ABD ve Çin arasındaki gerginliği en başından beri bir ticaret savaşından çok teknoloji savaşı olarak görüyorum. ABD’nin yaptığı, Çin’in teknolojik üstünlüğünü geciktirmek...Son 6 - 9 aylık küresel ekonomik raporların ilk cümlesi hep “ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarında...” diye başlıyordu.
Yılsonuna kadar “ilk raundun” sona ermesi ve ‘Faz 1’ anlaşmasına varılmasına dair daha net yanıtlar günlere girmiş olabiliriz.
Noel ve yılbaşı öncesi ABD tarafı, vatandaşlarına bir Noel hediyesi vermek isteyecektir. “Başardık, Çin’i dize getirdik” demek, 2020 başkanlık seçiminde Trump’ın elini güçlendirecek hamle olabilir.
Aslına bakarsanız en başından beri olayı ‘Ticaret Savaşından’ çok bir ‘Teknoloji Savaşları’ olarak gören taraftayım.
Kısa vadede ABD’nin Çin ürünlerine koymuş olduğu yeni/yüksek gümrük vergileri, ABD’nin Çin’e karşı verdiği dış ticaret açığını sınırlı olarak azaltsa da (Çin’in ABD’ye olan ihracatı düşmeye başladı!) orta - uzun vadede Çin’in ihracatı çok da engellenebilir gibi görünmüyor.
Küresel üretim zincirinde Çin artık çok önemli bir yer tutuyor. Çin’deki düşük maliyetli ara ve nihai mamullerin cazibesinden uzun süre kaçınabilmek (ABD’nin, Çin’den ‘ithal ettiği deflasyon’dan kolay kolay vazgeçmesi) mümkün olmadığı gibi, Çin de ABD’ye doğrudan ihraç edemese de dolaylı yollardan bu ihracatı yapmanın bir veya birçok yolunu bulacaktır.
Çin için küçük de olsa “aracı maliyetlerine” katlanacağı bu yöntemleri bulmak, biraz zaman maliyetine katlanmak anlamına gelecektir. Tüm bunlar Çin’in uzun vadeli planları için çok da önemli maliyetler olmayacaktır!
5G fark yaratacak
Asıl “savaş” bence teknolojide yaşanıyor. ABD; Huawei üzerinden Çin’in son yıllarda yakaladığı teknolojik alt yapı avantajı ile kendisini geçip gitmesini geciktirmeye çabalıyor.
5G teknolojisi konusunda Çin çok daha önde gidiyor. 4.5 G’den çok çok hızlı ve verimli olacak 5G teknolojisi ile iletişim çok hızlanacağı gibi, Endüstri 4.0 çerçevesinde “nesnelerin interneti” aracılığıyla üretim modelleri önemli ölçüde değişecek, verimlilik çok daha fazla artacaktır.
Üretimde Çin’in gerisine düşen ABD, Çin’in bu teknoloji sayesinde daha da öne çıkacağı bir rekabeti önlemeye, önleyemediği yerde de geciktirmeye çabalıyor.
Çin, 1.4 milyar nüfusunu yüz tanıma teknolojisi ile çok yakından izleyebiliyor. Vatandaşlarını “like” benzeri notlamaya bile başlamış durumda. Tatil sezonlarında notları yüksek “iyi vatandaşlar” öncelikli olarak bilet bulabilirken, notları düşük olanlar bilet dahi “bulamıyorlar”!
Kayıp cüzdan geldi
Bir Türk işadamının başına gelen Çin’deki teknolojinin sosyal hayatı da nasıl etkilediğine dair iyi bir örnek teşkil ediyor. Pekin’den 4 saatlik mesafedeki 5 milyonluk bir “kasabaya” gittiklerinde, tercümanın cüzdanını Pekin’de en son gittikleri yerde unuttuklarını fark ediyorlar.
İşadamı tedirgin olurken, tercüman sükûnet içinde ’dert etmeyin yakında gelir’ diyor. Nitekim ertesi gün cüzdan sahibine ulaşıyor. ‘Nasıl olur bu?’ deyince tercüman anlatıyor:
“Cüzdanımı bulan, kameralar olduğundan cüzdanı cebine koyup gidemez, bir polis merkezine bırakır, aksi takdirde hem ceza alacağını, hem de ‘notu düşeceğini’ bilir.
Polis de kimliğimi inceledikten sonra benim ulaşım bilgilerimi, otel kayıtlarımı ve dönüş ulaşım bilgilerimi inceledikten sonra yerimi belirleyip, cüzdanı bana ulaştırmıştır” diyor.
Düşünün; tüm bunları 1.4 milyar insan için yapabilen, bunca insanı izleyip, verilerini saklayıp, işleyebilme kapasitesine sahip Çin karşısında değil ABD’nin, tüm dünyanın işi çok zor görünüyor.
ABD’nin de yaptığı aslında ticaret savaşları adı altında bu teknolojik üstünlüğü Çin için geciktireceği bir teknoloji savaşını arka planda yürütmek.
Ne denli başarılı olacak, herkes gibi benim de şüphelerim var. Ancak Çin; düşen büyüme hızını yükseltebilmek için değilse de düşüşünü yavaşlatıp, yüksek büyüme hızlarındaki (yüzde 5 - 6 seviyelerine dahi önümüzdeki yıllarda razı olacaklardır!) yataylığı sağlayabilmek adına bu hamleleri yapmaya devam edecektir.
Korkarım yeni yılda da Çin - ABD Ticaret Savaşları (Teknoloji Savaşları) raporların hep ilk maddelerinden biri olmaya devam edecektir. Buna bir de Çin’in “Tek Kuşak - Tek Yol” projesi (Buna başka bir yazıda değineceğim) eklendiğinde, Çin sadece 2020’de değil önümüzdeki 10 yılda çok daha fazla dünya gündemin işgal edeceğe benziyor.
Brexit (nihayet) geliyor!
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasını (Brexit) savunan Boris Johnson’ın liderliğini yaptığı Muhafazakâr Parti, geçtiğimiz hafta yapılan erken seçimlerde İşçi Partisi’ne karşı ezici bir üstünlükle önde çıktı.
326 milletvekili ile parlamento çoğunluğunun elde edilebildiği İngiliz Parlamentosu’na 365 milletvekili sokan Boris Johnson’a karşı Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi 203’te kalmış durumda.
Bu sonuçlarla İngiliz halkı (her ne kadar yine gençler ‘kalalım’, yaşlılar ‘ayrılalım’ demiş olsalar da) Brexit’e tam desteğini vermiş oldu.
Küreselleşmenin olumsuz sonuçlarının farklı yorumu olarak (Milliyet’te yayınlanan “Küreselleşmenin Laneti” başlıklı yazıma bir göz atmanızı öneririm) AB’yi suçlu gören İngilizler, Johnson’a en kısa sürede AB’den ayrılma için tam yetkiyi vermiş durumda.
Belirsizlik azaldı
İhtimaldir ki, önümüzdeki birkaç haftada AB ile başlayacak “boşanma trafiği” önümüzdeki yılın ilk bir - iki ayında sonuçlanacaktır. Bir umut, bu seçimlerde İngilizler belki vazgeçerler diye bekleyen AB de bu süreci mecburen kısa sürede sonuçlandırmak isteyecektir.
Belirsizliğin azalması ile birlikte ‘İngiltere’ye iltifat ve fon akışı artacaktır’ diye düşünen piyasa katılımcıların alımları ile pound, dolar karşısında Mayıs 2018’den bu yana en yüksek seviyesi olan 1.3515 seviyesinde kadar yükseldi. 1.3342’deki kapanışın 1.3133’teki düşüş trendinin üzerinde olması yeni yükseklerin görülmesi ihtimalini arttıracaktır.
17 Nisan 2018’de görülen 1.4376 seviyesi bir sonraki yükselişteki ana hedef gibi görünüyor. Bu seviyenin Mayıs 2016’daki “çoklu dip - düzeltme” seviyelerine yakın olması bu seviyenin üzerine ilk denemelerde çıkılmasını zorlaştıracaktır.
Türkiye’yi ilgilendiren kısmına bakıldığında, AB ile olan Gümrük Birliği anlaşmamızın dışına çıkan İngiltere ile ayrı bir dış ticaret ve gümrük anlaşması imzalamamız gerekecek.
Bu konuda ön çalışmaların yapıldığına şüphe yok, Brexit sonrasında kısa zamanda imzalanması her iki ülke açısından önemli olacaktır. Özellikle ihracat açışından Türkiye için önemli pazarlardan biri olan İngiltere ile kısa zamanda bir ticaret anlaşmasına varılması önemli!
Borsada yükseliş sürecek mi?
Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası haftalık politika faizini 200 baz puan indirdi. Yüzde 14’ten, yüzde 12’ye gerileyen (Geçtiğimiz hafta başındaki “revize tahminim” 200 - 250 baz puan indirilmesi yönündeydi! Kamu bankalarının kredi faizlerinden kaptığım “tüyo” nedeniyle kendimi bilmiş bile addetmiyorum!) politika faizine rağmen kurda çok önemli bir hareket olmadı.
Piyasada faiz indirimi çok önceden fiyatlanmış olduğundan geçen hafta başı 5.8170 kadar yükselen dolar/TL kuru, faizin açıklanmasından sonra 5.7625’lere kadar bile geriledi!
Haberlere bağlı
Yaptırımların ABD Senatosu alt komitesinden geçmesi sonrası haftayı 5.8150’den kapatan dolar/TL’de bu haftaki seyir olası yaptırım haberlerine bağlı seyredecek gibi görünüyor. Haber gelmezse yatay seyrin korunmasını, yaptırım haberlerine bağlı olarak yeniden 5.9250 seviyelerine doğru bir yükseliş olabileceğini tahmin ediyorum. Asıl merak edilen Borsa tarafı... Geçtiğimiz haftayı 110.476 seviyesinden kapatan BIST 100 endeksinde 107.100 seviyeleri önemli eşikti. Kararlı şekilde aşılması ile 117.950’deki bir sonraki direnç / düzeltme seviyesi ufukta göründü. Ancak bu seviyeye hızlı şekilde gidilmesini beklemiyorum. Bir kâr realizasyonunda 107.100 seviyesinden sonra 102.500 - 650 bandı önemli bir destek seviyesi olabilecek gibi.