Emekli Washington elçisi Faruk Loğoğlu, Sarıgül’ün dış politika kurmayı olarak siyasete giriyor. Irak Savaşı’na giden süreçte Washington’la hassas müzakereleri götüren Loğoğlu, “Eksen kayması var” diyor
Mustafa Sarıgül, dün İzmir’de beklenen çıkışını ‘Hikmet Abi’ formülünü açıklayarak yaptı. Aslında eski CHP lideri Hikmet Çetin’in Sarıgül liderliğinde henüz partileşmemiş Türkiye Değişim Hareketi’nde yer alması sürpriz olmadı.
Hareket’in hedefi, hem CHP’ye alternatif yeni bir sol rüzgâr estirmek, hem de 2011 seçimlerinde kararsızları, AK Parti muhaliflerini, CHP’ye küsen Alevileri ve geçmişte Cem Uzan’a %7’yi hediye eden ‘şehirli’ oyların bir bölümünü çekmek.
Bugünkü konjonktürde adımlarını doğru atan değişimci bir hareketin yüzde 10 barajını geçmesi ihtimal dışı değil. (Dün Habertürk’te yayınlanan konsensüs anketine göre Sarıgül, Tayyip Erdoğan’dan sonra en popüler lider.) Ancak Sarıgül’ün sokaktaki popülaritesine rağmen, ‘kadro’ sorunu var. Sahi kimlir var Şişli Belediye Başkanı’nın ekibinde?
Dün Bornova’da Sarıgül ve Hikmet Çetin’in yanında, partinin program ve tüzük çalışmalarında kilit rol üstlenmesi beklenen tanıdık bir sima vardı: Türkiye’nin eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu.
Loğoğlu, diplomasiden siyasete geçen ilk isim değil. Akla hemen Onur Öymen, Şükrü Elekdağ, Deniz Bölükbaşı ve Nüzhet Kandemir geliyor. Fakat son yıllarda sık sık yorumcu olarak televizyon ekranlarında gördüğümüz Loğoğlu’nun dış politikada eski meslektaşlarından daha az statükocu, daha liberal olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Loğoğlu ve ‘Mimi’ lakaplı eşi Mevhibe Hanım, 2001-2006 yıllarında Washington’da diplomatik çevreler ve yemek davetlerinin en aranan çiftiydi. Büyükelçi, Irak savaşına giden hassas süreci iyi yönetti. O yüzden ABD başkentinde büyük saygı görüyor, hala çok dostu var.
Emekli olduktan sonra Ankara’daki düşünce kuruluşu ASAM’ın başkanı olan Loğoğlu, bu görevi 2007’de evinde verdiği bir akşam yemeğine Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Sabih Kanadoğlu’nun katılmasıyla aniden devretmişti. Hükümetin yemeğe tepkisi, ASAM’ın ana sponsoru Ülker’i ürkütmüş, Loğoğlu da aradan çekilmişti.
Emekli büyükelçiyi dün siyasetteki ilk gününde Bornova Meydanı’nda yakaladım.
Peki Sarıgül Hareketi’nin dış politikası ne olacak? AK Parti döneminde Müslüman dünyası ve Rusya’yla gelişen paralel eksenlere sahip çıkacak mısınız?
Loğoğlu yeni hareketin ‘Türkiye’de güçlenmesini istediğimiz laik demokratik yapısıyla uyumlu’ bir dış politika hedeflediğini söyledi: “Dış politika çok yönlü olmaya devam etse de Avrupa-Atlantik camiasında yeri belli ve Avrupa üyeliğini stratejik hedef yapmış bir Türkiye arzuluyoruz.”
Ardından eski diplomat-yeni siyasetçi, ilk demecinde hükümete yüklendi: “Türkiye’de eksenin kaydığı muhakkak. Benim için asıl olan, eksen değişikliğine konu olan İran, Suriye, Hamas’la ilişkiler değil; bunların kaynağında ne yattığı. Ben bunların kaynağında dini esaslardan yola çıkan bir dünya görüşü olduğunu düşünüyorum”
Nihayet kadınlar da var
Büyükelçi Ayşe Sezgin’e yıllardır Avrupa Birliği toplantılarında, kritik zirvelerde, liderlerin yurtdışı seyahatlerinde rastlarım. Genelde heyetteki tek kadın o olur, hiç bozmadığı şıklık ve zarafetiyle bir köşede çantasından notlarını çıkararak sessizce toplantılara hazırlanır.
Ayşe Hanım’a bu hafta da Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın Madrid gezisinde rastladım. Bağış, “Biliyorsunuz yakında Ayşe Hanım en yüksek rütbeli kadın devlet memuru olacak” diye hatırlatmasaydı, muhtemelen konuyu araştırmak aklıma gelmeyecekti.
Araştırınca hem üzüldüm, hem sevindim. Dışişleri’nde 26’ncı yılını dolduran AB uzmanı Büyükelçi Ayşe Sezgin, çok yakında AB işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısı olarak göreve başlayacak. (Ayşe Hanım’ın eşi Aydın Sezgin de Dışişleri’nde diplomat.) Bu onu, cumhuriyet tarihindeki en üst rütbeli kadın bürokrat yapıyor.
Ancak ne yazık ki Ankara’daki durum kadınlar açısından içler acısı olmaya devam ediyor. Türkiye’nin erkek-egemen başkentinde üst düzey devlet memurları arasında tek tük kadın var. Bakanlardan hiçbiri kadın müsteşarla çalışmıyor. Milli Eğitim, Sağlık, Hazine gibi bakanlıklarda bol kadın olmasına karşın müsteşar yardımcıları arasında kadın yok; kadın daire başkanları ve genel müdürler ise bir elin parmağını geçmeyecek kadar az.
Öcalan’ı sorguladı
Tek istisna, MİT. Teşkilatta, istihbarattan sorumlu müsteşar yardımcısı, kadın. MİT teşkilatın kalbindeki bürokratın ismini sadece A.G. olarak açıklıyor ancak Ankara kulislerinde Öcalan’ı sorgulayan ekipte olduğu ve ilk isminin ‘Ayşe’ olduğu bilgisi var.
Tüm bakanlıklar arasında oransal olarak en fazla kadın yönetici ise Bağış’a bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nde. ABGS’de Genel Sekreter Volkan Bozkır’ın dört yardımcısından biri Nurşen Numanoğlu ve 14 daire başkanından 9’u kadın.
Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları’ndan Selma Acuner’e göre Ankara, bürokrasisindeki bu acıklı tablo tam anlamıyla bir ‘temsil krizi’. Acuner, Türkiye’nin bu anlamda Avrupa’daki en erkek-egemen ve ataerkil bir devlet yapısına sahip olduğunu, kadınlara çocuk bakımı gibi destek hizmetlerinin verilmemesinin bürokrasideki birçok parlak kadını yıldırdığını anlatıyor: ‘Ayşe Hanım’ın seçilmesi önemli çünkü diplomat kadınların işleri daha kolay değil. Çocuk yaptıktan sonra eşleri kariyerlerinde ilerlerken onlar evde kalıp çocuk bakmak zorunda kalıyorlar.’ Kısacası Türkiye’de devlet, hâlâ Devlet Baba!