Merhaba, iyi haftalar diyerek satırlarıma başlamak istiyorum. Aslında Milliyet okurlarına yabancı değiliz, çünkü sizler yıllardır yaptığım araştırma sonuçlarını bu sayfalardan okudunuz. Bazen beğendiniz, bazen eleştirdiniz. Bundan sonra her pazartesi bu köşeden Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili konuları, rakamların diliyle ifade etmeye çalışacağım. Umarım ufacık da olsa ufuk açıcı olur.
Birkaç gün önce Başbakan ile MHP lideri, sistem değişikliği konusundaki mini anayasa metni üzerinde anlaştıklarını ve en kısa sürede TBMM’ye getireceklerini ilan ettiler. Bu konuyla ilgili halkın ne düşündüğünü, dünkü Milliyet’te, geçen hafta içerisinde yapılan saha araştırması sonuçlarından okudunuz. Halkımızın özellikle 15 Temmuz’dan sonra sistem değişikliğine sıcak baktığı tüm araştırmalarda görülmektedir. Geçen hafta eğer bir referandum yapılmış olsaydı %50’nin üzerinde bir destekle sistem değişikliği halk tarafından kabul edilmiş olacaktı.
Ben aslında başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 2007 yılında cumhurbaşkanını halkın seçmesi yolunda bir anayasa değişikliği yapıldı. Aslında bu anayasa değişikliği ile Türkiye’deki sistem değişikliğinin önemli bir kısmı da yapılmış oldu. 2014 yılında cumhurbaşkanını halk seçince, sistem değişikliği de tamamlanmış oldu. Sistemin adı parlamenter sistem olsa da yapılan bu iki değişiklikle birlikte fiili olarak parlamenter sistemden, başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı modeline dönüldü. Örnek vermek gerekirse; 2007’de köprünün temelleri atıldı, 2014’de ise köprü ulaşıma açıldı ama hala bugün köprünün yeri mi yanlış, köprü yerine alternatif geçişler mi bulunmalı, onu tartışıyoruz. Sistem değişikliği meselesi de böyle. Aslında sistem %90 oranında değişti. Bu noktadan sonra, sistem değişikliğinin nasıl sorunsuz işleyebileceği, hangi denetim mekanizmaları ile denetlenebileceği konusunda kafa yormamız ve çalışmamız gerek.
Dün Milliyet’te okuduğunuz gibi, muhtemel bir referandumda ‘evet diyeceğim’ diyenlerin yarısı Cumhurbaşkanı Erdoğan evet dediği için kabul ettiğini, hayır diyenlerin yaklaşık üçte biri ise sistem değişikliğine karşı olmadığı halde, Erdoğan kazanacak diye karşı çıktığını söylüyor. Biz aslında yıllardır sistemin içeriğini değil, isimleri tartışıyoruz.
Bugün seçilmiş bir cumhurbaşkanı ve başbakan var, aynı siyasi gelenekten geliyorlar. Yarın aynı siyasi gelenekten, aynı siyasi partilerden gelmeyen bir başbakan ve cumhurbaşkanı olabilir. Bu nedenle bu çarpık durumun düzeltilmesi gerekiyor. Şayet düzeltilmezse, çocuklarımız için kargaşaya ve kaosa hukuki zemin hazırlayan bir yönetim bırakmış olacağız. Unutmayalım ki, Türkiye’de 2001 krizi bir anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla ortaya çıkmıştı.
Aslında adı konmamış ama bir yeni bir sistem var. Bu yeni sistemin adını ve kazananının kim olacağını tartışmak yerine, sistemi daha işlevsel, Türkiye’nin ve çocuklarımızın geleceği için nasıl daha faydalı hale getirebiliriz onu tartışmalıyız. Bunun için herkes üzerine düşeni yapmalı, elini taşın altına koymalı. Yani kişileri tartışmak yerine sistemi tartışmalıyız. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, halkımız sistem konusunda çok fazla da bilgi sahibi değil. Nasıl olsun ki, biz halkı bilinçlendirecek tartışmalar yapmıyoruz.
Dilerim konu yeterince tartışılır, konuşulur ve TBMM komisyonlarında olgunlaşır. Binlerce kilometre yol yürüyerek bu toprakları vatan edinmiş bu milletin dahili ve harici çok düşmanı var. Yaşadıklarımız ortada. Güçlü iktidarlara, hızlı karar alma mekanizmalarına ve uzlaşmaya ihtiyacımız var. Unutmayalım ki, Suriyeliler’in gidecek bir Türkiye’si vardı, ama bizim gidecek hiçbir yerimiz yok.