Kurtulmuş ile Türkiye’nin yeni yol haritasını değerlendirdik. Yeni Türkiye’yi herkesin görmesi gerektiğini belirten Kurtulmuş, “Meydan okumalara karşı hazırlığını yapan Türkiye artık, ‘sana ambargo koyacağım’ dendiği zaman ‘eyvah yıkıldı, bitti’ denilen bir Türkiye değildir” diye konuştu.
S-400’ü almanın sadece savunma sistemini almak meselesi olmadığını belirten Kurtulmuş, “S-400’lerin Türkiye’ye geldiği gün, çok açık söylüyorum, Türkiye’nin yakın dönem siyasi tarihi bakımından en önemli tarihlerimizden birisidir” dedi.
S-400, F-35 ve ambargo tartışması...
Bir tarafta ABD ile ilişkilerde yaşanan tartışmalar bir taraftan da Rusya ile yakınlaşma.
Suriye, mülteci ve güvenli bölge oluşturulması konusu da sürekli gündem maddesi. ABD heyeti de bu hafta Türkiye’de olacak.
ABD’nin Türkiye’ye yönelik yeni atacağı adımlar merak konusu.
Ambargo uygulayabilir mi uygulayamaz mı?
Türkiye ne gibi önlemler düşünüyor?
Bu gibi birçok gündem maddesini ve yeni yol haritalarını AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ile konuştuk.
S-400’lerin gelmesinin Türkiye’nin tarihi kararlılığının bir parçası olduğunu belirten Kurtulmuş, “mesele sadece bir savunma sistemini almak meselesi değil kendimize çizilen rotanın dışında bağımsız olarak karar verebilme meselemizdir. S-400’lerin Türkiye’ye geldiği günde, çok açık söylüyorum, Türkiye’nin yakın dönem siyasi tarihi bakımından, bağımsızlık açısından en önemli tarihlerimizden birisidir” dedi.
Yeni bir Türkiye olduğunu ve bunu herkesin görmesi gerektiğini belirten Kurtulmuş, “Türkiye meydan okumalara karşı hem hazırlığını yapıyor, hem kimseyle kavga etmiyor. Kimseyi kategorik olarak reddetmiyor. Herkesin siyasi ajandası farklı olabilir, eyvallah. Teklifleri farklı olabilir. Ama artık Türkiye, ‘sana ambargo koyacağım’ dendiği zaman ‘eyvah Türkiye yıkıldı, bitti’ diyen bir Türkiye değildir. Türkiye, IMF’in kapısında üç kuruş için el avuç açan bir Türkiye değildir” dedi.
Kurtulmuş Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
Türkiye insanlık dersi verdi
- Suriyelilerle ilgili düzensiz göç tartışmaları var, bu konuda neler yapılıyor?
Suriyeli göçmenler meselesi bizim milletimizle iftihar ettiğimiz, Türkiye’nin göğsünü kabartan, uluslararası bütün platformlarda Türkiye’nin itibarını yükselten bir meseledir. Dünyada birçok gelişmiş ülke birkaç bin göçmenle karşı karşıya kaldığı eli ayağı titrer, ne yaptığını bilemezken, Türkiye çok kısa süre içerisinde milyonlarla ifade edilebilecek insanı tarih boyunca gösterdiği gibi yine insanlık dersi vererek bunları kabul etmiştir.
Kısa süre içerisinde bu kadar çok insanın bir araya gelmesi Suriye meselesini sadece bir güvenlik meselesi olarak ele almamamız gerektiğini de ortaya koyuyor. Suriye meselesi, buradaki göçmenler meselesi, uzun dönemli bir uyum politikasının da artık ortaya konulmasını zaruri kılıyor.
Suriye’den gelenlerin geri gidişlerini sağlayacak politikaların uygulanması gerekiyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonunun temel amaçlarından birisi, o bölgeyi terör örgütlerinden temizleyerek Suriyeli göçmenlerin geriye dönmesini temin etmekti. Zaten altın kafesin içerisine koysanız bülbülü, illa vatanım illa vatanım der. Hangi şartlar içerisinde insanları burada yaşatıyor olursanız olun geri dönmek isterler. Ama geri dönüşün şartlarını ilk göz önünde bulundurduğumuzda da ilk şartı, insanların güvenli yerlere dönebilmeleridir, memleketlerinin güvenli hale gelmesidir.
Operasyonlar yeni güvenli bölgeler sağlayacak
- Güvenli bölge çalışmalarında ne aşamadayız?
Türkiye uluslararası toplumla birlikte özellikle kuzey Suriye’nin güvenli hale getirilmesini temin etmek için büyük bir mücadele veriyor.
Yine Fırat’ın doğusunda yapılacak operasyonlarla da inşallah oralarda da çok ciddi şekilde yeni güvenli alanların oluşmasının imkânı ortaya çıkacak. Yani öncelikle bizim Suriyeli buraya gelen göçmenlerin geriye dönüşünü sağlayabilmek için Suriye’de çok ciddi güvenlikli alanların oluşturulması gerekir. Bununla ilgili Türkiye; hem Amerikalılarla, hem Batılılarla, hem Ruslarla, hem İranlılarla, bütün uluslararası camianın unsurlarıyla bu meseleyi müzakere ediyor ve Suriye’de böyle derinliği olan, Suriye sınırı boyunca uzanan bir güvenli koridorun açılabilmesi için başından itibaren tezlerini olgunlaştırarak uluslararası camiayla paylaşıyor.
Göçmen meselesinin çıkma sebebinin vekâlet savaşları olduğunu belirten Kurtulmuş, “8 yılı aşkın süredir devam eden bu kanlı satranç oyunu bir an evvel bitirilmelidir” dedi.
Uzun dönemli politikalar
- Suriyelilere yönelik yeni yol haritasında ne var?
8 yıl büyük bir insanlık dersi vermiş, büyük bir yardımseverlik destanı ortaya koymuş olan bir millet olarak, bundan sonra hem bu tavrımızı, tarzımızı koruyacağız, hem de Türkiye’nin göçmenler meselesinden kendi toplumsal gerilim alanlarının oluşmasının önüne geçecek politikaları ortaya koyacağız. Yani bunun bir Suriyeli göçmen karşıtlığı üzerinden aşırı ırkçı bir gerilime dönüşmesini önleyerek, uyum politikalarıyla buradaki Suriyelilerin Türkiye’deki varlıklarının uzun dönemli politikalarla Türkiye’nin menfaatlerine dönecek hale çevrilmesi için gayret sarf ediyoruz. Zor bir mesele olduğunu biliyoruz, ama şimdiye kadar ortaya konulan tablo açıkça ortadadır. Hem milletimizin göstermiş olduğu misafirperverlik, alicenaplık, yardımseverlik, hem de kurumlarımızın bu konuyla hiç bu düzeyde karşılaşmış olmamalarına rağmen kısa süre içerisinde başta AFAD olmak üzere bütün konularla ilgili olarak da tedbirlerini geliştirmiş olmaları, sistemlerini geliştirmiş olmaları Türkiye için önemlidir. Türkiye’nin bir illegal göç merkezi haline gelmemesi için de her türlü tedbiri alarak mücadelesini sürdürüyor.
Uluslararası camia iyi niyetli değil
- Güvenli bölgede geç mi kalındı? Uluslararası camianın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye ve Irak bağlamında ortaya çıkan bu düzensiz göç meselesinin uluslararası camia tarafından çözümünde ciddi bir iyi niyetin oluşmadığı kanaatindeyim. Soruyu şöyle soralım: Nasıl oldu da bu göçmenleri ortaya çıkaran, yüzbinlerce, milyonlarca insanın ortaya çıkmasını sağlayan sebep nedir? Vekâlet savaşlarıdır. Kim yapıyor vekâlet savaşlarını? Elinde güç olan, bu bölgeyi parsellemek isteyen, bu bölgenin üzerinde hegemonyasını sürdürmek ya da artırmak isteyen ülkeler yapıyor. Bu terör örgütlerini kim dizayn ediyor? Şimdi DEAŞ dediğiniz bir örgüt nasıl oldu da pat diye birkaç ay içerisinde ortaya çıktı? Ve ta Suriye’nin en batısından Kerkük’e, Musul’a kadar bütün o bölgeyi dizayn etti? Bir kere, bölgedeki silahlı terör olaylarına, vekalet savaşlarının ruhuna baktığınız zaman bir tek şey ana hedefi var, bölgenin demografik yapısını değiştirmek ve bölgeyi yeniden dizayn etmek. Göçmen meselesi, göçmenlerin oluşturduğu bir sonuç değil, oluşan bu vekâlet savaşlarının arkasındaki iradenin çıkardığı bir sonuçtur. Dolayısıyla bu iradeyi ortaya koyanlar maalesef bu göçmen meselesinin ortadan kaldırılabilmesi için yeterli bir samimiyeti de göstermiyorlar.
Kanlı satranç oyunu bitirilmeli
- Türkiye’ye yönelik tavırlarını nasıl görüyorsunuz?
Bize karşı tavırları da hep şöyle olmuştur: Tebrik ederiz, takdir ederiz, teşekkür ederiz, aman sağ olun, iyi ki siz varsınız, yoksa siz olmasanız bütün bu göçmenler Avrupa Kıtasını sarar, batıyı sarar tarzındadır. Hadi buyurun siz de bir tarafından destek olun, siz de yardımcı olun dendiği zaman, maalesef hiçbiri elini taşın altına neredeyse sokmamıştır. Dolayısıyla ben göçmen meselesinin önlenmesi için uluslararası camianın samimi bir kanaat içerisinde olduğunu düşünmüyorum. Eğer böyle bir kanaat varsa bunun ilk koşulu, dünyanın en kanlı savaşlarından birisi olan, 8 yılı aşkın süredir devam eden bu kanlı satranç oyununun bir an evvel bitirilmesi, vekâlet savaşlarının sona erdirilmesi ve piyasaya sürülen bu taşeron örgütlerin de işine sahipleri tarafından son verilerek bölgenin esenlik yurdu haline getirilmesinin adımlarının atılmasıdır. Bunu atmadığınız takdirde, zaten bunun doğal sonucu olarak göçmen meselesi ortaya çıkıyor.
Bağımsızlık açısından önemli tarih
- Türkiye’nin S-400’ü alması ile ilgili ambargo tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? F-35 alımı da askıya alındı...
Şimdi bu S-400 meselesini diğer bütün konulardan bağımsız sadece S-400 meselesi olarak ele almamak lazım. Bu, Türkiye’nin tarihi kararlılığının bir parçasıdır. Türkiye bundan sonra öyle bir noktaya gelmiştir ki buradan dönüşü yok; Türkiye milli, yerli, bağımsız, tam manasıyla bağımsız politikaları oluşturmak mecburiyetindedir.
Doğu Akdeniz’deki petrol arama meselesi, işte PYD-YPG’ye verilen destekler, S-400 meselesi, F-35 meselesi, bunların hepsi bir paketin parçaları. Buradaki temel mesele şudur: Türkiye güçlü bir Türkiye olarak yoluna devam edip başkalarının kendilerine şurada duracaksın diye emrettiği yerde değil de kendisinin istediği, geliştirmeye çalıştığı yerde durma iradesini gösterecek mi göstermeyecek mi? Türkiye kendi ayakları üstünde durmaya artık karar vermiştir. Bunu yaparken de kimseyle kavga ederek, kimseyle didişerek, kimseyle mücadele ederek değil. Ama özellikle yeni dünyanın dengeleri, son 6-7 senedir vekâlet savaşlarıyla, ticaret savaşlarıyla, ekonomi savaşlarıyla çoktan başlamış olan bu üçüncü dünya savaşının, küresel savaşın tam da merkezi olan Ortadoğu, Mezopotamya, Doğu Akdeniz ve Anadolu kıtasında Türkiye ayakta durmak için bütün bu gelişmeleri yakinen takip etmek, ama kendi başına güçlü bir ekonomiye, güçlü bir sanayiye, güçlü bir toplumsal yapıya, güçlü bir demokrasiye sahip olmak mecburiyetindedir. Bunu yaparken de hep şu soru sorulmuştur, biz de şuna o cevabı verdik: Türkiye hangi eksenin içerisinde olacak, hangi eksene dönecek? Türkiye’nin bir tane ekseni vardır, o da kendi milli eksenidir. Türkiye kendi milli eksenini tahkim etmek zorundadır; güçlü ekonomisiyle, güçlü demokrasisiyle, güçlü sanayisiyle, güçlü insan kaynakları profiliyle. Olan mesele budur. Yani yoksa mesele sadece bir savunma sistemini, şu sistemi ya da bu sistemi almak meselesi değil kendimize çizilen rotanın dışında bağımsız olarak karar verebilme meselemizdir. S-400’lerin Türkiye’ye geldiği günde, çok açık söylüyorum, Türkiye’nin yakın dönem siyasi tarihi bakımından, bağımsızlık açısından en önemli tarihlerimizden birisidir. Allah güç versin, kuvvet versin, mühlet versin. Bunun üçü de önemli; güç, kuvvet, imkân ve mühlet, bu üçünü de Cenabı Allah versin ve Türkiye güçlü bir ekonomiyle, güçlü bir demokrasiyle, güçlü bir sanayiyle dünyadaki bu gelişmelerle başa çıkabilecek bir imkâna sahip olsun.
YENİ TÜRKİYE’Yİ HERKES GÖRSÜN
- Yeni Türkiye’ye yönelik dünyaya mesajınız nedir?
Bunu artık herkesin görmesi lazım. Bu yeni dengeler içerisinde yeni bir Türkiye var. Dünyada yepyeni bir dünya var, sürekli devinim içerisinde olan bir dünya dengesi var, bunun içerisinde giderek güçlenen bir Türkiye var. Onun için dedim Allah güç versin, imkân versin ve mühlet versin. Türkiye’ye karşı, ekonomisinden, S-400’üne kadar, Avrupa Birliği üzerinden sıkıştırmalara kadar bir takım işler yapmaya çalışanlar biliyorlar ki eğer Türkiye bu ekonomi siyasi istikrarını şöyle bir 5-10 sene koruyup, devam ettirebilirse, daha da güçlendirebilirse, güçlü demokrasiyle, güçlü toplumsal dayanışmayla bunu ileriye götürebilirse Allah’ın izniyle bugünkü Türkiye’den çok daha ileride, çok daha güçlü, çok daha büyük bir Türkiye olacaktır. Türkiye bunun için bu meydan okumalara karşı hem hazırlığını yapıyor, hem kimseyle kavga etmiyor, kimseyi kategorik olarak reddetmiyor; biz şununla ilişkiye girmeyeceğiz, şununla ilişkilerimizi koparacağız gibi bir kategorik ayrıma girmiyor. Bizim derdimiz, işimiz gücümüz; kendimizin güçlü olmasını temin etmektir, orada ortak bir noktayı bulabilmektir. Onun için seçimden sonra hemen dile getirilen büyük Türkiye ittifakı da tam da bu amaçla söylenmiş bir sözdür. Yani güçlü, büyük Türkiye’nin oluşabilmesi için siyasi farklılıklarımızı bir tarafa bırakarak bütün emperyalist saldırılara karşı mukavemet gösterebilecek, bütün mandacı zihniyetleri bir tarafa bırakabilecek milli, güçlü bir perspektifin etrafında buluşmaktır. Herkesin siyasi ajandası farklı olabilir, eyvallah. Teklifleri farklı olabilir. Ama artık Türkiye, ‘sana ambargo koyacağım’ dendiği zaman ‘eyvah Türkiye yıkıldı, bitti’ diyen bir Türkiye değildir. Türkiye, IMF’in kapısında üç kuruş için el avuç açan bir Türkiye değildir. Türkiye, karşısında, yani birçok geçmiş dönemlerde bunları gördük, geçmişi örnek vermek istemiyorum, ama bunların hepsinin örneklerini yaşadık. Türkiye şimdi kendi hesabını yapabiliyor.