Artık AB’nin Türkiye ile ilgili bir karar vermesi gerektiğini dile getiren Dağ, “AB zaman zaman Türkiye’ye bazı eleştiriler getirse de aslında kendi eleştirisini kendi içinde yapmasında fayda var. Biz Kopenhag kriterlerini İstanbul kriterleri yapar yolumuza devam ederiz” diyor.
Türkiye’nin AB ile ilişkileri sürekli tartışılan konulardan biri.
Irkçılık ve islamofobinin artması da Avrupa’ya yönelik eleştirilerin artmasını sağlıyor.
Batı ülkelerindeki siyasette yeni bir hareketlenme var.
Aşırı sağ partiler yükselişte ve bunun Avrupa’ya ne getirip ne götüreceği tartışılıyor.
AB ülkeleri de kendi içlerinde büyük tartışmalar yaşıyor.
Türkiye’nin AB’den beklentilerini, Avrupa’nın nereye gittiğini, terörle mücadelede batı ülkelerinin ikili tutumlarını, Suriye’de yaşananları ve İstanbul seçimlerini AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ ile konuştuk.
Batının demokrasiden ve özgürlüklerden uzaklaştığını belirten Dağ, “bu batının geleceği açısından kaygı verici” dedi. Artık AB’nin Türkiye ile ilgili de bir karar vermesi gerektiğini dile getiren Dağ, “AB zaman zaman Türkiye’ye bazı eleştiriler getirse de aslında kendi eleştirisini kendi içinde yapmasında fayda var. Biz Kopenhag kriterlerini İstanbul kriterleri yapar yolumuza devam ederiz. Artık AB bu konuda bir karar vermesi lazım” dedi. Dağ Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
Batı demokrasiden uzaklaşıyor
-Avrupa’da ırkçı ve aşırı sağ partiler yükselişte. Özellikle Türklere yönelik baskılar var. Avrupa nereye gidiyor?
Bir defa Avrupa’nın bulunmuş olduğu nokta gerçekten dünya için kaygı verici, sadece Türkiye için değil. Dünyanın belli coğrafyalarındaki zenginlik bazı coğrafyalarındaki fakirlik ister istemez insanlarda iletişim kanallarının artmasıyla ve savaşların çok yoğunlaşması, batının bunu özellikle daha da artıracak hamleler yapması, devletlerin bu politikaları desteklemesi, silah tüccarlarının yapmış olduğu işler o bölgede yaşayan insanların o bölgeyi terk ederek batıya doğru bir gidiş durumunu ortaya çıkarttı. Batıda İslam karşıtlığı uzun zamandır bir gündem olsa da bazı siyasi partiler İslam karşıtlığını kendilerine gündem yapsalar da toplumda bir karşılık bulmazken şimdi batıda bu karşılık bulmaya başladı. Özgürlükten, insan haklarından bahseden batının özgürlük ve insan haklarından hiç bir şekilde bir ders alır noktada olmadığını, insan haklarına ve demokrasiye tamamen aykırı, ciddi bir şekilde aykırı bir durum içinde olduğunu görüyoruz. Her gün onlarca yüzlerce kutsal mekânlara, kutsal değerlerimize, Peygamber Efendimize, Kuran’ı Kerim’e yönelik çok daha ilerisi noktada bir özgürlük engeli hareketler olduğunu görüyoruz. Açıkçası bu batının geleceği açısından kaygı verici. Batı hep özgürlük bağlamında kendisinin dünyaya demokrasi ve özgürlüğünü getirdiğini iddia eder noktada olsa da ne yazık ki bu değerlerden tamamen uzaklaşır noktaya doğru gidişat içinde olduğunu görüyoruz. Bunu uyarmak vazifemiz. Çünkü bir kere Almanya başta olmak üzere Avrupa’da milyonlarca soydaşımız, vatandaşımız var. Yine aynı şekilde dindar kardeşimiz var batı ülkelerinde yaşayan. Kendi inançlarını istedikleri gibi yaşayabilmek en doğal hakları. AB zaman zaman Türkiye’ye bazı eleştiriler getirse de aslında kendi eleştirisini kendi içinde yapmasında fayda var.
Kopenhag kriterlerini İstanbul kriterleri yaparız
- AB’nin Türkiye’ye yönelik adaletsiz ve ikili yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB kendi değerlerinden uzaklaşan bir yönetimlere doğru gidişat gösteriyor. Yani aşırı sağcı partiler sadece seçim kazanmak değil ayrıca zamanda iktidarda yeni bir noktada olmaya başladılar.
En son yapılan AB seçimlerinde milliyetçi ve İslam karşıtlığı üzerinden politika üreten siyasi hareketler yer aldı. Nerdeyse kilit noktada bir pozisyon almış oldular. Bu konuda kendi değerleri denilen noktadan geriye düşen batının AB’nin Türkiye’ye bazı konularda yapmış olduğu eleştirileri kabullenmek mümkün değil. Şimdi bir sınav göreceğiz. Bir yargı reformu açıklandı. Çok iyi çalışılmış ve toplumun birçok kesiminden destek alan bir reform oldu. Büyük ihtimalle AB bu yargı reformuna da bir bahane bulup fasılların açılmasını istemeyecektir. Bizim iktidarımızın başladığında söylediğimiz bir şey vardı. Kopenhag kriterlerini İstanbul kriterleri yapar yolumuza devam ederiz. Artık AB bu konuda bir karar vermesi lazım.
Muhalefete terörle mücadele tepkisi
- Terörle mücadeleye yönelik yeni operasyonlar başladı. Bazı ülkelerin terör örgütlerine verdiği desteği nasıl karşılıyorsunuz?
Terör başımızın 40 yıldan bu yana belası. Ülke olarak tüm milletin üzerinde durması gereken bir husus. Tüm siyasi partilerin üzerinde durması gereken bir nokta. Dış kaynaklı desteklere alıştık. PYD’ye yapılan destekleri hepimiz biliyoruz. Bizi asıl üzen kendi ülkemiz içinde siyaset yapan partilerin de halen terör örgütü diyememeleri. Bu siyasi partilerle beraber hareket eden bir ana muhalefetin olması hatta son günlerde sırf bir kaç tane belediye kazanmak adına onlarla kol kola yürüyen terör örgütüne bir tane söz edemeyen siyasi muhalefetin olması bizi üzüyor. Bunlar ülke meseleleri. Siyasal alanın dışındaki bir mesele olarak bakıyoruz. Doğu Akdeniz konusu ve terör konusu böyle. Muhalefetin terör konusunda bizi yalnız bırakması bizi asıl üzen de budur. Meşhur bir söz vardır: ‘Düşmanın sahipsiz bırakması değil dostun sessiz kalması asıl bizi üzer’ diye. Bu ülkede siyasi partiler bu konuda daha çok üzerine düşeni yapması gerekir. İktidarın yapmış olduğu bu hamlelere daha çok destek vermesi gerekir. Sınır ötesi operasyona CHP, HDP ve İYİ Parti’den olumlu bir destek geldiğine dair güçlü bir ifade duymadık.
Oy kullanmaya gitmeyenlerin çoğunluğu AK Partili
- İstanbul’da sandığa gitmeme oranı yüzde 17 çıkmıştı, bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Oy kullanmayan bir yüzde 17’lik kesim var. Bu yüzde 17’lik kesimin bir kısmının zaten hiç sandığa gitmeyen olduğunu biliyoruz. Her seçimde katılımlarda 87-89 aralığında bir ortalama var. Dolayısıyla bunun üstündekiler, doğal olarak o zaman hastanede olabilir, işte olabilir, İstanbul dışında olabilir, tarz olarak oy kullanmama tarzında olan bir kesim olabilir. Dolayısıyla böyle bir kesim var ama gerçekten o dönemde oy kullanmaya gitmeyen bir kesimin yani siyasal bir tercih olarak oy kullanmaya gitmeyen bir kesimin de olduğunu görüyoruz. Buradaki oy kullanmaya gitmeyen kesimin, tabanın çoğunluğunun Ak Parti tabanı olduğunu da ifade edebiliriz.
İtiraz edemeyecekleri kadar önde bitireceğiz
- İstanbul’da nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
23 Haziran’da bir kere diğer seçeneği olan bölüm yüzde 1 civarında olacak. Yani 1-1,5 civarında da geçersiz oylar olabilir. İnşallah biz rakip bloğun, rakip ittifakın önünde, rakip ittifakın itiraz edilemeyecek düzeyde önünde seçimi bitireceğiz. Katılmayan yüzde 17 idi. Bu sefer katılım oranı daha yüksek olacaktır. Yüzde 90 oranında bir katılım oranı olur.
Küskünlük giderildi mi?
- AK Parti içindeki küskünlük bitti mi?
Şöyle: Herkesin farklı farklı sebebi var. Çoğu genel politikalardan kaynaklı sebepler değil, bu da var çok kısmen ama daha çok teşkilatta daha önce görev almış, bu dönem görev verilmemiş, dolayısıyla kenara çekilmiş, kendisinin dikkate alınmadığını düşünmeye başlamış. Bir talebi olmuş, yerine getirilememiş, bu sebeple bir kenara çekilmiş. Baktığımızda, çoğunluğu bu şekilde. Bunlara şimdi teşkilatımız bir kere bu yerleri, kılcal damarları çok daha iyi bilen bir teşkilat. Dolayısıyla onlara şu anda bu süreçte onlara bir dokunma durumu, diyalog kurma, onlara görev verme, onları sahada çalıştırma, onların kendiliğinden sahada çalışması gibi bir durum oldu. Çünkü her ne kadar bir şeyleri anlatmaya çalışsanız da bir şey yaşanmadan gerçekleşmesi çok fazla imkân dâhilinde olmuyor. O dönem için küskün diye ifade edilenlerin bu sefer inşallah sandıkta oy kullanacağını, lehimize oy kullanacağını düşünüyorum.
Türkiye’yi tökezletmemek lazım
- Seçim öncesi İstanbullulara ne mesaj vermek istersiniz?
İstanbullulara mesajımız, açıkçası bu şehir önemli bir şehir, mübarek bir şehir. İstanbul’da Marmaray, Avrasya, Boğaz’ın altından geçen bu hizmetlerde Binali Yıldırım’ın yine çok büyük hizmetleri var. Dolayısıyla her şey ortada. Yaklaşık yirmi yıldır hayatı kamuoyunun önünde, her şeyi kamuoyu tarafından bilinen biri. Diğer taraftan bir aday var ki sekiz ay önce birçok kimsenin ismini bilmediği bir aday. Şu anda, bu anlamda, siyaseten bir aktör olabilecek durumda, millete, vatana, vatandaşa hizmeti var mı, bu soru işareti olarak değerlendirmesi gereken bir durum. Yani hal, hareket, tavırlar, davranışlar, yapmacık olan birçok şey var. Sosyal medya üzerinden köpürtülen bir figür var karşımızda. Dolayısıyla burada, sırf ‘Biraz da başkaları yönetsin’ düşüncesiyle bir risk almaya değer mi? Yani açıkçası, İstanbul sadece Türkiye’nin değil bu coğrafyanın en önemli şehri. AK Parti değil Türkiye’yi tökezletiriz. Türkiye’yi tökezletmemek lazım.
Yüzde 4 olan geçersiz oy yüzde 1’e düşer
- Geçersiz oyların durumu ne olur?
300 bine yakın geçersiz oy vardı, bunlar normal ortalamanın çok çok üzerindeydi ve ciddi bir kısmının o gün gerçekten yanlışlıkla oy kullandığını görüyoruz. Mesela, mühürden kaynaklı, mührü denemeden kaynaklı hususlar var. Yine birden fazla pusula verildiği için bir pusula oy kullanıp diğer pusulaların hiç dokunulmaması var yani boş pusula çok fazla vardı. Geçersiz oyların sayısının ben bu seçimde çok daha düşeceğini düşünüyorum. Bir kere yüzde 4 civarında bir geçersiz oy söz konusuydu. Bu, yüzde 1-1,5’a kadar bu seçimde düşer. Burada da bizim ciddi bir oyumuz olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda da kampanyada daha organize, teşkilatımız daha motive, o dönemde de motivasyonu vardı ama belki biraz daha, netice itibarıyla sonuç daha yakın görünen bir süreçti. On altı, on yedi günde yaşanan veri kopyalama olayı, bunların hepsinin bizim teşkilatımızı daha fazla motive ettiği kanaatindeyiz, daha iyi durumda olduğumuzu ifade edebiliriz.
İdlib’de çatışmalar bitecek
- İdlib’de yaşanan bombalı saldırılarla ne yapılmak isteniyor, güvenli bölgenin biran önce oluşturulmasının faydası ne olur?
Suriye’de 8 yıldan beri devam eden iç savaş bizim ülkemizin güvenliğini de olumsuz yönde etkiliyor. Biran önce İdlib’de de Suriye’nin tamamında da savaşın sona ermesi ve oranın istikrarın kazanılması, toprak bütünlüğünün sağlanması en büyük hedefimiz. Bunun için yıllardır en büyük mücadeleyi Türkiye veriyor, Recep Tayyip Erdoğan veriyor. İki tane yaptığımız çok önemli operasyon oldu. Buralarda yeşil alan diyebileceğimiz yerler oluşturuldu ve gerçekten de birçok o bölgede yaşayan ve yaşamak isteyen insan var. Yine Suriye’nin tamamında böyle bir huzurun olmasını arzuluyoruz. Astana süreci bu anlamda önemli bir mesafe kat etmemize fırsat verdi. Bu idlib, güvenli bölge olarak tayin edilmişti. Şuanda orada yaşanan sıkıntılar tabi bu anlamda üzerinde durulması gereken bir nokta. İdlib konusunda Cumhurbaşkanımız, Putin ile birlikte bir çalışma içerisinde yer aldılar. Önümüzdeki günlerde burada çatışmaların biteceğini düşünüyorum. Ama asıl mesele Suriye’nin tamamında bir istikrarın oluşması noktasında hızlıca atılması gereken adımlar. Bunları da önümüzdeki süreçte atmak için hep birlikte çaba göstereceğiz.