Evlenen kadının kendi soyadını kullanabilme hakkı konusunda yeni bir ‘sürpriz’le karşı karşıyayız. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ile yaptığı görüşmenin ardından bu ‘dayatmanın’ 9. Yargı Paketi’nden çıkarılacağını müjdeledi.
Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla bu kimileri için müjdeyken kimileri için de bir üzüntü vesilesi. Aile birliğine dair bir tehdit, bir sevgisizlik işareti, neredeyse bir ayrılık sebebi. “Evlenmesinler o zaman, soyadını bile istemedikleri adamla” gibi yaklaşımlar var. Ne alakası var? Soyadı kadar insanın kendi çabasıyla elde etmediği bir şey nasıl onu sevmenin / istemenin göstergesi sayılabilir? Çoğu insan kendi soyadını bile seçmezdi belki sorulsa.
Bir aileye doğuyorsun, onu da seçmiyorsun, onlar da kendi soyadlarını seçmemişler zaten, dedenin babasının falan filanca mesleği yapmasıyla alakalı mesela, soyadınız o oluvermiş. Senin de kimliğinde yer almış. Onunla büyüyorsun, okullara gidiyorsun, meslek ediniyorsun, nüfus kâğıdında, ehliyetinde, pasaportunda o yazıyor, artık senin kimliğin oluyor.
Sonra birini seviyorsun ve 20-30 sene ya da daha fazla taşıdığın adını, kimliğini değiştirmen bekleniyor. Bunun bağlılıkla alakası yok, kendinden vazgeçmenle ilgisi var. Üstelik bunun bir de boşanma hâli var ki o daha da fena. Hadi hepsini baştan değiştir ya da bir kez daha alıştığın soyadını kullanabilmek için ayrıldığın insandan izin almaya çalış.
Öyle sanıyorum ki kimi erkekler tersini hiç düşünmedikleri için bu kadar alınıyorlar. Bunun neden bir hak ve özgürlük olduğunu anlamıyorlar ve ailenin temeline dinamit koyacağından endişe ediyorlar. Halbuki taraflardan sadece birine zorunluluklar dayatılmayan, eşit zeminde kurulmuş bir aile birliği daha sağlam ve daha uzun ömürlü olurdu. Hani klişe tabirle bitirelim; gönülleriniz bir olsun, soyadınız bir olmasa da olur.
“Yok Anasının Soyadı”
Bu vesileyle yıllar önce izlediğim bir belgesele yeniden bakmak istedim. YouTube’da bulabildim bir kopyasını ve üzerine yapılan zoom sohbetini. Hande Çayır’ın kısa belgeseli “Yok Anasının Soyadı”, kadınların ve erkeklerin konuyla ilgili fikirlerini yorumsuz, yargısız aktarıyor. Kadınlar konuyla ilgili derdi olan kadınlar, erkekler de konuya ilgisiz erkekler. Ama tabii ki bir kararları var.
Mesela içlerinden biri, karısının ‘öyle şeyler düşünmediğini’ söylüyor. Çoluk çocukmuş derdi, bunlarla uğraşacak hali yokmuş. Bir diğeri sert; “Nasıl askere gitmek bir zorunluluksa” diyor, “ben askere gitmek istemiyorum desem de paşa paşa gidiyorsam, bu benim için bir opsiyon değilse, sünnet olmam benden bekleniyorsa…” Bu da öyle bir şeymiş.
Buna karşılık sırf kimlik kartlarını kendi soyadıyla çıkarabilmek için kocasının da desteğiyle yıllarca hukuk mücadelesi veren, başaramayınca boşanıp aynı evde yaşamaya devam eden bir kadın var. “Bu kadar önemli mi?” diyemez kimse, bu kadar önemli belli ki.
Soruların yargısız bir ses tarafından, çocuk merakıyla sorulması daha da etkili kılıyor durumu. Çünkü burada sahiden insanların birbirini anlamasını gerektiren bir durum var. Söz konu evlilik. Bir sevgi bağı ve anlayış işi. Askerlik ya da sünnetle aynı kefede değerlendirmek ürkütücü değil mi?