Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bazen öyle konular büyüyüp (büyüyüp demek bile tuhaf çünkü aslında hiç konu olmamalıydı) ‘mesele’ haline geliyor ki insan hangi çağda, hangi düşünce yapısıyla karşı karşıya olduğunu şaşırıyor. Bir oyuncunun oynadığı karakter ile kendisinin karıştırılması, ona bunun için hesap sorulması tam olarak böyle bir şey.

Bizim için alışılmadık bir şey değil, Yeşilçam’ın kötü adamlarının sokakta saldırıya uğradığı, her erkek oyuncuya ‘gey oynar mısın?’ diye sorulup cevabından manşet devşirilen bir kültürden geliyoruz. Oktay Kaynarca’nın Çakır’ının ruhuna 20 senedir lokma döktürülmeye devam ediliyor.

Haberin Devamı

Ama sosyal medya güç kazandıkça, klavye başına geçen her anonim kişi aslan kesildikçe iş ‘bir magazin hadisesi’ olmaktan çıktı, bir ‘linçe’ dönmeye başladı. Yaklaşık bir haftadır bunun son derece tatsız bir örneğiyle uğraşıyor ve oyunculuk nedir, oyuncu ne iş yapar gibi mesleğin ABC’sini sıralamak durumunda kalıyoruz: Melisa Sözen kuşağının son derece yetenekli, donanımlı, son olayda da gördüğümüz gibi bir o kadar kadar nazik ve olgun bir oyuncusu. Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu”nun (2014) Cannes macerasında çok ilgi gördü, Fransa’da da kapılar açıldı önünde. Normalde gurur duymamız gerekirdi bununla. 2019’da “Damien Dünyayı Değiştirmek İstiyor” adlı bir Fransız filminde başrol oynamıştı. Ama ondan önce, 2017’de Fransa’nın çok izlenen polisiye dizisi “Le Bureau des Legendes”da rol almıştı. Ne olarak? Suriye’de terör örgütü DAEŞ’e karşı savaşan terör örgütü YPJ’ye sızan çift taraflı bir ajan olarak. Şu anda bir sebeple bu ‘keşfedildi’ ve Melisa Sözen’i hem YPJ’li hem ajan olmakla falan suçlayan birileri çıktı ortaya.

Diziyle gerçeği karıştırmak

Kendisi inanılmaz kibar bir açıklama yaptı, “Gizli bir şey değil” dedi, “İçinde herhangi bir terör örgütünün övgüsü yok. Olsaydı, yedi yıl içinde zaten çoktan duymuş olurdunuz”. Sonra söyledikleri de ders niteliğinde ama yerine ulaşacak olsa bu konu gündeme bile gelmezdi. Gene de alıntılamak isterim: “Ben 25 yıldır oyunculuk yapıyorum. Kötü niyetli eleştiri, haksızlığa uğramak, hakaret, yalan haberler benim ne yazık ki büyürken alışık olmak zorunda kaldığım şeyler. Ama yaşı küçük ve hayat tecrübesi az yahut duygusal olarak hassas bir dönemde olan insanların bu zorbalıkla baş etmesi neredeyse imkânsız. (…) Bunun bir parçası olmayın, kendinizin ve etrafınızdaki insanların internet zorbalığı ile duygusal şiddet yaşamasına izin vermeyin. Ben vermeyeceğim.”

Haberin Devamı

Ayrıca kendimizi de – ülkemizin oyuncularını da böyle bir vasatlığa layık görmeyelim. Bayıla bayıla izlediğimiz dizilerde, filmlerde hayran olduğumuz oyuncular bu tür endişeler taşımadan istedikleri rolü oynuyorlar, kimsenin aklına onları rolleriyle karıştırmak gelmiyor, ne saçma bir şey bu.

Twitter’da Nihal Yalçın örnek verdi; “Homeland”de İngiliz aktör Damian Lewis esir düştüğü Ortadoğu’dan koyu bir Müslüman ve katliam yapmak üzere yetiştirilmiş bir terörist olarak dönen Nicholas Brody’yi oynuyordu ve ne ülkesinde ne başka yerde kimse ona terörist demedi. (Aynı dizide Numan Acar Taliban liderini, “Prison Break”te de DAEŞ komutanını oynuyordu, çok şükür ona da hesap soran olmadı). Şu sıralar Elisabeth Moss’un başrolünde olduğu casus gerilimi “The Veil”de de Haluk Bilginer insan kaçakçısı rolünde, benden duymuş olmayın.

Haberin Devamı

Örnekleri çoğaltmak saçma, demeye çalışıyorum ki diziyle – filmle gerçek hayatı ayıralım bir zahmet. Bunun katili var, seri katili var, tecavüzcüsü var, pedofili var, bu hikâyeler anlatılıyor ve bütün o rolleri birileri oynuyor. Kimseyi “o roldü, ben o değilim” gibi açıklamalar yapmak zorunda bırakmayalım. Bu devirde bari bunu yapmayalım.