen hafta Antalya’da 1. Uluslararası Turizm Gastronomisi ve Ağırlama Zirvesi’nde (FSUMMIT) bir araya geldi. Bu yıl “Ağırlamada Farklılaşma” temasıyla gerçekleşti zirve. Gökmen Sözen’in kurucusu olduğu Sözen Organizasyon, bir kez daha gastronomi dünyasının önde gelen kişilerini bir araya getirdi. Benim payıma, “Gastronomi Turizminde Eğitimin Yeri” konulu paneli yönetmek düştü. Turizmde ve özellikle de gastronomi alanında alaylı-eğitimli gerilimi hep vardır. Bir taraftan eğitim şart deriz, diğer taraftan en dipten başlayıp adım adım yukarı çıkan tecrübenin yeri tartışılmaz. Bugün Antalya’da gastronomi ve turizm konusunda öğretim yapan üç önemli eğitim kurumu var. Panele Bilim Üniversitesi adına Prof. Dr. Bike Kocaoğlu, Akdeniz Üniversitesi adına Prof. Dr. Beykan Çizel ve AKEV Üniversitesi adına Doç. Dr. Aylin Aktaş Alan katıldı. Bu üç üniversite, Antalya’da bulunmanın sorumluluğunu taşıyor, bu kadar deneyimli ve vizyon sahibi hocalara sahip oldukları için çok şanslılar. Hocaların da ifade ettiği gibi, sektör ile eğitimin birlikte hareket etmesi, ortak projeler üretmesi, Antalya’yı bir gastronomi destinasyonu haline getirmek için şart.
Sanayideki köfteci fark
Gastronomi turizmi deyince illa 5 yıldız 10 numara şık yerler düşünülmemeli. Aksine bazen lezzet uğruna en olmadık yerlere gidilir. Bizde en iyi köfteciler, tandırcılar, kebapçılar çoğu kez siteler, sanayi gibi yerlerde bulunur. Fransa’da bir zamanlar bir inanış vardı: Yol üstü durakları için önünde kamyoncular park etmişse orada yemek iyidir diye. İşte FSUMMIT’ten bir grup, böyle bir şiş köfteciye kaçtık. Mehmet Akdağ’ın rehberliğinde Volkan Şişçi Kadir’in Yeri’ne gittik ve kendimizden geçtik. Meğerse her ikisinin de et tedarikçisi aynıymış, oradan tanışırlarmış. Şiş köfte tam kıvamında kurumadan pişmişti. Şiş pamuk gibiydi. Tavuk şiş ise biz ne zamandır böyle tavuk yememişiz dedirtti. Antalya usulü tahin soslu piyaz ılık ılık sunuldu. Acı cin biberli minik körpe Çengelköy salatalıkla yapılmış cacık über-cacık yakıştırmasını hak etti.
3 nesildir hizmet veriyor
Simge haline gelmiş gastronomi noktalarının birbiri ardına kapandığı bir ülkeyiz ne yazık ki! Hâlbuki bazı mekânlar o kentin alametifarikası gibidir; herkes kente gelen misafirini orada ağırlamak ister. Bir zamanlar Ankara’da kendi binasında servis veren efsanevi RV restoran vardı. İstanbul’da Beyti, kendi müstakil binasında hâlâ hizmet veriyor. Antalya şanslı, 1937’den beri 3 nesildir hizmet veren 7 Mehmet Restoran, 1998 yılından beri şimdiki müstakil binasında olağanüstü manzaraya hâkim bir konumda bulunuyor. Restoranın başındaki Mehmet Akdağ, nesillerin birikimiyle gelen tecrübeyi sorumlulukla taşıyor, yeni dokunuşlarla geleneksel klasikleri bir çıta daha yukarı çıkarıyor; tekrar tekrar dönülesi sofralar kuruyor. Bizim ekipten 3 gün üste üste yiyen oldu, öyle diyeyim. Gala yemeğindeki kızarmış soğanlı mercimek dondurma (fava), kavrulmuş kabak çekirdekli zeytinyağlı beyaz üzüm yaprağı unutulmazdı. Bamya kızartması bağımlılık yapacak kadar çıtır çıtırdı. Bergamot reçeli, ananas ve bademli pilavla servis edilen oğlak tandır ise harikaydı. Ertesi gün yediğim yanıksı dondurma ise benim için zaten Antalya’ya gitme nedeni olabilecek vazgeçilmez bir lezzet. Sonbaharda dünyada matsutake adıyla nam salan Toros Dağlarının katran mantarı sözünü aldık tekrar dönmek için!