Irkçılık ve İslam düşmanlığı...
Farklı şekillerde sık sık karşımıza çıkmaya başladı.
Avrupa’nın, Türkiye’nin AB yolculuğundaki adaletsiz yaklaşımı... Son Avrupa Parlamentosu kararı...Yeni Zelanda’daki terör saldırısı...
Avrupa’nın Türkiye’ye yaklaşımını, ırkçılığın yükselmesini ve Avrupa’nın nereye gittiğini AK Parti’nin Dış İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile konuştuk.
Avrupa’nın kısa vadeli birtakım siyasi çıkarlar elde etmek için aşırılıklara boyun eğdiğini belirten Yılmaz, “Merkez siyaseti yapan partiler aşırılıklara prim verdikleri sürece aşırı partiler büyüyorlar ve merkez eriyor. Bu da Avrupa’yı aslında daha kötü bir geleceğe doğru sürüklüyor” dedi. Yılmaz sorularımıza şu yanıtları verdi:
Dar görüşlüler göremiyor
- Avrupa Parlamentosu’nun son Türkiye kararını nasıl değerlendirdiniz, ne amaçlanıyor?
Avrupa Parlamentosu (AP) kararlarının hukuki bir bağlayıcılığı yok. Biliyorsunuz, müzakereleri askıya alma kararı Konseye ait, üye devletlere ait, orada bir konsensüs olması gerekiyor. Bu konuda herhangi bir karar alınmasını beklemiyoruz. Ama tabii ki AP’de alınan karar siyaseten tartışılması gereken bir karar, bizim için yok hükmünde bir karar, hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz ve kınadığımız bir karar. Türkiye’nin yaşadığı süreçleri düşündüğünüz zaman, terörle mücadelesini, güvenlik problemlerini, 15 Temmuz hadiselerini, maalesef Avrupa’dan bu konularda yeterince dayanışma görmedik bu süreçte. Onun bir devamı niteliğinde görebiliriz bunu. Diğer taraftan, Avrupa’da yükselen bir aşırı sağ var. Maalesef AP aşırı sağın gündemine esir olmuş görünüyor. Aşırı sağın ırkçı yaklaşımları, yabancı düşmanı, İslam düşmanı yaklaşımların Türkiye’yi dışlayıcı tavrına AP de maalesef kapılmış gözüküyor. Mayısta seçimlere doğru gidiyor, biraz da bir popülizm havası içinde, Türkiye’nin hiç de hak etmediği bir tavsiye kararının alındığını görüyoruz. Tabii, bu kararı kınıyoruz, kabul etmiyoruz, yok hükmünde sayıyoruz. AP’nin yeni dönemde bu yanlışlara düşmemesini temenni ediyoruz. Aslında giderayak alınmış bir karar. Bir taraftan da Türkiye’de seçimlerin yaşandığı bir ortamda bu kararın alınması da siyaseten nezakete uygun bir karar değil. Türkiye’deki iç gündemi etkilemeye dönük bir boyutu olduğunu da ifade edebilirim. Bütün bu yönleriyle baktığımızda, bu kararın hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu, ön yargılara dayalı olduğunu söyleyebilirim. Hâlbuki baktığınız zaman, Türkiye ile Avrupa’nın objektif çıkarları ortak. Aslında Türkiye’nin güvenliği Avrupa’nın da güvenliği demek. Türkiye’nin istikrarı, gelişmesi, güçlenmesi Avrupa’nın da lehine. Ama maalesef bazı dar görüşlü çevreler bunu yeterince göremiyorlar. Avrupa’nın da çıkarına aykırı olacak şekilde Türkiye-Avrupa ilişkilerine de zarar verecek şekilde popülist birtakım yaklaşımlara giriyorlar.
Avrupa kendi kaybediyor
- Bu karar Avrupa’ya ne kaybettirir?
Avrupa’nın güvenliği Türkiye’yle yakından ilgili. Avrupa’nın enerji güvenliği olsun, diğer genel anlamda güvenliği olsun Türkiye’yle yakından ilgili. Bunun en somut göstergelerinden biri, bu mülteci meseleleri. Türkiye gibi bir ülke olmasa, bölgesinde bu sorunları kontrol edemese Avrupa bugün çok farklı sorunlarla karşı karşıya kalacaktı. Türkiye’nin refahı da Avrupa’yla çok yakından ilgili. Milyonlarca vatandaşımız, Türkiye kökenli insan Avrupa’da yaşıyor. Ticaret hacmimize baktığınız zaman ticaretimizin neredeyse yarısı Avrupa’yla. Turizm hareketleri öyle, sermaye hareketleri öyle. Yani Türkiye’nin gelişmesi, kalkınması aslında Avrupa’nın refahını da artırıcı bir hadise. Bu kararla aslında Avrupa kendisi kaybediyor diyebiliriz. İki tane Avrupa var aslında. Biri böyle içe kapanan, dar görüşlü, kısır tartışmalara esir olan bir Avrupa. Diğeri de daha vizyoner, prensiplere dayalı, gelecek odaklı, kendi menfaatlerin daha iyi tarif eden bir Avrupa. Maalesef şu anda bu dar görüşlü ve içe kapanan Avrupa’nın daha hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Az önce söylediğim gibi bizim amacımız belli, biz müzakere yapan bir ülkeyiz. Müzakerelerin teknik şartlarına hiçbir zaman itiraz etmemiş bir ülkeyiz. Ama başka ülkelere uygulanmamış birtakım siyasi yaklaşımların Türkiye’ye uygulanması, bir defa Avrupa değerlerini de zayıflatan, Avrupa’nın değerlerine olan güveni de zayıflatan bir unsur. Bütün bu boyutlarıyla birlikte baktığımız zaman alınan kararlar aslında tavsiye kararı, Avrupa’nın kendi iç çelişkilerini de yansıtan, Avrupa’nın da uzun vadeli çıkarına olmayan bir yaklaşım diyebiliriz.
Avrupa vizyonsuz, lidersiz siyaset yapıyor
- Avrupa nereye doğru gidiyor?
Avrupa aşırılıklara doğru gidiyor, hem sağda hem solda aşırılıklara doğru gidiyor, merkez siyaset Avrupa’da eriyor. Maalesef, bunu tek tek birçok ülkede de görüyoruz, AP’de de görüyoruz. Merkez siyaset prim yapmak için, kısa vadeli birtakım siyasi çıkarlar elde etmek için aşırılıklara boyun eğiyor. Bu da aslında sonuç veren bir siyaset değil. Merkez siyaseti yapan partiler aşırılıklara prim verdikleri sürece aşırı partiler büyüyorlar ve merkez eriyor. Bu da Avrupa’yı aslında daha kötü bir geleceğe doğru sürüklüyor. Irkçılığın yükseldiği, dışlayıcı söylemlerin yükseldiği bir Avrupa’ya doğru gidiyoruz. Bu, Avrupa’nın da lehine değil. Sonuçta, Türkiye’nin de Avrupa’nın da lehine olan, Avrupa’nın gerçek değerlerine dönmesidir, daha evrensel değerlere dönmesidir, dışa açılmasıdır ve objektif ölçütlerle hareket etmesidir, ön yargılarla değil. Merkez siyaset böyle davrandığı sürece erimeye devam edecek ve Avrupa vizyonsuz, lidersiz bir siyaset yapmaya devam edecek. Ben inanıyorum ki bir süre sonra bu ters tepecektir. Avrupa’da ‘Nereye gidiyoruz?’ soruları daha fazla sorulmaya başlanacaktır ve Avrupa bu yanlış gidişattan dönecektir diye de ümit ediyorum.
Demokrasiden uzaklaşıp aşırılıklara doğru gidiyorlar
- Demokrasiden de mi uzaklaşıyorlar?
Onu söylüyorum. Aşırılıklara doğru gidiyor ve merkez siyaset eriyor derken biraz da bunu kastediyorum. Maalesef, bugün bakıyorsunuz, işte birtakım ırkçı partiler, antidemokratik birtakım söylemleri olan partiler güç kazanıyor Avrupa’da. Muhtemelen bu, önümüzdeki AP’de maalesef yansıma riskine sahip, bu gidişat hakikaten Avrupa’nın geleceği adına endişe verici. Böyle bir Avrupa’da hiç kimse olmak istemez doğrusu. Dolayısıyla bu Avrupa ne bizim lehimize ne de Avrupa’da yaşayanların lehine. Bunu hep birlikte aşmamız gerekiyor. Türkiye ile AB ilişkileri de burada kritik öneme sahip. Türkiye’yle iyi ilişkiler geliştiren bir Avrupa aşırılıklara karşı pozisyon almış bir Avrupa demektir, kendi değerlerine dönmüş bir Avrupa demektir, daha evrensel ölçütlerle hareket eden bir Avrupa demektir. Aslında aşırılıklara, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı verilebilecek en güzel cevaplardan biri, Avrupa ile Türkiye arasında pozitif bir gündem geliştirmektir.
Avrupa’daki vatandaşlarımız siyaset yapsın, oy kullansın
- Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarına bir çağrınız olacak mı?
Biz Avrupa’ya gittiğimiz zaman oradaki vatandaşlarımıza -tabii bir kısmı o ülkelerin vatandaşları aynı zamanda- hep şu çağrıyı yapıyoruz: Asilime olmayın ama entegre olun. İçinde yaşadığınız toplumda statünüzü yükseltin, ekonomiye, sosyal hayata, siyasi hayata mutlaka katılın diyoruz. Siyasi olarak baktığımızda, öncelikle gidip oy kullanın diyoruz. Maalesef bizim vatandaşlarımız Türkiye’deki seçimlere gösterdikleri ilgiyi kendi yaşadıkları ülkelerdeki seçimlerde ve AP seçimlerinde yeterince göstermiyorlar. Biz onların mutlaka bu seçimlere de daha fazla ilgi göstermelerini ve katılım göstermelerini bekliyoruz. Çünkü siyasi etkinliğiniz gidip oy kullanmakla çok yakından ilgili, nüfusunuz ne olursa olsun gidip sandığın başına oy kullanmadığınız sürece o nüfusu nüfuza dönüştüremiyorsunuz. Nüfusunuzu nüfuza dönüştürebilmeniz için katılımın daha güçlü olması gerekiyor, birincisi bu. Sandık başına gitmesi lazım oradaki insanımızın. İkincisi, siyasi partilere üye olması ve siyaset yapması lazım, özellikle aşırı partiler değil de merkez partilerde, parti farkı gözetmeksizin söylüyorum. Hangi parti olursa olsun, ana akım partilerde diyelim, daha fazla siyaset yapması lazım vatandaşlarımızın. Üçüncüsü de tabii daha fazla temsil gücü kazanmaları lazım, aday olmaları ve seçilmeleri, hem yerel hem genel hem de Avrupa seçimlerinde. Bunu yaptıkları zaman hem kendi statülerini yükseltmiş olacaklardır hem de Türkiye-AB ilişkilerine de daha fazla katkıda bulunacaklardır diye inanıyoruz.
AB’nin siyasi iradesi yeterli değil
- AB, Türkiye’ye verdiği sözleri neden tutmuyor?
AB’nin maalesef siyasi iradesi yeterli değil. Yani AB sonuçta teknik kriterler, şunlar bunlar ama en nihai anlamda üye ülkelerin ve bazı güçlü üye ülkelerin siyasi iradesiyle yürüyen bir süreç. Bu siyasi irade yeterince güçlü olmayınca bu da maalesef karar alma süreçlerine yansıyor ve maalesef, teknik olarak söylense, ifade edilse bile teknik olmayan sebeplerle bu sözler yeterince yerine getirilmiyor. Bu Türkiye’yle ilgili genel bakış açılarının ve genel kararlı olmayan tutumlarının bir sonucu diye düşünüyorum.
AB cazibesini yitiriyor
- AB ülkeleri arasında da tartışmalar var. İngiltere gelişmesi. Sistem yavaş yavaş çöküyor mü?
AB’de lider eksikliği var, vizyon eksikliği var ve daha ileriye gitme noktasında zafiyetler gösteriyor AB. Bu da aslında bir bisikletin pedalına basmazsanız bir süre sonra dengeyi kaybedersiniz. AB bugüne kadar hep pedala basarak geldi bugünlere. Hep yeni adımlar attı, ileri adımlar attı. Bir geriye gitse bile iki adım ileriye giderek bir şekilde bu süreci derinleştirdi. Hâlbuki son dönemlerde küresel krizin de etkisiyle, iç siyasi çatışmaların, gelişmelerin de etkisiyle AB maalesef ilerleme yerine duraklama dönemine girdi ve reform yapamaz hale geldi, doğru politikaları güçlü siyasi iradeyle ve halkı ikna ederek hayata geçiremez hale geldi. Liderlik zaafı göstermeye başladı. Bütün bunlar Avrupa’nın kendi iç çatışmalarını da artırdı. Eski cazibesini yitirmeye başladı AB. Toplumlarda da AB kurumlarına olan güven azaldı. Çökme diyemem ama bir zayıflamanın başladığı, geriye gidişin başladığı açık. Buradan tekrar toparlanma ihtimali de var elbette ama bu gidişat böyle devam ederse çok olumlu bir tablo görülmüyor doğrusu.
Türkiye ile ilişkiler popülizmle zehirleniyor
- AB süreci ne durumda?
Maalesef AB süreci artık çok uzun bir zamana yayılmış durumda ve gerçekten, teknik kriterlerle değil, siyasi standartlarla, çifte standartlarla yürüyen bir süreç. Bazı ülkelerin Avrupa’nın genel çıkarını değil de kendi dar çıkarlarının hesaplarını gördükleri dar bir sürece de maalesef dönüşmüş durumda. İsim vermeyelim ama bazı ülkeler Türkiye’yle olan hesaplarını AB üzerinden görmeye çalışıyorlar. Bu, az önce söylediğim gibi kimsenin menfaatine olan bir süreç değil aslında. Türkiye iç politika malzemesi olarak kullanılıyor, Türkiye’yle ilişkiler popülizmle maalesef zehirleniyor. Bunun da faydasının olmadığını da görüyoruz seçimlerde. Aslında defalarca denenmiş bir süreç, deniyorlar, ısrarla da devam ediyorlar. Hâlbuki bundan dönüp, daha farklı, çok şeffaf bir şekilde Türkiye’yi kucaklayan, Türkiye’deki demokrasiye güç veren, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına güç veren bir yaklaşımı AB geliştirebilirse bu kendi içindeki çıkmazlardan da Avrupa’yı kurtaracaktır diye inanıyorum.