“Tango Buenos Aires’in kendisidir. Çünkü tango orada doğdu, söylendi ve dansla yayıldı. Uzak kalındığında tangoya duyulan hasret ne kadar derinse, ona kavuşulduğunda ortaya çıkan birleştirici ruh ve şuur o kadar büyüleyicidir” der şair Florencio Escardo
Buenos Aires’i ziyaret eden turistlerin büyük bir kısmı bu güzel şehre sırf tango yapmaya gelirler demek herhalde yanlış olmaz. Özellikle son birkaç yıldır Arjantinliler de bunun farkında olsa gerek, bu talebi karşılayacak sayıda tango şovu, okulu, kursu ve hatta gelenler rahat bulsun diye haritalar-kitapçıklar bastırıp şehrin dört bir yanına dağıttılar. Bir hafta sonra başlayacak olan tango festivali öncesinde ülkemizde de popüler olan bu dansın biraz tarihini incelemeye karar verdim. Bugün ışıltılı dans salonlarında yapılan bu hüzün dolu müziğin ve beraberinde ortaya çıkan seksi dansın aslında nereden geldiğini biliyor musunuz?
Tangoyu anlamak için bu müziği yaratan insanları anlamak gerek. Buenos Aires 19’uncu yüzyılın son yılları ve 20’nci yüzyılın ilk yılları arasında çoğunlukla Avrupa’dan, özellikle İtalya’dan gelen göçmenlerle dolmuştu. Gerek onlar, gerekse Afrika kökenli özgürlüklerine yeni kavuşmuş köleler, yani Portenolar (Buenos Aires’te yaşayanlara verilen isim, liman şehri ya da limanlılar anlamında) bu müzikte yeni hayatlarını anlatmaya çalışırlar. Tango özünü bir hayat tarzından alır.
Büyük ümitlerle topraklarını terk eden, kendilerini büyük kentin karmaşası içinde bulan bu insanların duygularıyla Buenos Aires’in kenar mahallelerinde ortaya çıkar tango. Bu göçmenler tangolarda hayal kırıklıklarını, öfkelerini, kavgalarını, aşklarını, yalnızlıklarını ve tutkularını anlatırlar (son yıllarda uzun süre uzak durdukları tangonun tekrar ortaya çıkmasında Arjantin’in içinden bir türlü çıkamadığı ekonomik ve politik krizlerinin de etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz).
Başlangıçta Boca Mahallesi ve çevresinde göçmen ailelerin işgal ederek ev haline getirdiği, banyo ve mutfakların paylaşıldığı bir tür pansiyona dönüşen binaların avlularında flüt, gitar ve kemandan oluşan üç-dört kişilik müzik topluluklarının eşliğiyle yapılan bu halk dansında bir süre sonra gitar yerini piyanoya bırakır ve flüt de yaklaşık 1870’te Almanya’dan gelen bandoneon ile yer değiştirir. Bu yeni müziğe tango adının verilmesinde Latince’de dokunmak anlamına gelen tangere fiilinden ya da Afrika’dan gelen candomble ritmlerinden birisi olan tan-go seslerinden etkilenildiği söylenir. Ortaya çıkan dansa bakılırsa büyük bir ihtimalle ilk teori doğru olsa gerek.
Limanın yapılması ile gelen işçilere “gerekli” olan bir diğer vazgeçilmez tango öğesi ise kuşkusuz genelevlerdir. La Boca, Los Corrales Viejos, Miserere, Belgrano ve Palermo gibi kalabalık mahallere açılan quilombolar (günümüzün Buenos Aires argosunda bu kelime gürültü-patırtı yerine kullanılır) yani genelevler genelde Avrupalı mafyaların kontrolünde olup bu mekanlarda bu yeni müziğin yayılması çok hızlı olur. Ne de olsa tenin tene değdiği dansları ve bu mekanlara gelen insanların hikayelerini anlatmış ilk tangolar.
Carlos Gardel başka bir boyuta taşıdı
Tangolar sanılanın aksine (ve Türkçe’de duyduğumuz gibi) aşk şarkıları değil
aslında sokak serserilerinin kavgalarından, karşılıksız aşklardan, ihanetlerden ve
işlenen suçlardan bahseder. Bu da ilk günlerden beri Arjantin’de ekabirler tarafından bir alt kültür olarak kabul edilmesine ve aşağılanmasına hatta uzun
bir süre yönetim tarafından yasaklanmasına yol açar. Ta ki Carlos Gardel 1917 yılında
her türlü argo ve erotizmden uzak sözlerle smokin giyerek Hollywood’da ve Avrupa’nın önemli şehirlerinde tango söyleyene ve tangoyu başka bir boyuta taşıyana kadar.
Bir de tabii Paris sosyetesinin bu dansa olan özel ilgileri Arjantin sosyetesinin fikrini değiştirmesine yardımcı olur.
Krizin ardından sahiplenildi
Tango altın çağını 1930’lardan 1950’lere kadar yaşar. 50’li yıllarda yönetime gelen dikta rejimleri halkın çeşitli alanlarda gruplaşmasını, kalabalıklar halinde bir araya gelmesini yasaklayınca Arjantinliler dans etmeyi bırakır, birçok müzisyen ve dansçı sürgüne gider. 1980’lerin sonunda askeri yönetimin bitmesi ile tango Arjantin’e tekrar döner. Belki de bu yüzden tango pek değişmez ve 40’lı yıllarda kullanılan figürlerini, ritmlerini koruyabilir.
2002’deki krizin ardından ekonomiyi canlandırmak için Arjantin, kendi toprakları dışında neredeyse daha popüler olan dansı bir anda tekrar sahiplenmeye karar verir. Tango turizmi, Mendoza’daki şarap turizminin ardından herhalde ikinci sırada. Japonya’dan İsveç’e tangocuların buluştuğu uluslararası festivaller her sene yapılıyor. Eğer siz de
çoğu tangocunun söylediği gibi yeni bir hayata hazırsanız ayakkabılarınızı giyin ve buyrun dans pistine!
Carlos Gardel, smokini ve erotizmden uzak dansıyla tangonun Hollywood ve Avrupa’da yayılmasını sağladı.