Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İki sene önce İstanbul Film Festivali’nde beni çok etkileyen bir belgesel izlemiştim, zaten o sene en iyi belgesel ödülünü de almıştı: “Eat Your Catfish”. “Ana Yurdu” filminin yönetmeni Senem Tüzen’in Adam Isenberg ve Noah Amir Arjomand ile birlikte yönetmenliğini üstlendiği film, ALS’nin tamamen felçli ve bütün ihtiyaçları için başkalarına bağımlı bıraktığı Kathryn’in hikâyesini olabildiğince onun bakış açısından anlatıyordu. Bir kere, kamera onun tekerlekli sandalyesine monte edilmişti, dolayısıyla dış gözlerden ona değil onun gözünden dışarıya bakıyorduk. Bu tercihin altında öncelikle eve onları her zamanki doğal hâllerinin dışında hareket etmek zorunda bırakacak yabancı bir film ekibini sokmama isteği yatıyormuş. Ama bizim sadece gözlerini hareket ettirebilen Kathryn’in dünyasını daha iyi hissedebilmemiz için de etkili bir seçim olmuş.

Haberin Devamı

Sahici bir aile portresi

İkincisi, izlediğimiz bir ‘kurban’ değil, bedenine söz geçiremese de son derece parlak bir zihne, keskin hatta acımasız bir mizah duygusuna sahip bir kadın. Hani bu bir kurgu olsa belki bu hastalıktan dolayı 24 saat onun gözünün içine bakan evlatlarını izlerdik, bir an şikâyet etmez, hiç yorulmazlardı. Ortama derin bir hüzün çöker, Kathryn fedakâr bir anne olarak onlara yük olmamak için gıkını çıkarmaz, şükran duyardı. Ya da belki büyük hesaplaşmalara girilir, devasa duygu patlamaları yaşanırdı. Belki. Nereden baktığınıza bağlı olarak.

Sahici bir aile portresi

Oysa “Eat Your Catfish”te olanca sahiciliği ve şefkati ve sertliğiyle hayat var. Zaman zaman karşısındakine de hiç acımadan “Beni tahta bir kutuya ya da IKEA poşetine koyup krematoryuma götürün” gibi vasiyetlerini sıralayabiliyor Kathryn. Ya da iş seyahatine çıkmak üzere olan oğluna (Filmin yönetmenlerinden Noah Amir Arjomand) “ölmek istiyorum” diyebiliyor bir anda. Oğlunun cevabı “Gözüm arkada kalsın, rahat edemeyeyim diye mi yapıyorsun bunu?” olabiliyor. Biri umutsuz, öteki yılgın. Her ikisi de o kadar insana dair haller ki.

Ama bir yandan da kızının düğününü görmek için sabretmekten, aile toplantılarına bir kenardan katılıp çocuklarına onları hayatta her şeyden çok seven bir anneleri olduğunu hissettirmeye çalışmaktan vazgeçmiyor. Hani babalar için “gölgesi yeter” derler ya, anneler için daha da geçerlidir bu, o hesap.

Haberin Devamı

Ortada bir de zamanında muhtemelen büyük yeminler edilerek girilmiş evlilik ve şimdi karısına son derece sabırsız ve davranan, “hayatımın kalanını neden buna vakfedecekmişim?” diye soran ve bunun için de suçlanamayacak olan bir koca var ki bu sahnelerin de bütün gerçekliğiyle filmde yer alması önemli. Çünkü kime yabancı ki aslında bu duygular da?

Biz bu çekirdek ailenin hayatının en mahrem köşelerine sızmasaydık bu olsa olsa bir ALS ile yaşama belgeseli olurdu, “Eat Your Catfish”te anlatılansa insan doğası, ortaya konan bütün güçlü ve zayıf yanlarıyla gerçek bir aile portresi. Ağır bir sınavdan çatırdayarak geçmekte olan bir aile.

Şimdi neden tekrar gündemde? Çünkü PBS’te yayınlanan “Eat Your Catfish” 45. Emmy Ödülleri’ne “Social Issue Documentary (Sosyal Mesele Belgeseli) dalında aday gösterildi. Ödüller 26 Eylül’de sahiplerini bulacak. Hem şans dileyelim hem bu vesileyle tekrar bir platformda yayına girmesini dileyelim. Ve tabii bu sefer hak ettiği ilginin küçük bir kısmını görmesini.