Ekranlardan gelip geçmiş en karizmatik, en nazik sunucuydu, seyirciyle kurduğu sıcak ama mesafeli ilişki çok özeldi. Ama Kenan Işık her şeyden önce “Bildiğim tek iş piyes yazmak ve sahnelemek” diyen bir tiyatro insanıydı. Daha yazacağı ve yöneteceği çok oyun vardı
"Ben çok fazla mutlu olan, gülmeye çok hazır biri değilim. Gülerim ama galiba çok nadir. Fala inanmam ama vakti zamanında bir falcı öngörülerde bulundu. ‘Sen hayatın boyunca mutlu biri olmayacaksın’ demişti. Hep bu geliyor aklıma. Ben mutlu ve keyifli biri değilim.”
Kenan Işık, 10 yıl süren uzun bir uykudan sonra önceki gün aramızdan ayrıldı. Dünden beri en çok mutlu biri olmadığına, anı yaşayamadığına dair açıklamalarıyla anılıyor. Bu cümleler de yıllar önce Milliyet Pazar’da yayınlanan röportajından. Aslında şaşıracak bir şey yok, çoğunluk onu ekranda 500 milyar için yarışanlara “Son kararınız mı?” diye sorarken tanıdı ama Kenan Işık her şeyden önce yaşadığı toplumla ilgili dertleri olan, ülkesinin insanına karşı kendini sorumlu hisseden bir sanatçı, tutkulu bir tiyatro insanıydı. Ne kadar mutlu olabilirdi ki?
Atatürk Kültür Merkezi’nin bir Aziz Nesin Sahnesi vardı, orada bir prova izlemeye gitmiştim, yıl 1994. “Hangi gazetedensiniz siz?” diye sormuştu her zamanki ciddiyetiyle. Yaptığı işlerin ‘popüler’ yayınlarda yer almasını istemiyordu, ben sınavı geçmiştim. Oyunun adı “Olmayan Kadın”, sahnede Uğur Polat, Gönen Bozbey, Sumru Yavrucuk… Yazan ve yöneten Kenan Işık. DT’nin gözde oyunlarından “Macbeth”i, “Abdülcanbaz”ı, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı sahneye koyan yönetmen. “Olmayan Kadın”ı “Matruşka” izledi, sonra “Rosa Luxemburg”, Civan Canova’nın yazdığı ilk oyun “Kıyamet Sularında”… “Bildiğim tek şey piyes yazmak ve sahnelemek” diyordu, göz önünde olmaya hiç hevesli değildi.
İlk oyun halkevinde
1947’de Malatya’da Demiryolları’nda çalışan Mevlit Bey ile Fahriye Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelen Yusuf Kenan Işık, annesinin perdelerini kesip şişelerin dibiyle mahallenin çocuklarına filmler oynatarak adım atıyor ‘gösteri dünyasına’. İlk oyununu Malatya’da halkevinde oynuyor. 11 yaşında babasını kaybettiğinde çocukluğuyla da vedalaşıyor. Sonra Ankara yılları. Kenan Işık’ın ilk işi Malatya’ya turneye geldiklerinde onu izleyip çok yetenekli bulan, Ankara’ya gelirse kendisini aramasını söyleyen Devlet Tiyatrosu sanatçısı Ziya Demirel’i bulmak oluyor. Sahnelediği oyunda asker sedyesi taşıtıyor Demirel, Kenan Işık’a. DT’nin kapısından ilk giriş. Üniversiteyi Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde okuyor, 1972’de sınava girerek Devlet Tiyatrosu sanatçısı oluyor. Ankara, Bursa, Adana arasında mekik dokurken Cüneyt Gökçer bir Dürrenmatt metni koyuyor önüne. Henüz 26 yaşındayken yönetmenlik serüveni başlamış oluyor böylece. Onlarca oyun sahneliyor ve yazıyor. Bir yandan TRT filmleri ve seslendirmeler.“ Cennetin Doğusu”, “Flamingo Yolu”, “Aşk Gemisi”… Sesi yüzünden çok önce ünleniyor.
Kenan Işık ile Cüneyt Gökçer, 1980-1981 sezonunda “Kral Lear”de.
53 yaşında gelen şöhret
1996’da İstanbul Şehir Tiyatroları’na genel sanat yönetmeni oluyor, dört yıl kalıyor görevde. Bu süreçte çok sevdiği Ahmet Hamdi Tanpınar’dan oyunlaştırdığı “Huzur” ve Şeyh Galib’in “Aşk Hastası” oyunlarını sahneye koyuyor. Son oyunları oluyor bunlar. Buradan doğruca ekranlara transfer olarak 2000 yılında hayatı boyunca talip olmadığı şöhrete kavuşuyor. Dünyanın 90 ülkesinde yayınlanan “Kim Beş Yüz Milyar İster?”in sunucusu olarak...
İzleyicinin büyük çoğunluğu ne iş yaptığını bilmiyor Kenan Işık’ın. Adeta 53 yaşında gökten zembille inmiş ve bir günde ünlü olmuş. İki çocuklu bir aile babası olarak televizyon işlerini ekonomik sebeplerle yaptığını söylese de yarışma sunuculuğu onun için dikilmiş bir elbise gibi oturuyor üstüne. Elini çenesine koyup yarışmacının gözbebeklerinin içine bakışıyla toplumun güven sembolüne dönüşüyor.
Arada Gülben Ergen ile “Dadı” dizisinde oynuyor, köşe yazıları yazıyor, şiir kasetleri, radyo programları, hatta haber sunuculuğu yapıyor. Adıyla özdeşleşen yarışmadan ise hiçbir zaman kopmuyor. Yarışmanın adı değişiyor, kanalı değişiyor, Kenan Işık hep sunucu koltuğunda. 2000-2007 arasında Show TV ve Kanal D, 2011’den sonra atv ekranlarından soruyor: “Son kararınız mı?”
2014 21 Mart’ında sauna çıkışında beyin kanaması geçiren Kenan Işık, 10 senedir komadaydı. Zaman zaman sağlık durumuyla ilgili gelen ‘iyi haberler’ heyecan yarattı, gözden uzak olsa da unutulmadı, hep bir umut beklendi. Ekranlardan gelip geçmiş en karizmatik, en nazik sunucuydu, seyirciyle kurduğu sıcak ama mesafeli, mutlaka saygılı ilişki çok özeldi. Ama hepsinden önce tiyatroya sevdalı bir ömre veda ettik, 29 Temmuz 2024’te. Uzun bir ekran molası vermiş olsa da, daha yazacağı, sahneleyeceği çok oyun, söyleyeceği çok cümle vardı.
“Makamlarda gözüm yok”
1996-2000 yılları arasında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda genel sanat yönetmenliği yapan Kenan Işık, 2007’de Kültür Bakanı Atilla Koç’un danışmanı oldu. “Birlik ve grup olmayınca, tek başına insan bir şey değiştiremez” diyordu bu görevle ilgili; “Bir şey değiştirebilecek mevkiler ve makamlar vardır ama o makamlarda benim gözüm yok. Ben öncelikle sanatçıyım. Sanatla, sanatçılarla bakanlık arasında bir köprü oluşturmak gerek. Bu konuda elimden geleni yapacağım.” 19 Kasım 2007’de İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın sanat danışmanlığına getirilen Işık, 2012 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda kendisinden habersiz yapılan yönetmelik değişikliği üzerine görevden istifa etti.