Gezi olayları sırasında Kabataş’ta Z.D. isimli başörtülü bir kadının tacize uğramış olması, bana olası geldi. Haberi ilk okuduğumda, ”70-100 arası üstü çıplak, elleri deri eldivenli adam” bölümünün abartılı olduğunu düşünsem de, ortada bir taciz vakası olduğuna pek şüphe etmemiştim. Haklıymışım.
Burası, 6-7 Eylül’de (1955) galeyana gelenlerin yan komşularının evini bastığı, Madımak yanarken seyretsin diye çocuklarını omzuna çıkarttığı, Doğu’da ”nahoş” işler olurken memleketin Televole’ye kilitlendiği topraklar. Biz tanıyoruz kendimizi. Milyonlarca insanın sokakta olduğu eylemlerde herkesin pirüpak olmadığı, arada vandalların, magandaların, provokatörlerin de olabileceği ortada.
Bu yüzden ”Gezi’ye gölge düşürüyor” diye herhangi bir komplekse kapılmadan, bu olayı hemen kınadım. Ikınıp sıkılmaya gerek yok; zaten Gezi ruhu bu değil. Bilen biliyor.
Taciz edilen başörtülü kadın hepimizin kardeşidir.
Ama Ethem Sarısülük de, Medeni Yıldırım da, Eskişehir’de protestolara katıldığı için ”sivil ve eli sopalı” kişiler tarafından öldüresiye dövülen ve hala komada olan Ali İsmail Korkmaz da bu memleketin evladıdır. Onlar da kardeşimizdir; bunu unutmayın, unutturmayın...
İktidar, Gezi olayında tansiyonu düşürmüş olsa da, piramidin en tepesinde hala bizler-onlar hissi hakim. Bu yüzden asıl ismi Zehra olan Z.D.’nin başına gelen o korkunç sahne hep anlatılıyor, programlarda ismi geçiyor, ancak protesto ederken yaralanan ya da ölenlerle ilgili en ufak bir hatırlatma yok.
Bırakın anmayı, merhamet dahi yok.
Siz siz olun, hangi makamda olursanız olun, o hissi kaybetmeyin.
Bu sağlıksız siyasi ortamda, medyanın da o kutuplaşmayı içselleştirerek meşrebine göre ya sadece Z.D. meselesine ya da sadece Gezi’deki polis müdahalelerine odaklanmasına şaşırmamak lazım. Memleketteki ruh hali o kadar bozuk ki, yüzlerce kilometre ötedeki Mısır’ı bile analiz edemiyoruz. İktidara yakın medya, #Yedirtmeyeceğiz sloganıyla sanki dünyada demokrasinin tek sembolü Mursi’ymiş gibi, kalanlar ise Mısır’ın askeri darbeye sürüklenmesini gizli bir ”Oh!” çekerek izlemekte. Yazık.
Bütün bunlar arasında dün Adalet Bakanlığı’ndan gelen bir notu önemsedim. CNN Türk’te Akif Beki’yle yaptığımız programda, Eskişehir’de komalık edilen ve hala şuuru kapalı olan Ali İsmail Korkmaz’ın durumunu konuşmuştuk. Vahşi olayın en çıldırtıcı yanı, polise verilen kamera görüntülerinin silinmiş olması ve 19 yaşındaki gencin 20 saat hastaneye alınmaması.
Adalet Bakanlığı’ndan gelen notta, 2 Haziran’da ”elinde beysbol sopası ve cop olan 3-4 kişi tarafından darp edildiği” (öldürmeye teşebbüs) iddiasıyla başlatılan soruşturmada, 40 adet dijital veri olduğu, 3 esnafın tanıklık yaptığı, yaralıyı tedavi etmeyi reddeden Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde (İsme bak, tiplere bak!) görevli polis ve doktorlar hakkında soruşturma başlatıldığı yazılıyor.
En azından, dedim kendi kendime, en azından... Merhamet yoksa memlekette, bari adalet olsun. Biz de umudumuzu kaybetmeden yazmaya, çizmeye, bu tarz olayların soruşturulmasını talep etmeye devam edeceğiz. Başka ne yapabiliriz?