Pencereden İstanbul manzarasına bakan genç kız telefonda “Anneanne, bak ne buldum” diyor; “Beni ilk götürdüğün filmin biletini”. Saklamış özenle, balonlu naylonun içinde. Şimdi gene filme gidecekler. Anneanne, aynada özenle hazırlanmakta. Şık gidilir çünkü festivale. Üstelik zamanında bilet kuyruğunda beklerken rahmetli kocasıyla tanışmış bir anneanne bu. Çerçeveden bir fotoğraf bakıyor, balonlu naylon içinden. Sonraki yıllarda torunu almış dedesinin yerini. Ailede kuşaktan kuşağa aktarılan bir gelenek olmuş; İstanbul Film Festivali’ne gitmek. Artık bilet kuyrukları yok ama festival 43 yaşında.
Annemin evindeki odamda çekmeceleri karıştırırken bir cüzdan buldum, pembe, tam genç kız işi. İç yüzeyine Madonna, AHA, Duran Duran çıkartmaları yapıştırılmış, Bravo dergisinden çıkma. İçi de tıka basa bilet dolu. Emek Sineması, Sinepop Sineması, Kent Sineması, Dünya Sineması… Tarih atmışım arkalarına, hangi film olduğunu yazmışım, kimle gittiğimi.
Bizim ailede de kuşaktan kuşağa aktarılan bir adetti, İKSV İstanbul Film Festivali’ni (O zamanki adıyla Sinema Günleri’ni) izlemek. Bayağı hazırlık yapılan, çıktığı gün gidilip gişelerden program kitapçığı alınıp günlerce incelenen (İMDB puanı olmadan film seçiyoruz, hayal edin) bir etkinlik. İlk olarak annemle babam tarafından Emek Sineması’nda bir filme götürülmüştüm. Bugün yerinde yeller esen Bab Kafeterya’da son bulurdu bu faaliyet genelde.
Galatasaray Lisesi’nde okurken kendim başladım festival takibine. Annemle, babamla, ablamla bir festival filminde karşılaşıvermek olağan bir durum, film festivali kabul edilebilir bir okul kırma sebebiydi. Form alarak istediğimiz filmleri işaretlediğimiz, battaniyemiz ve termosumuzla AKM’nin önünde bilet kuyruğunda sabahladığımız bir dönem. Sabah olacak, kapı açılacak, formunu en önce veren biletlerine kavuşmaya yaklaşmış olacak. Böyle bir kuyrukta tanışılır da evlenilir de.
Bugün artık olayın neredeyse tüm aşamaları değişti. Festival kitapçıkları QR kodlarında, aplikasyonlarda, ceplerimizde. Biletler de parmağımızın ucunda. Değişmeyen bir şey var; hala şehre nisan İstanbul Film Festivali’yle geliyor.
Baştaki anneanne – torun hikâyesi, 17-28 Nisan arasında N Kolay ana sponsorluğunda gerçekleşecek 43. İstanbul Film Festivali’nin tanıtım filminden. Yapımını Depo Film’in, yönetmenliğini Elif Kalkan’ın üstlendiği filmin devamında Nur Sürer ile Ece Bağcı’nın oynadığı anneanne - torun Ekin Beril’in şarkısı eşliğinde sinemaya doğru yürüyorlar. Gördükleri çiçek saksıları balonlu naylonlara sarılı. Asri Turşucu’nın kavanozları, Beyoğlu yol tabelası, Atlas Sineması’nın adı… Korunup kollanacak ne varsa… En önemlileri filmin son sözünde: “Kendimizi, gülmelerimizi, ağlamalarımızı, benzerliklerimizi, farklarımızı, koruyalım. Birbirimize, filmlere, festivale sarılalım.”
Biletlerinizi sakladıysanız
Sizin de filmdeki kız gibi, benim gibi sakladığınız festival biletleriniz varsa, onu getirip bu yılın Zurich Sigorta iş birliğiyle restore edilen filmine biletinizi alabilirsiniz: Atıf Yılmaz’ın Ümit Ünal’ın senaryosundan sinemaya aktardığı, başrollerini Türkan Şoray ile Oğuz Tunç’un üstlendiği, 1987 yapımı “Hayallerim, Aşkım ve Sen”in Atlas Post Production tarafından restore edilmiş kopyası 19 Nisan Cuma günü Atlas 1948 Sineması’nda film ekibiyle birlikte izlenecek.