Takvim işliyor, hızla sandığa doğru gidiyoruz. Kampanyalar başladı ve seçmeni etkilemek için taraflar tüm yeteneklerini ortaya koymaya çalışıyorlar. Gerek siyasetçiler, gerekse kampanyaları yürüten profesyoneller, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Ben bugün kampanyaların seyri ve etkisini değil, seçimlerde kamuoyu araştırmalarının sonuçlara etkisini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kamuoyu araştırmaları seçmen üzerinde ne kadar etkili bu konuda batıda, gelişmiş ülkelerde pek çok bilimsel çalışmalar yapılmış ve kamuoyu araştırmalarının seçmen tercihi üzerinde etkisinin neredeyse hiç olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Anlatmaya çalıştığım, olumlu etkisi kadar olumsuz etkisinin de olduğu ve sonuçta alınan oy oranına etkisinin yok denecek kadar az olduğudur.
Örnek vermek gerekirse; 2002’de herkes DYP’nin baraj probleminin olmadığını söyleyip 3 partili bir Meclis beklerken, DYP baraj altında kaldı ve 2 partili bir Meclis oluştu. Veya 2009’da herkes AK Parti %45’nin üzerinde oy alacak derken, AK Parti 2009 seçimlerinde %40,0’ın altına düştü. 2011 seçimlerinde MHP kaset komplosuyla karşı karşıya kaldığında, MHP’nin baraj probleminin olduğu yazılıp çizilirken, MHP %10 ülke barajını çok rahat bir şekilde aştı ve %13,0 oy aldı. Daha yakın tarihten örneklere bakarsak; 7 Haziran seçimlerinde HDP barajı aşar mı aşmaz mı tartışılırken, HDP yine %13,0 gibi net bir sonuçla ülke barajını aştı. Veya 1 Kasım seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar olamaz derken, %49,5 gibi bir oyla rahat bir şekilde iktidar oldu.
Sürprizmiş gibi görünen tüm bu sonuçlar ciddi kamuoyu araştırmalarında görüldü ve sürpriz sayılmadı. Nedense her sandık kurulduğunda taraflar araştırmalarda açık ara önde olduklarını duymak isterler ve bunun seçmen üzerinde etkisini düşünürler. Halbuki araştırmalar seçmeni bilgilendirmekten daha çok stratejileri belirlemede önemlidir. ‘Ne yapmalı !’, ‘Seçmen ne diyor?’, ‘Nasıl bir söylem geliştirirsek etkili olur?’ gibi yol haritasını çizmede kullanılmalıdır. Yani tüm araştırmacılar ağız birliği etmişçesine 16 Nisan’da % 60 EVET çıkar dese de, % 60 HAYIR çıkar dese de bu, sonuçların öyle veya tersi çıkmasında asla etkili olmaz. Olsa olsa sınırlı oranda çok yüksek görüneni veya düşük görüneni destekleyenlerin küçük bir kısmını rehavete itebilir. Nasıl olsa benim oyumun sonuç üzerinde etkisi yok diye sandığa gitme motivasyonunu düşürebilir.
2002’de 2 partili bir Meclis olacağını, 2009’da AK Parti’nin % 40,0’ın altına düşeceğini, 2011 de MHP’nin, 7 Haziran 2015’de HDP’nin asla baraj probleminin olmadığını aylar öncesinden açıklayan şirketimiz, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’nin rahat bir şekilde açık ara iktidar olacağını söyleyince 16 Nisan ile ilgili üzerimize ciddi bir sorumluluk yüklendi. 16 Nisan ile ilgili araştırmaları bulduğumuz rakamları aylar öncesinde kamuoyu ile paylaştık. Bir süredir rakam telaffuz etmiyoruz ama bunu sanki bir baskı, bir uyarı sonucu yaptığımızı söyleyenler, yazanlar ve çizenler var. 34 yıllık araştırma sektöründe yer alan biri olarak bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde değil uyarı, telkinle dahi karşılaşmadık. Geçmişe baktığımızda açıkladığımız sonuçların kime yaradığını veya kime yaramadığına bakmadan açıkladığımız gibi 16 Nisan’dan önce de bulacağımız son rakamları kamuoyu ile paylaşacağımızdan hiç kimsenin endişesi olmasın. Kaldı ki az önce de ifade ettiğim gibi, açıklanan sonuçlar hiç kimseyi etkilemez. Bizler kamuoyunu etkilemek için araştırmalar yapmaz ve yayınlamayız. Sadece işimizi yapmaya, doğru ve başarılı bir sınav kağıdı vermeye çalışırız. Sandıktan çıkacak sonuca göre de kamuoyu değerlendirir, bildi veya bilemedi diye. Halbuki, istatistiki araştırmalar bir bilme sanatı da değildir. Süreci takip etme ve stratejileri belirlemede kullanılan bilimsel bir araçtır sadece. Aksini düşünenler, sadece geçici bir keyif almakla kalmayıp parasını da çarçur etmiş olurlar. Sandıktan çıkacak sonuçlara bakarak da kamuoyuna ve özellikle kendi tabanlarına hesap verirler.
16 Nisan referandumuna giderken farklılıklarımızın olduğunu ve 17 Nisan günü de birlikte yaşamaya devam edeceğimizi asla unutmayalım. Birliğimize ve kardeşliğimize zarar verecek her türlü söylemden kaçınmamız gerektiğini sık sık kendimize hatırlatalım. Ülkemizin bu kadar çok dış tehdit altında olduğu şu günlerde birlik ve beraberliğe her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var.