Sebze ve ağaçsız meyvelerin ekim zamanı geldi. Bunu hızlı halletmemiz gerekiyor. Aksi takdirde korona sonrası dönemde bir de gıda arz güvenliği riski ile karşı karşıya kalabiliriz.
İlkokuldayken; 50 yıl öncesinden söz ediyorum(!); dünyada gıda konusunda kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri olduğumuz bize öğretiliyordu.
Yarım asır sonra mercimeği Kanada’dan, mısır ve soyayı Amerika’dan, buğday ve arpayı Ukrayna ve Rusya’dan ithal eder olduk! Hayvancılıktaki durumumuzu hiç konuşmayalım bile...
Korona sonrasında gıda (daha doğrusu tarımsal emtia) üreticileri, kendi ihtiyaçlarını garanti altına almak amacıyla belli sürelerle ihracatlarına sınırlama getirdiler. Korona sonrasının pek de beklenmedik etkilerinden birini de gıda tarafında yaşıyoruz.
Sanayici Zuhal Mansfield’ın henüz geniş kesimlere ulaşamamış bir yazısından (Twitter’da paylaştım!) öğrendiğim kadarıyla Çinli 300 bin arı üreticisi kovanlarını doğaya yerleştirememişler. (Bizde de durum çok farklı olmasa gerek!) Sadece bal için değil, bitkilerin döllenmesi açısından da önemli olan arıların doğada dolaşamaması tarımsal üretimi de olumsuz etkileme riski taşıyor.
Ekim, dikim, hasat
En iyi mısır üretimi konusunda hemen her yıl ödül alan ve en iyi tohumlarını etrafındaki çiftçilere dağıtan Amerikalı bir mısır üreticisine neden iyi tohumlarını diğer çiftçilerle paylaştığını sormuşlar:
“Tozlaşma nedeniyle, onlar iyi tohum kullanmazsa ben iyi mısır üretemem ki!” diye yanıtlamış. Korona sonrasındaki en önemli sorunlardan birisi de küresel gıda arz güvenliği olacak. Kuzey yarı kürede buğday, ayçiçeği, arpa gibi ürünlerin ekimleri “ekim” ayında, salgın öncesinde tamamlandı.
Şimdi sırada sebze ve ağaçsız meyvelerin ekimi zamanı geldi. Bunların ekim - dikiminde sorunları olabildiğince hızlı halletmemiz gerekiyor. Sokağa çıkma yasaklarında tarım ile uğraşanlara; ekim - dikim - hasat konularında; istisnalar uygulanıyor.
Ancak bunların zamanında uygulanmasına özen gösterilmesi gerekiyor. Aksi takdirde ‘PostCorana’ döneminde bir de gıda arz güvenliği yaşama riski ile karşı karşıya kalabiliriz.
Mansfield’ın bir başka önerisi daha var ki; bu konu uzun zamandan bu yana ilgimi çekiyor ve takip ediyorum; “dikey tarım”! Kapalı alanlarda, özel ışıklar altında, sınırlı su ve pestisit kullanılmadan, normal tarla alanının 3 - 5 katı üretim alınabilen, pazara hızlı ve fiziki kayıpsız ulaştırılabilen tarıma yönelme zamanı gelmiş gibi görünüyor.
Mevsimsiz üretim...
Bunun için eski fabrika binaları, çalışm(a)mayan AVM binaları kullanılabilir. Hem organik hem de ulaşım zaiyatı oluşmadan nihai tüketiciye ulaştırılabilen böylesi bir tarım yöntemine geçilmesinin zamanı gelmiş olabilir.
Buna devlet veya yerel yönetimlerin desteği sağlanabilir ise “mevsimsiz” bir şekilde taze sebze ve bazı meyveler konusunda önemli kazanımlar elde edebilir, koronavirus krizini bir anlamda fırsata çevirebiliriz.
Para basmadan, IMF olmadan
Anlaşalım! Her geçen gün içine kapanan; işsizliğin arttığı ve sosyal mutabakatın her gün zayıfladığı bir ülke istiyorsak, evet biz bize yeteriz. En azından fakirlikte eşitlenerek ve yerli - milli duygularla bunu acılı da olsa; başarabiliriz. Ancak bunu belli yaşın üzerindekiler ile başarabiliriz. Gençlere bunu anlatmak hayli zor. Üniversitelerde okuyan, mezun olduğunda iş bulma umudu hayli azalmış gençlere bunu anlatmak hayli zor olacaktır.
Bu nedenle enflasyondan önce (bunu ben mi söylüyorum?!?) “işliliği” önceliklendirmemiz gerekiyor. İnsanları işli ve maaşlı/gelirli tutmamız gerekiyor. Bunun için birçok adım atıldı. Kısa çalışma ödeneği, 3 ay boyunca işten çıkarma yasağı v.s. Ancak hiçbir işyerine ve SGK’ya kayıtlı olmayanları unutmamalı.
TCKN’ye para vermemiz lazım! Kayıtlı veya kayıtsız; vergi vermeye devam edebilen TC vatandaşları hariç hemen herkese bankalı olsun olmasın TC kimlik numarası bazında açılmış hesaplarına ayda 500 - 750 TL gibi bir parayı kamu eliyle yatırarak onları hayatta tutmamız lazım. Bunu yapmazsak ileride toplumsal barışı da koruyamayabiliriz.
Bunun için öncelikle Hazine - Merkez Bankası arasında bir tahvil - repo - avans mekanizmasıyla yerel kaynağımızı yaratmamız (para basmaktan söz ediyorum, hem de ben!) devamında da yurt dışı borç ödemelerimiz, ihtiyaç duyacağımız hammadde ve enerji için de IMF’nin stand - by dışındaki mekanizmalarına ulaşım konusunda resmi ve ciddi adımlar atmalıyız.
Her ne kadar CNNTürk’ün haberine göre Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “Türkiye’nin IMF ile yeni bir anlaşma yeni bir kredi almak gibi bir durumu gündeminde yok” dese de günümüz dünyasında IMF dışındaki mekanizmalar son derece kısıtlı ve sıkıntılı. Nihayetinde ödemeler dengesinde bugün değilse de böyle giderse çok değil 2 -3 ay sonra çıkabilecek sıkışıklıklara karşın bugünden IMF ile stand-by dışı alternatifler ile görüşmelerin/hazırlıkların yapılmasında fayda var. Bu konudaki esneklik, finansal piyasalara da güven verecektir!
Hep petrol, yine petrol!
Biliyorum, hep dönüp dolaşıp petrol yazıyorsun diyeceksiniz. Haklısınız! Lakin, müsaade edin anlatayım... Koronavirüs ilk ‘siyah kuğu’ idiyse, petroldeki fiyat savaşları da ikinci ‘siyah kuğu’ oldu. Siyah kuğular sürü halinde geldi. Bir başka şey daha söylüyorum: Petrol fiyatları istikrara kavuşmadan hiçbir finansal piyasa da istikrara kavuş(a)mayacak, merkez bankaları tarihlerinde olmadıkları kadar bonkör olmalarına rağmen!
ABD’deki “kayaç petrolü” üreticilerinin (günlük 10 milyon varil) en az Rusya (günlük 11 milyon varil) ve S. Arabistan (günlük 12 milyon varil) üretim hacmine ulaşması sonrasında Rusya, OPEC+ anlaşmasından çekildi. Sebebi aslında basitti! Rusya; S. Arabistan ile yürüttüğü üretim kısıntısı ABD’li kayaç petrolü üreticilerine yarıyor, bana bir faydası olmuyor, o yüzden de ben kendi yoluma gideceğim, üretimimi artıracağım dedi. S. Arabistan da sen bunu yaparsan ben de iskontolu satışa gider, seni de ABD’li kayaç petrolcülerini fiyat savaşında galebe çalarım dedi. Brent petrolü fiyatları 23 dolarlara geriledi!
ABD yüzünden zor
Şimdi anlaşmaya varılmaya çalışılıyor. Her ne kadar Trump 20 milyon varil indirime gidin diye “tavsiye” etse de Rusya ve S. Arabistan 5 - 7 milyonluk toplam indirime razı olacaklar gibi. Ancak buna ABD’li kayaç petrolü üreticileri de katılsın istiyorlar. ABD’dekiler özel şirketler ve kamu eliyle mutabakata varılabilecek bir kesintiye razı olmaları hayli zor. Hepsi borçla/tahville operasyonlarını finanse ediyorlar, üretip borç ödemek zorundalar. Eğer ABD devlet eliyle bir mutabakat sağlayamazsa bu anlaşmanın çalışması zor görünüyor ve bence de çalışmayacak. Sırf ABD’li kayaç petrolü üreticileri yüzünden.
Kördüğüm oluştu
İşin bir de Meksika boyutu var. OPEC+’ın anlaşmasına Kanada, Norveç gibi bağımsız petrol üreticileri de destek verdiler. Ancak Meksika’nın da destek vermesi isteniyor/bekleniyor. Ancak Meksika daha önceden yapmış olduğu “Hedge (riskini sigortalama)” işlemi nedeniyle kendisinden beklenen 400 bin bin varil/günlük indirime razı olmuyor.
Meksika olmadan OPEC+ anlaşması da çalışmıyor! Bir kördüğüm oluştu. ABD’li kayaç petrolcüleri kısıntıya razı olursa, Meksika da 400 bin ile olmasa da 100 bin varil ile anlaşmaya iştirak edebilecek. Görünen o ki bu durumda anlaşmaya yakınlar. Mutabakat oluşursa Brent petrolü 35 doların üzerine, hatta 42 dolara bile çıkabilecek. Ancak bu anlaşmanın çoklu taraflarının; sözlerine sadık kalmaları olasılığını da düşük gördüğümü paylaşmak isterim.